Mart 1974’te Çin’in Shanxi eyaletinin başkenti yakınlarında bir köyde Yang Zhifa adlı çiftçi, kardeşleriyle birlikte nar ve ayva bahçelerini sulamak için bir kuyu açıyordu. Küreği kilden yapılma bir heykele çarpmış, bunu Buddha heykeli sanmıştı. Birkaç ay içinde yetkililer ve arkeoloji ekipleri buraya akın etti.
Çiftçinin karşılaştığı şey 20. yüzyılın en büyük arkeolojik buluşlarından biri olacaktı. Tarlanın altında gömülü halde gerçek insan boyutunda ustaca yapılmış binlerce kilden asker heykeli bulundu. Terrakotta ordusu olarak da bilinen bu heykeller 2300 yıl öncesine, Çin’i birleştiren ilk imparator Çin Şi Huang dönemine aitti.
Bu keşfin Kültür Devrimi’nin son dönemlerine rastlaması belki de şanstı; zira 1969’da Kızıl Muhafızlar Ming imparatoru Wanli’nın Pekin yakınlarında bulunan yeraltı mezarından iskeletleri çıkarıp yakmıştı. Çin Halk Cumhuriyeti’nin turizme ve yeni müzelere yatırım yapmaya başlamasından önceydi bu. Devrimden bu yana 4000 yeni müze açıldı Çin’de.
Gerçek boyutuna uygun yapılan bu asker heykelleri Çin’de olduğu kadar dünyada da büyük heyecan yarattı. Eylül 2007’de bu askerler altı aylığına Londra’daki British Museum’da sergilendi. 850 bin ziyaretçi gördü sergiyi. Bu kadar çok kitleyi 1972’de Tutankamun’un Hazineleri sergisi çekmişti sadece.
Kilden askerler gerçekten de muhteşem. Tuğlalarla döşenmiş siperlerde dizili askerlerin her birinin kendine özgü karakteri var. Oysa bu bıyıklı yüzlerde 10 farklı tip esas alınmış. Bu heykeller kırmızı, mavi, pembe ve sarı renklerde boyanmış, ama bugün renkleri solmuş halde. Ellerinde taşıdıkları gerçek silahlar da bugün yok artık.
Çin Şi Huang M.Ö. 221 yılında Çin’i birleştiren imparator olarak biliniyor. Bütün topraklarda yazıyı, parayı, ağırlık ve ölçü birimlerini standart hale getirmiş, kanallar ve yollar yaptırmıştı. Kuzey sınırlarını akınlardan korumak için Çin Seddi’nin inşasını da o başlatmıştı.
Ölümsüzlük arayışındaki Çin Şi Huang bunu sağlayacak iksiri bulması için ülke dışına elçiler gönderir. Eski kralların ve alimlerin 10 bin yıl yaşadığı ve bunu sinabar (civa sülfür) içerek yaptıkları inancıyla kendisi de içtiği şaraplara cıva katarmış. Cıva zehirlenmesinden 39 yaşında öldüğünde, terakota askerlerden yeraltı ordusunu tamamlamıştı. Hayattayken hükümdarlığı sonsuz olmazsa öteki dünyada bu işe devam etme inancıyla yapmıştı bunu.
Çin imparatorunun mozolesi de bir zamanlar 100 metreyi bulan piramidi ve antik şehri ile muhteşemdi. 8000 terrakotta askerin koruduğu mezar hala açılmamış olduğu için bütün esrarengizliğini koruyor.
Arkeologlar ve müze uzmanları, havayla temas etmesi halinde her şeyin onarılmaz bir şekilde bozulacağı inancıyla mezarın açılmasına karşı çıkıyor. Terrakotta ordusunu gün yüzüne çıkarmak için yapılan ilk kazılarda, askerlerin yüzündeki vernik 15 saniye havayla temasın ardından soyulmaya başlamıştı.
Tarihi eserlere zarar verme korkusunun yanı sıra mezarın açılması sırasında tehlikeye maruz kalma riski de bu işten uzak durulmasına neden oluyor. Zira M.Ö. 2. yüzyılda yaşayan tarihçi Sima Çian’a göre imparatorun mezarının etrafı derelerle çevrili ve bu derelerden cıva akıyordu. Mezar civarında cıva oranın yüksek çıkması bu bilgiyi doğruluyor. Yine Çian’a göre mezar girişine mekanik oklar yerleştirilmiş.
Yeni teknikler bulununcaya dek Çin Şi Huang’ın mezarı sırlarını korumaya devam edecek görünüyor. Bu arada terrakotta askerlerin yanı sıra yeni kazılarda gerçek boyutlarda kil at heykelleri, bronz kuğu, ördek ve turna heykelleri de bulundu.
Peki bu heykelleri kimler yapmıştı? İskeletlerden alınan DNA örnekleri işgücü arasında Avrupa kökenlilerin de olduğunu gösteriyor. Antik Yunanlar Çinlilere heykel yapma tekniklerini göstermiş olabilir miydi? Zira Çin’de Huang’ın mezarını inşa öncesinde gerçek boyutlarda olan bu tür eserlere rastlanmıyordu.
43 yıl önce bu kalıntıları bulan Yang Zhifa, kardeşleri ve komşusu Wang Puzhi bu keşiften maddi bir çıkar elde etmemişti. Turizme açılmak üzere tarlaları ellerinden alındı. 1997’de Puzhi yoksulluk içindeyken kendisini asarak intihar etti. Bundan sonraki üç yıl içinde de Yang kardeşlerden ikisi işsiz ve doktora gidecek paraları bile olmaksızın 50’li yaşlarında öldü.
Kardeşlerden birinin karısı 2007’de South China Morning Post gazetesine verdiği mülakatta, kocasının terakota ordusunun bulunmasının talihsizlik getirmiş olabileceği konusundaki kaygılarından ve hiç bulunmadan toprağın altında kalmış olmalarının daha iyi olacağından söz ettiğini söylüyordu.
Kaynak: Jonathan Glancey, BBC
İZDİHAM