Dimdik Şiirlere Doğru, Marş Marş
“Hem içeriyi, hem de dışarıyı dinlemek istiyorum,
Senin içini, dünyanın ve ormanların.”
– Rainer Maria Rilke
Şiirlerini uzun yıllardır takip ettiğim, dizelerine kıymet verdiğim ve kadın şairlerimiz arasında kendine biçilmiş rolleri elinin tersiyle itmiş bir Maçkalı’nın ilk kitabını selamlıyoruz: Otomatların Marşı.
İsminden de anlaşılacağı gibi geçip gitmekte olduğumuz zamanların ve mekanların gölgesinde; insanın çoktan vazgeçtiği duyguları, nelere kıymet vermesi gerektiği konusundaki çarpıklıklarını, bazen geçim bazen de gönül sıkıntılarını bir arada okuyucusunun yüreğine sunuyor Nergihan Yeşilyurt. Hece Yayınları‘ndan çıkan kitapta şairin Hece, Mahalle Mektebi, Hacı Şair, Sahte Vefa, İzdiham gibi dergilerde yayımlanmış şiirleri yer alıyor. Şu sıralar Davud’un İnsanları adlı internet dergisinin yayın yönetmenliğini yapan Nergihan; güzel şiir okuyan şairler arasında yer alıyor hiç şüphesiz. Misaller için ilki burada, ikincisi şurada.
İlk bölümü “Nûn“, ikinci bölümü ise “Elveda Boynu Vurulmuş Güneş” adıyla toplam 27 şiiri barındıran kitabını annesinin şahsında bütün kadınlarına ithaf etmiş Nergihan. “Bir sabah / ceviz saydım, kedi saydım, kendimi saymadım / annem çeyiz dizmeye babam emekli çalışır mıymış diye sızlanmaya devam etti” diyerek başlıyor şiir sayfaları. Bir alçalıyor bir yükseliyor ritim ama hep günden bahsediyor, gündemden değil. Bu da Nergihan’ın şiirindeki samimiyeti ve gerçekçiliği hem yukarıda tutuyor. “Çünkü güneşe doğru gülümseyen / kimse yok, bronz heykellerden başka” derken halkın görüş (ya da göremeyiş) nabzını tutarken diğer yandan ise “referanslar dökülüyor bıyıklı amcaların ceplerinden / bilmez miyim sen yarım ekmek arası / kimin paspasının üzerinde incinmiş oturuyorsun / henüz bitirilmiş yalanlarımın” diyerek okları kendine çeviriyor şair.
“Hız sonucun nedene karşı zaferidir” der süper adam Jean Baudrillard. Dijital Çağda Müslüman Kalmak kitabında Nazife Şişman ise “İşitmenin yerini görmenin aldığı, görüntünün gerçekten daha gerçekmiş gibi kabul gördüğü bir dünyada feraseti ve basireti nasıl kuşanacağız?” diye son derece kritik bir soru sorar. Bu sorunun cevabı yahut cevaplarından biri şiirdir. Mevcudun tenkidini yapabilmek için şiir insan öldürmeyen tek silahtır, o aksine insan yapar, daha da insan:
“Sayfayı yenile
Kavminizin etiketlerinde küfür ve kalp taşınıyor
İnsan halkı olamadık’ı düşünmedi kimse
Yazdın sildin geri dönemezsin’i
Her şey listeleniyor kutsal köşelerinde uzayın
Bir milyon lanet ediyoruz grubuna dahil olabilirsiniz
Kapı komşunun mangal görsellerini beğendikten hemen sonra
Her şey neyse de bu kadar duygulanım nereden.”
Kalabalığın içindeki yalnızlıktan, yalnızlığın içindeki kalabalıktan, esnek çalışma saatlerinden, asansörde selamlaşmayan ama sık sık birbirlerine e-posta gönderen iş arkadaşlarından, kornalardan, ev taksitlerinden, faturalardan, sosyal mecralardan, gündelik yaşamın bozgunluğundan bıkmış ama bunu şiirine bir kayıt misali düşmüş bir şair Nergihan. Duyarlılıklarını tüm şiirlerinde göstermekten geri kalmıyor.
Modern şairin en büyük eksikliği ontolojiden uzak durması. Varoluşunu sorgulamayan, kof bir efkar ve kendine zarar verecek boyutta bir öfke biçim veriyor modern şaire. Nergihan bunlardan uzak bir şair. “Ölmek düz bir çizgi tıp literatüründe” yahut “Genişliyor boşlukla ilgili bilgi” dizeleri bunun ispatı. Paranoya, depresyon ve panikatak gibi hastalıkların artışıyla insanların insanlara katlanmasının küçük ve renkli haplarla sağlandığı bir toplumun kaydını şair şöyle yapıyor:
“İnsanları tanımak için çeşitli kimyasallar
Bulunduruyoruz
Mazur görmek yan etkisi.”
Kentleşmenin şehirleşmeyi yendiği, evlerde birbirine sırtını dönmüş odaların arttığı fakat iletişimin koptuğu bir çağın da sesi yine Nergihan’ın bir şiirinde şöyle yer buluyor:
“Üzgünüm, odalara yerleştiriyorum kendimi
Bir odadan bir odaya
Trenler icat ediyorum.”
Otomatların Marşı, bilhassa genç kadın şairler için bir kılavuz olabilecek seviyede. Çünkü hem Türkçe’nin esnekliğinden istifade etmiş buna rağmen kelimelerle fazla oynamadan söylemek istediğini birçok sosyal alandan yararlanarak söylemiş bir şairin, tecrübeli (yaralı/bekleyen) bir şairin emekleri var bu kitapta. Esasen yaşadığı çağın tenkidini yapamayıp şiir yazdığını zanneden er kişilerin de nasiplenmesi gereken dizeler bol miktarda var Otomatların Marşı’nda:
“Namaz beş vakittir, çünkü insan ahmaktır
Pavlov’un köpeği gibi ezberletmek gerekir.
Çığlık biriktirdim üç kâğıt imzalayıp
Ruhumun sesini kafesleyen puştlar
Gidip gelip nane verdiler, boğaz ağrıma
Paralarını sayıp aptallara nane yeter dediler.”
Okuyucusunun bol olmasını temenni ediyorum ve şimdiden Nergihan’ın gelecek dönem şiirlerine duyduğum merakı da artırıyorum.
Yağız Gönüler
İZDİHAM
kendimi emanet ettiğim günlük politikalar
gözyaşımdan vurulduğum kahroluşlar
eyübün sabrı musanın bilgeliği
ve ümmetine kafili muhammed
hırsla yürüdüğüm kara bulutlarda
aksimi seyrettiğim varlık aynası
yaratılış ve ölüm üzerine
kahpelikler ve zülümden arda kalan acıma
arşın gölgesinde gölgelenecekler
bir çağlayan kadar bize yabancı cennet
ve yük taşıdığımız cezalandırma yeri
bütün bunlardan sonra bu sessiz mabetler
kim taş taşıdı kim imar etti
şehrin en mutena yerinde
kim hamdetme adına başını secdeye koydu
doğrulacağız
yıldızların yanılttığı fehimle
koşacağız ufuktaki güneşin izine
şehir bir sarhoşlukla
tanıştıracak toplum ne
hangisi riya bu buluttan coşkunun
bitecek yitiriş üzerindeki kahır
bitecek dünyevi saltanatın paryalığı
yenilgilerin parsellediği kutsal topraklar
açacak kapısını güneş yolcularına
çocukça bir ilhamla kaybettiğimiz sahipleniş
tanrının gazabını önemseyenlere
intiharların biçim verdiği tufan
zindan karanlığından aydınlığa çıkacak