İstanbul’un meşhur ve eski semtleriyle ilgili kitaplar son 15 yılda arttı. Özellikle Ak Partili belediyelerce ve çevrelerce Üsküdar, Haliç ve Osmanlı mirası çokça işlendi. Sadece İstanbul’daki belediyelerle de sınırlı değil. Benzer bir gayret Bursa Belediyesi’nin kitaplarında da göze çarpar. Bu eserlerin çoğu insanı şaşırtmaz çünkü tarihi mirasın, anıtların, özellikli semtlerin altının çizilmesi adettendir. Hele Ak Parti gibi Osmanlı mirasına çokça atıf yapan bir yapıdan daha da çok beklenir.
Esenler ile ilgili böyle bir kitabı ilk görünce insan birkaç saniye duruyor. Artı böyle kalınca bir kitap bir akademik çalışma, bir edisyon, evvelce yazılmış yazıların toplamı da değil. İmza Cihan Aktaş. Edebiyatçı bir kalem. Yani Esenleri kim anlatsa beklenirdi? İsimsiz ülkücüler yahut eski akıncılar. Esenleri en fazla 1970’lerden 1990’lara uzanan siyasi olaylarla bilirdik. Adanmış ve yorgun ülkücüleri kendi tanıdığım insanlardan bilirdim. Ne var ki Esenler’in tarihi değil 1970’lere çok çok eskilere giden bir köy ve gerçek bir mesken olduğunu ilk bu kitapla öğrendim.
Kitap klasik bir bir bilgi derleme kitabı da değil. Bir hikaye tadında, ilkin Bizans yazlığı, sonra Osmanlı askeri güzergahı olan iki Rum köyünü Avas’ı ve Litros’u yani Atışalanı’nı ve Esenler’i okuyorsunuz. Osmanlı’nın son döneminde buralar yavaş yavaş bir mesken alanı haline geliyor. Diğer İstanbul semtleri neler yaşamışsa burası da bir uzak köşe olarak yaşamış. Mübadillerin-Balkan kökenlilerin çoğu Bayrampaşayla ve Eyüple anılırken az bir kısmı da Esenler’e gelmiş ve köyü iskan etmiş. Yani bugün bize çok uzak bir bilgi ama orası da bir mübadil mekanı olarak büyümüş. Bugün daha çok bir iç göçün mekanı olarak Türkiye’nin doğusundan gelenlerle ve savaş yorgunu yeni göçmen Suriyelerle bildiğimiz Esenler de aslında Cumhuriyet’in Osmanlı’dan en büyük mirası olan mübadilllerle kurulmuş bir yermiş. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e büyük bir mahrumiyeti yaşamış Esenler’i önce rivayetlerden okuyoruz. Tüm rivayetler gibi birbirini tutan-tutmayan şeyler olduğunu Cihan Aktaş zaten kendi söylüyor. Kitapta pitoresk, romantizm yok. Bu ayrıca iyi. Belki de oralı olmamanın, orayla geçerken tanışan, tanışıklığını kuvvetlendirip muhabbete çeviren biri olmasının etkisiyle tam bir dinleyici gibi tanıyor ve aktarıyor.
Yazarın kendisinin Esenlerle bir mazisi yok. Meslek olarak mimar olan Cihan Aktaş mekanla insanı, insanla mekanı anlatıyor. Evlerin, ilkokulların, camilerin, sinemaların, yolların, köprülerin izlerini buldukça orada yaşamış insanların hikayeleri de doğallığıyla ortaya dökülüyor. Posta adreslerinden bildiğimiz Litrosyolu’nun tarihi bir isimden geldiğini bilir miydik? Otoban kenarı geçip giderken hiç dikkat etmediğimiz yerlerde ne hayatlar yaşanmış merak edenler için kitap birebir. Çok merak etmeyenlere de kendini okutan, okudukça açan, okuması güzel bir kitap.
‘’…1960 darbesi Esenler’de de etkisini gösterdi.Darbeden önceki iki yıl boyunca halk Davutpaşa Kışlası’nın içinden geçen yolu kullanıyordu, Topkapı’ya ulaşmak için. Darbeden hemen sonra kışlanın komutanı “halk içimize giremez” diyerek yolu kapattı. Geriye sadece İstanbul Caddesi kaldı geçiş için. Bizans döneminden kalan sıkılaştırılmış çakıl taşlarıyla örülü, at arabaları için kullanılan –at arabası düz çıkamadığı için- kıvrım kıvrım ilerleyen bir yoldu bu. Birbirine geçmiş yumruk büyüklüğünde beyaz taşlarla kaplıydı ve bir at arabası geçecek genişlikteydi…”
Rüzgârla İyi Geçinmek, Esenler Şehir Düşünce Merkezi
Yasin Şafak
İZDİHAM