Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
Ben de pek çok çizer gibi küçük yaşlarımdan itibaren bir şeyler çizmeye başladım. İlkokulda okuduğum zaman 90’lı yılların ortalarına denk gelir ve o yıllarda bulunduğum yere tek tük fümetti gelirdi ve onları alıp okumaya çalışırdım. Genellikle de gazete eki olarak verilirdi. Zagor, Kaptan Swing gibi karakterlerden etkileniyordum ve çoğunlukla kitaplarda gördüğüm bu karakterleri kopyalamaya çalışıyordum.
Zagor’u çizmeyi çok severdim mesela. Özellikle de tişörtündeki amblemini. Tabi bana kalırsa hiç güzel çizimler değillerdi, kendimde öyle bir ışık görmüyordum. Sadece çizilmiş bir şey, bir resim, basit bir illüstrasyon beni büyülüyordu. Örneğin ilkokulda sınıfımızda çok iyi resim çizen bir arkadaşım vardı, ben hayran hayran onu izlerdim, derste onun yanına oturmak isterdim, teneffüste hemen onun yanına giderdim, Halil şunu çizsene, bir de şöyle çizsene falan derdim. Çok etkilerdi beni. Eminim bana çok katkısı olmuştur Halil’in. Ortaokul ve lise boyunca da çizime ilgim alakam devam etti ama çizime dayalı bir meslek edineceğimi düşünmemiştim. Üniversitede Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nü bitirdim. Tasarım okurken, çizimle, 3 boyutlu modellemeyle çok fazla ilgileniyorsunuz. Eğitimim sırasında yazdıkça ve çizdikçe yapmak istediğim işin hikâye anlatmak olduğuna karar verdim ve hem 3 boyutlu hem iki boyutlu hikayeler anlatmaya başladım. Yüksek lisansımı da Anadolu Üniversitesi Çizgi Film Bölümü’nde tamamladım.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Eminim her çizerin, her yazarın hazırlanma şekli farklıdır. Bunu laf olsun diye söylemiyorum; o kadar farklı çalışan insanla tanıştım ki bu konuda tek bir doğru olmadığına karar verdim. Ben genellikle uzun soluklu grafik roman projeleri üzerinde çalışıyorum ve benim için bir grafik romanın tamamlanma süresi yaklaşık 2 yıldır. Dolayısıyla bir projeye başlarken, önümdeki 2 yılımı adayacağım, inandığım, gözüme kestirdiğim bir projeyi seçmem gerekiyor. İyi düşünmem, planlamam gerekli. Bazen, önümdeki 2 yılımı adayacağım proje olacak bu, o yüzden hangi projeye başlayacağımı iyi düşünmeliyim diye düşünürken yılların geçtiğini ve bir türlü başlayamadığımı düşünüyorum. O yüzden naçizane bir tavsiye de vereyim, bugün, şimdi, şu an korkmadan başlamak gerekiyor.
Kitaba hazırlanırken o ana kadar okuduğum, izlediğim her şeyden bolca etkileniyorum, etkilenmeye de çalışıyorum aslen. İlla konuyla alakalı şeyler okuyup izlemeye gerek görmüyorum. Üretim sürecinde her şey ilham olabiliyor. Örneğin Tuş kitabındaki gibi bir kötü gelecek senaryosu üzerine çalışıyorsam, illa tüm kötü gelecek filmlerini izlemeliyim diye düşünmüyorum, bir Woody Allen filmi çok daha ilham verici olabiliyor. Küçük, tıkış tıkış bir odam var ve çoğunlukla orada çalışıyorum ama onun dışında her yerde çalışabiliyorum.
Aile ziyaretinde, tatilde, başka bir odada, okuldaki kütüphanede, kafede… Bir kitaptaki her bölüm farklı mekanlarda çizilmiş olabilir. Bir tek, iyi çizemediğimi düşündüğümde kalemimi değiştiririm, belki bir faydası olur diye.J Ve daha iyi çizdiğimi sanırım, Halbuki sadece elim açılmıştır, insan çizdikçe daha iyi çizer çünkü.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Bu konuda çok fazla tecrübem yok. Yani şu ana kadar pek fazla editörle iletişim halinde olmadım. Fakat anladığım kadarıyla kimi editörler kitaba biraz müdahale etmeyi isterken, kimileri pek müdahale etmeyi düşünmüyorlar. Ben, bana müdahale etmeyen editörlerle çalıştım ve bu konuda kendimi oldukça özgür hissettim. Yurt dışına gönderdiğim ve genellikle reddedilen projelerimle ilgili iletişime geçtiğim editörlerden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki, editörler söylemeleri gereken şeyi doğrudan söylüyorlar, bu bakımdan biraz acımasız oluyorlar ve olmak zorundalar. Ayaküstü de olsa konuştuğum pek çok editör, bana çok şey kattı. Levent Abi’ye (Cantek) selamlar.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Hem görsel olarak hem de anlatı olarak kendi yaptığım işlere yakın bulduğum insanların işlerini yakından takip etmeye çalışırım. İşlerini beğendiğim insanları bulup, onların yaptığı her şeyi okumaya çalışırım. Özellikle internet ortamında mutlaka her gün görsel işlere göz atarım. Bilinçaltımı zenginleştirdiğini düşünürüm. Onun dışında doğrudan ilgilenmediğim konularda da mutlaka okur incelerim. Neyin size ilham vereceğini kestiremiyorsunuz. Roman okumayı severim. İyi bir roman karakteriyle tanıştıysam günlerce onu düşünürüm, o olsa şimdi ne yapardı diye geçiririm içimden. Mesela Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı. Ve insanın belirli konularda uzmanlaşması, daha derinleşmesi gerektiğini düşünürüm ama bunu bir türlü yapamam.J
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Ben biraz dağınık çalışıyorum sanırım. Yani hem fiziksel olarak dağınık, hem de yöntem olarak dağınık. Genel geçer bir yöntem olarak önce bir hikâye fikri bulup, sonra bir senaryo yazıp, storyboarlar hazırlayıp çizmeye başlamak gibi bir düzenim yok. Senaryo tamamlanmadan çizmeye başlarım, yerimde duramam, hikâye ilerledikçe pek çok yeri değiştiririm, hatta o zamana kadar çizdiğim sayfaları çöpe atıp tekrar çizdiğim bile olur. Biraz zaman kaybı gibi görünse de, böyle kendimi daha rahat hissediyorum. Belki de yanlış yapıyorum, bilmiyorum. Sanırım çoğunlukla kendi hikayelerimi kitaplaştırmaya çalıştığım için böyle bir dağınıklık oluyor. Bir yazarla çalışsaydım çok daha düzenli ve planlı hareket etmem gerekirdi. Ama her zaman hikâyenin nereye doğru gideceğini biliyorum, mutlaka bir sinopsisim oluyor ve biten kısımları için sayfa taslakları (storyboard diyebiliriz) hazırlıyorum.
Tüm süreçler içerisinde bana en çok keyif veren şey, bir sayfanın karakalem eskizlerini yapmak olduğu için her zaman üzerinde çalıştığım bir sayfanın olmasını istiyorum. O yüzden her şeyden önce bir senaryoyu bitireyim diyemiyorum sanırım, hemen çizmeye başlıyorum. Daha sonra bu sayfaları temiz çizgilerle tekrar çizip, dijital olarak renklendiriyorum. Basılmış bir iş, o işi okuyup anlayan bir insan yeni bir işe başlamak için en büyük motivasyon.
Edebiyat Haber
Ayşe Yazar
İZDİHAM