sandılar ki şiirin umrundaydı
akşamları yorgun inişleri minibüslerden
üzgün omuzları, aşınmış gövdeleri
malum, ayaklarındaki sızılar
koşmaları ama geç kalmaları her akşam sofrasına
baba azarı, hatun sitemi, neyse!
yağmur ve trafik oysa
onlar sandılar ki…
toydular ve inanıyorlardı
bazıları hep toydur ve hep inanır yaşına başına bakmadan
onlar da gülümseyen her çift söze iflah olmadan
nerde bir kalem halk dese, hah! deyip
– hah işte bu!
– bizi gören, bizi duyan, bizi anlayan
– bu biri bizden bahsedecek
sandılar ki hayat ve edebiyat arasında kavî bir bağ!
– toprak bu toprak
– ve biz bu toprakların üzerindekilerken
– bu kadar çokken
– bu kadar çok ve yorgunken
– bu kadar çok ve öfkeli
– daha ne kadar yok sayılabiliriz ki!
belki bu kadar kaba olmasalardı
bu kadar kaba ve çirkin olmasalardı elleri gibi
ayakları değil ruhları sızlasaydı, akılları falan
koca şehir, kalabalıklar
insafsız ve insansız arasındaki kelime oyunları
yetseydi ya boğum boğum boğulmalarına
bir de iki lafın biri -canım biz de müslümanız da-
allah demeselerdi..
belki o zaman
patlak ayakkabılarından sızan yağmur
parmaklarından fazlasını buruşturabilirdi
zamanı mesela
çünkü hiçbir şiir
kız oğlana: yarın bekliyor bizimkiler
derken başlayamazdı
ve hiçbir şiir bitemezdi
bir kadın ağlayarak alyansını bozdurdu diye
değil mi ki; akşam yine akşam yine akşam’dı
sırf akşam akşam adamın biri
cebindeki son onluğa sövüyor diye…
onlar sandılar ki
bu şiirin çok da umrundaydı!
Dilek Kartal
İZDİHAM