Bakunin Paris’ten Prag’a giderken Alman köylülerinin isyanıyla karşılaşır.
Köylüler kalenin etrafında ne yapacaklarını bilmez halde dolanıp sadece gürültü koparırken, Bakunin arabadan iner ve isyanın neden olduğunu sormakla zaman kaybetmeden, köylüleri düzene sokar ve onları öyle yetenekli şekilde yönlendirir ki arabasına geri dönüp yola koyulduğunda kale çoktan dört tarafından yükselen alevler içindedir.
Bakunin 1848′den öldüğü 1876′ya kadar Avrupa devrimci hareketinin içinde bir devdi. 1.93′lık boyu ve 120 kiloluk ağırlığıyla kelimenin tam anlamıyla bir dev ve burjuvazinin hayalini zaptetmiş bir şeytandı.
Michael Bakunin hayatını insanlarn özgürlüğünü getireceğini düşündüğü devrim için adamış anarşist bir devrimcidir. 28 yaşında Berlin’de felsefe öğrenimi görüp bir akedemisyen olmaya çalışırken;rahat, düzenli, zengin yaşamını,ailesinden kalacak mirası reddetti. İnsanların insan gibi yaşayabileceği bir toplumun tek kuralının özgürlük olabileceğine inanmıştı. Onun için özgürlük ekonomik ve siyasi iktidarın yıkılmasıyla halkın kafasına gökten inecek bir kurtuluş değildi.
“Özgürlük ancak özgürlükle,halkın topyekün isyanıyla ve halkın tabandan gönüllü örgütlenmesiye yaratılabilir.”
Bakunin devrimci mücadeleye katıldığından itibaren özgür yaşadı. O imparatorlukların biribirleriyle muharebe alanlarında savaştıkları, devrimci kelimesinin yasak olduğu, insanların dükler, çarlar, padişahlar tarafından kellelerinin uçurulduğu bir dönemde özgür yaşadı. Yanan şatolarda, ölü devlet adamlarında, 1848′de Paris Devrimini savunmak için kurduğu barikatta, Avrupa’nın dört bir yanındaki köylü isyanlarının en ön saflarında, ezilenlerin özgürlüğü önünde engel olan bütün güçlere doğrulttuğu silahında buldu özgürlüğü. Yüreğinde taşıdığı bu alevi Rusya, Polonya, Amerika, Almanya, Bohemya, Fransa, İtalya, Prusya’da gittiği her yerde emekçilerin isyanına dönüştürdü.
O, hiçbir iktidarın halka özgürlük getiremeyeceğini biliyordu. Bunu 1868′de Rus devriminden 50 yıl önce dile getirdi. Uluslararası İşçi Birlğinde Karl Marx’a karşı savunduğu şeyde özgürlüktü.
“Komünizm teoriden değil,pratik içgüdüden,halkın içgüdüsünden türer ve bu içgüdü asla yanılmaz.”
Bakunin hapis geçirdiği 10 yılda, bu yıllarda iskorbüt hastalığından dişlerini yitirirken, duvara zincirli geçirdiği aylarda, Sibirya’daki sürgün yıllarında devrime duyduğu tutkuyu yitirmedi. Bütün hayatını sürgün ve kaçak yaşadı. Çünkü onun vatandaşı olduğu ülke özgürlüktü. Ama Bakunin ısrarla kimseden daha özgür olmadığını söyledi.
“İnsan ancak kendi kadar özgür insanların arasında özgürdür.”
Özgürlüğü kimsenin kimeye öğretemeyeceini biliyordu. Özgür bir toplumu yaratak olan şeyin yine halkın özgürlüğe olan özlemi ve varolanı yıkma dürtüsü olduğuna inandı.
“Tüm yaşamın keşfolunmaz ve edebiyen yaratıcı kaynağı olduğu için yıkan ve imha eden edebi ruha güvenin. Yıkıcı tutku aynı zamanda yaratıcı bir tutkudur.”
Onun hayatı; her anı özgürlüğün önünde dikilen tüm iktidarları yıkmaya adanmış bir adamın aşk romanıydı. Bakunin’in özgürlüğe aşkının romanı.
Bakunin
İzdiham