Site icon İzdiham Dergi

Düğüm, Gülden Bayraktar

İnsan yalnızlığını en çok da buz gibi bir sabaha uyandığında fark ediyor. Bu sabah
yine çok üşüdüm dün sabah olduğu gibi. Hiç şaşmayan alarmımla rutin kavgamızı
edip kabullendiğimde yalnızlığımı gün başlıyordu benim için. Bugün de öyle bir gün.
Yorgun ve uykusuz başladığım mesaime eşlik edecek tek refakatçim günlük on
saatimizi birlikte geçirdiğimiz kulaklığım, taktığım andan itibaren kesiyorum dünya ile
bağımı. Ezberlenmiş cümleler kifayetini yitiriyor tekrar ettikçe. Gözlerimi kapatıp
okuduğum kutsal metinler kimseyi mutlu etmiyordu, bal gibi biliyorduk hepimiz.
Sadece telekomünikasyon şirketlerinin yüzü gülüyordu biz tekrar ettikçe “Onaylıyor
musunuz?” ritüellerini. Neden çıktın karşıma bilmiyorum. Oysa ben kendimden
kaçma hususunda öyle ustalaşmıştım ki. Geceden, yağmurdan, karanlıktan yapılmış
umutsuz öykülerim vardı; içinde kendimi bulduğum. En sevdiğim yazarlar vardı bir de.
İnsan yazamayınca dolduklarını, yazabilenlerin taşırdıklarından ödünç alır bir parça
kendini avutmak için. Neden çıktın karşıma bilmiyorum. Bence bunu sen de
bilmiyorsun, bilseydin eğer bunca gürültünün arasında sesine denk gelme ihtimalim
olurdu. O sabah rutin telaşlarımın arasında seninle karşılaşmak yüce bir felaketle
karşılaşmaktan başka bir şey değildi. Böyledir bu, biz anlamasak da böyledir. İnsan
kaderini yaşayacağı yerde hazır bekletilir ve bir salise dahi gecikmez. Keşkelere
sığınmaya bu yüzden imtina ederiz. Yeryüzünün bütün aşkları sebepsiz başlar.
Annem yaralarını saklamayı iyi bilirdi. Sertliğinden ne hissettiğini anlayamazdık.
Elbette o da üzülürdü, canı yanardı ama güzel saklardı. Gün geçtikçe anneme
benziyorum galiba. Pişmanlık böyle zamanlar için sığınılacak limandır. Hiçbir şey
yolunda gitmiyor anne ve senin duvarların var ve benim kollarım omuzlarımdan kesik.
Sarılmak için savunma istiyor bütün mahkemeler. Halbuki karşılıklı kollarımızı açmayı
ve yüz yüze bakmayı becerebilseydik her şey daha güzel olabilirdi. Kulaklığa
dönüşüyorum git gide. Anlamsız bakıyor aynalar yüzüme. Neden çıktın karşıma
bilmiyorum. Bilseydim daha mı iyi olurdu onu da bilmiyorum. Kulaklarımdaki gürültü
artıyor. Hiç kimseyi umursamadan yaşamaya alışıyorum git gide. Duvarlar örüyor
sesler insanlarla arama.
“Kahve ister misin?”
İstemiyorum Özge.
“Bugün yine tuhafsın.”
Anlamsız bakıyorum yüzüne. Anlamak zorunda değiliz ki birbirimizi, ben de seni
anlayamıyorum çoğu zaman. Gün boyu karşında duran aynaya gülümseyerek
yaptığın zoraki konuşmalarını. İnsan aynalarda ne arar Özge? Halbuki unutulmaya ilk
yüzünden başlar insan. Neden çıktın karşıma bilmiyorum. Kapım çalınıyor ya da ben
bir kapının önünde bekliyorum. Beklemek düğümlenmektir ve pekâlâ insan bir kapıya
düğümlenebilir. Gün akşam olmuyor. Yollar geliyor aklıma. Pencereden bakıyorum
uzaklara. Uzaklar; olmadığın her yer. Sesim ağlamaklı oluyor ama ses ahengini
bozmak kalite kurallarına uymuyor. Aklım, okuduğum o satırlarda kalıyor.

“Ne diye ruhumun ahengini bozdun?”
Neden çıktın karşıma bilmiyorum. Amansız bir baş ağrısıyla baş edememek gibi bir
şey bunu çözümlemek. Hiç kimse kaldığı yerden tekrar başlayamaz. Zamanın
kendine has bir keskinliği vardır her zaman. Kabullenmek zorunda olduğumuz her
şey biraz da gecikmişlik taşır içinde. İnsan geç kalır Özge ama biz eksik saatleri
tamamlamak zorundayız. Parçası olduğumuz hiçbir çarpıklığı düzeltemeyiz. Ya isyan
etmeliyiz ya da kabul etmeliyiz. Biz hangi taraftayız Özge? Neden çıktın karşıma
bilmiyorum. Kaç gecedir gözüme uyku girmiyor. Tutsaklık ilk önce insanın ayaklarına
takılır. Gidemezsin olduğun yerden bir adım öteye ve çoğu zaman da insan bile bile
kendini tutsak eder bulunduğu yere. Saatlerce kendimi bir kulaklığa tutsak ettiğim için
de bilebilirim bunu, sen bilmesen de. Gözlerin geliyor gözlerimin önüne, Tanrım
zayıflığımı yargılama lütfen. Avuçlarımı göğe kaldırırken en çok da onun gözlerinden
yaratılmış bir teraziden korkuyorum. Sır insanın düğümlendiğidir. Boğazımda ne çok
düğüm birikiyor. Neden çıktın karşıma bilmiyorum. Yerimden kalkıyorum. Azat edilmiş
kuşların özgürlüğü kulaklarımda. İçimi saran zehirli sarmaşık her gün biraz daha boy
veriyor. Ayağa kalkınca hissediyorum. Gitmek yürümekten ibaret olan bir eylem
değildir. Gözlerim kızarmış ekrana bakmaktan, yapay çiçekler gibi köksüz ve
topraksız hissediyorum kendimi. Bugün de benim için önemsiz. Hedefini tamamlayan
bir yarıştan başka hiçbir şey ifade etmeyen yapay bir geri bildirim. Beceremiyorum
aynı anda birkaç kimlikle gündemde kalabilmeyi. Benim bütün dalgınlığım bana, en
çok da hiç tanımadığım kalabalıkların arasında yürürken güvende hissediyorum
kendimi. Nasılsa kimse durdurup sormayacak halimi ya da ben olduğum gibi
anlatamadığım için hissettiklerimi yalancı gibi hissetmeyeceğim kendimi. Gün bitti.
Gece, şehir, sokaklar ve karanlık. Neden çıktın karşıma bilmiyorum. İçimdeki
sarmaşık çiçeğine sarılıyorum. Kulaklarımda silemediğim o gürültü. Sesini diliyorum.
Acaba kuşlar uçarken ne düşünür?

Exit mobile version