Çınar Ekiz, Zeytin Sokak Sakini Ateş Bey’in Ölümü
“I”
Küllenmiş özlemlerle Ateş Bey, beline dek sarkar olmuştu camından
(Bir köpek ufka ağmaktaydı her gün denizin kenarından.)
Bir türlü görememekten karşısında beklediğini,
Kurumuş dere yataklarına dönmüştü gözleri.
Sırtıysa Getsemani…
Bilmem ki kimdir bu, sırtımda hiç durmadan konuşan?
Sevgiden, barıştan bahsederken, ölümü imliyor hep bir yandan.
Derken, ansızın birileri geçiyor sokaktan…
“Efendim” diyorum, “geçip gitmeyin, okşayıverin başını şu köpeğin!”
Ama ben hem erinç hem eza duyarım sevenlere bakmaktan…
Bana gelince…
Ben hiç sahiden yaşamamışım gibi,
Yaşarken kimselere veremedim biriktirdiğim sevinçleri.
Belki de birilerinin düşüydüm…
Yıllardır bekleye bekleye gelmeyenleri,
En sonunda düştüm.
“II”
İyi görünüyor muyum? Evet, oldukça iyi görünüyorum.
Güneş gibi sıcacık gülümsüyorum…
Bilmem kaç kişinin omuzlarında ben, öylece gidiyorum…
Karalar giyinmiş bir kalabalık görüyorum;
Yüzlerinde erinçli bir matem
Bu erinç, ölen kendileri değil diye sanıyorum.
Bir yandan da yürekleri paralayan bir ezgi duyuyorum:
Para ram pam pam, para ram pam pam, para ram pam pam,
Para ram pam pam; pam pam, pam pam! *
İşte, nihayet götürüyorlardı ölümü ve ölümü böylece…
Fısıldamalar:
“Gene de çok yanaşmamak lazım elbette.”
“Tabii tabii bulaşabilir ölüm, neticede…”
Sağıma soluma bakıyorum yatırıldığım yerde;
Bir kent gömütlüğündeyiz herhalde
Sağımda, bir Prometheus statüsü:
Zaman, eza ve pişmanlık dolu bir anlatım vermiş yüzüne…
Mozart – Requiem, 3. Sequentia: Confutatis
III”
Beni, tam da on para etmez bir gömü gibi gömecekleri sırada,
Her şey duruveriyor bir anda
Ve bu yaşayan (sahiden bir ölü ben miyim acaba?) kalabalıkta,
İrice bir çift göz ilişiyor gözlerime: kara
Bir arabaya koşulmuş olan bedeni,
Cehennemden çıkagelmiş de yenice sönmüş gibi tütmekte hâlâ…
(Bir köpek yiyeceğini, bir tavşan yavrularını,
bir adam da bir kız çocuğunu gömüyordu aynı sırada.)
O, bu kalabalığın içinde, yalnızlığında ötesinde…
Bense, boğuluyorum çağıldayan sessizliğinde.
Sonunda, çıldırmış gibi bir halde fırlayaraktan,
Sunturlu bir küfür savurarak, yıkıyorum arabacıyı yere.
Hayır, yapamıyorum öyle.
Zira ben orada, o şeyin içinde yatıyorum öylece…
“IV”
Yeniden yaşamak isteğiyle Ateş Bey, itip durur olmuştu tabutunun kapağını
Doğrulup koklamak istiyordu göğsünde açan zambakları
Zaten onsuz Zeytin Sokak da olmazdı
Bir plak çalar da artık kimse duymazdı
Salyangozlar çatırdardı kaldırımlarda
Kediler kedi olmaktan çıkar,
Kimsesizler kimse bile kalmazdı.
Yeniden doğamayacaksa da Ateş Bey,
Bir ceninin sonsuz huzurunu bulur belki de Büyük Ana’nın rahminde.
Sonra gün gelir, tohum olup ağar güneşe
Ve rüzgârla birlikte uğuldar kulaklarda sözleri,
“Yaşayanı öldürmeyin” diye
“Yaşayanı öldürmeyin”
“Yaşayanı öldürme…”
Çınar Ekiz, Akatalpa 229. sayı
İZDİHAM