Bize Rüya Anlatmayın!
‘Sıradışı’ olarak tanımlanan bir annenin beyaz perdedeki karşılığı Meryl Streep olunca, bence tabir tam anlamını kazanmış oluyor. Oyunculuğuyla göz dolduran Streep, senaryonun içini dolduramadığı ‘sıradışı’nın en azından fiziksel karşılığını doya doya sunuyor bize.
Çekimler sırasında tüm şarkıları canlı olarak seslendiren Meryl Streep ve Rick Springfield, eski şarkıları da bize hatırlatarak keyifli vakit geçirmemize vesile oluyorlar. Ancak bu keyif ne yazık ki senaryodaki delikleri kapatamıyor.
‘Sıradışı Anne’nin senaryosu gerçek bir hikayeyi anlatıyor aslında. Filmin senaristi Diablo Cody, filmde annesiyle olan ilişkisini anlatmış. Cody’nin annesi de yıllarca rock şarkıcısı olarak şehir şehir gezmiş ve kendileriyle ilgilenmemiş. Ancak birinci el yaşanan bir hikayeninbu kadar iştahsız yazılması, seyirciyi doyurmaması ve hatta aksine bir ‘Amerikan hayatı güzellemesi’ olması şaşırtıcı.
Filmde sıradan olmayan anne figürü yani Meryl Streep, kendi hayali olan rock şarkıcılığını ifa edebilmek için eşinden boşanmıştır. Kendi hayallerinden vazgeçemeyen anne, aslında çocuklarından da vazgeçmemiştir. Ancak hayat şartları, eski eşinin yeniden evlenmesi, çocuklarının annelerinin isteğini anlamlandıramamaları onları birbirinden uzağa sürüklemiştir. Her şeye rağmen bir rock sanatçısı olan Ricki, çocuklarını düşünmekte ve onların yanında olmayı istemektedir. Nitekim boşanacağı için kızınınbunalıma girdiğini duyunca hemen onun yanına giderek ona destek olur. Çocukları tarafından istenmeyen anne, ‘farklılığını’ kabullenerek hayatına bu farklılığın kattığıgüzellikle devam eder.
Filmin adından itibaren farklı, sıradışı ya da uygunsuz olarak lanse edilen anne olsa da, ailenin diğer üyelerinin de çok sıradan üyeler olduğu söylenemez. Filmin sonuna doğru bu gerçeği daha yakından idrak etme şansını yakalarız.
Gerçek hayatta da Meryl Streep’in kızı olan ve filmde Ricki’nin kızını canlandıran Mamie Gummer, eşi tarafından başka bir kadın için terkedilmiştir. Bu sebeple bunalıma girerek kendini odasına kapatmış, kendisine güvensizliği tavan yaptığından çevresinde yüzü gülen ya da ruh hali iyi durumdaki kimseye tahammül edemez hale gelmiştir. Ailenin bütün sırlarını sırf diğerlerinin canını yakmak için düşünmeden dillendirir ve herkesi kendisi gibi huzursuz eder.
Ricki’nin kızı dışında iki de erkek çocuğu vardır ve her ikisi de kendisinden yani annelerinden utanmaktadır. Onu görmek istemedikleri için nişan törenlerine çağırmaz, önemli günlerine davet etmezler. Ricki oğlunun nişanlandığını ve evleneceğini kızının acımasız sırları ortaya dökme seansında öğrenir. Diğer oğlu ise homoseksüeldir ve kendi farklılığını annesinin ‘doğru/normal anne’ olmayışı üzerinden örtmeye çalışır. Aslında Ricki’nin tam bir muhafazakâr anne oluşu, homoseksüel oğlunun durumunu kabul etmediği ve oğlunun da buna karşılık onu küçük düşürmeye çalıştığı anlarda ortaya çıkar. Oğlunun keyfinin hırsızı olan anne, onun her önüne çıktığında durumunu hatırlatarak rahatını kaçırır.
Tüm özgürlüklerin ‘güya’ sonuna kadar kullanıldığı ve kimsenin kimseye karışmadığı modern Amerikan ailesi anlatımı, Ricki’nin filmin en başında söylediği ‘American Girl’ şarkısı ile ana mesaj olarak seyircinin zihninde yerini alır. Şarkının sonunda bir Amerikalı olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyerek herkesi hareketlendiren Ricki, dinleyen ve izleyenleri bu Amerikan güzellemesine ortak eder. Netice itibariyle filmin sonunda tüm farklılıklar evrensel sanat olan müziğin potasında eritilerek bir sahnede toplanır. Bu sahnede eşlik eden şarkı ise yine manidardır, Bruce Springsteen’in My Love Will Not Let you Down.
Filmde rock yıldızı olan Ricki Rendezzo ve sahne adı dışındaki ismiyle Linda Brummel, iki ayrı insanı temsil eder adeta. Ricki özgün ve hayallerinin peşinden giden tutkulu kadın, Linda Brummel ise anne olandır. Ancak Ricki tercih edilendir. Ricki’yi sadece kadın ve bir rock yıldızı olarak tasavvur etmek filmi eksik okumaya da sebep olacaktır. Çünkü o aynı zamanda yaşlı bir kadındır. Kısmi de olsa yaşlılık anlatısı barındıran filmlerin büyük çoğunluğunda yaşlı karakter erkektir ve yalnızdır. Yaşlı bir kadın anlatısına rastlamak son derece istisnai görünür. Bu filmlerde yaşlılıkla baş edemeyen, huysuz ve aksi yaşlı adamlar anlatılır. Sıradışı Anne’de de benzeri biçimde yaşlı karakterin hayatta kalma savaşı, aktif bir yaşlanma ve toplumsal süreci benimsemesi, onun ‘sıradışı’ olarak yaftalanmasına sebep olur. Onun huysuzluğu sıradışılığıdır. Kendi hayatıyla ne yapacağına karar verme çabası, hayal ve arzularını aile hayatıyla birlikte sürdürmek istemesi normun dışına çıkan bir yaşlı profili olarak tanımlanmasına sebep olur. Bu özellikler gençlere has özellikler olarak benimsendiğinden, yaşını başını almış bir kadının normun normatifliğine uyarak çocuklarının başında oturması beklenir. Çocukları çoktan kendi hayatlarına yön verebilecek konuma gelmiş olsalar bile! Aslında Ricki’nin modern Amerikan ailesi olarak benimsediği ve film boyunca yücelterek övdüğü klişe yapı, bu yaşlı kadını normun içinde kalmaya iten ve dışlayan kural bütününün ta kendisidir. Çünkü modernite anneyi anneliğinden azad etmez, yaşlı bir kadının iplerini serbest bırakmaz. Tam aksine modern kadın/anne, sadece anne sadece kadın sadece çalışan bir kadın değil aynı anda hepsidir. Dolayısıyla aynı anda hepsi olamazsanız, çizginin dışında kalırsınız.
Modern zamanlarda yaşlıların hayata aktif katılımlarıyla ilgili sorunların derlenip sosyolojik analizlere tabi tutulması, yaşlıların bireylere daha az sorun olabilmeleri yolunda üretilen tüm stratejilere rağmen, modern sinemanın bu stratejilerin aksine bir anlatımı takip ediyor olması dikkat çekiyor. Sinema yapanlar ya bu stratejilerden habersiz ya da henüz bu doğrultuda film yapacak enerjiyi kendilerinde bulamıyorlar! Özgün kadın/erkek/yaşlı hikayelerinin de kişisel sorunlarla mecz edilerek içi boş bir iteleme hikayeye kurban edilmesi üzüntü verici.
Deniz Binici
İZDİHAM