“Korkuyorum sana aşktan bahsetmeye ben”
Ferdi Tayfur
Arabesk müzik en çok o anlarda anlam kazanır. Normal zamanlarda hepimizin biraz acıma ve alaylı karşıladığımız, Orhan Baba’nın jilet seanslarına dönüşen konserleri de. Koca şehirlerde dört duvar arası bir odaya sahipsinizdir. Dışarı adım atmaya korku duymaya başlarsınız, bilirsiniz çünkü bir işe yaramayacak kalabalıkların arasında turlamak bir zaman sonra. O yüzden harcamak istemezsiniz o şansınızı. Konu edinmeye değmeyecek kadar kısa olan zamanlar bir ömür kadar uzamaya, uzadıkça ömrünüzden çalmaya başlar. İnsan en çok yalnızken yaşlanır çünkü. En çok yalnızken saçları dökülür. Uykuya da sığınamazsın artık zaman geçtikçe, o da kaçmaya başlar sizden yavaş yavaş. Alışmak uzun zaman alıyor yaşamdan, alıştım diyenlere bakılınca. Pusuya yatırdığınız ne kadar acınız varsa köpek sürüsü gibi saldırıya geçer hepsi. En küçüğünün bile masumiyeti, eline silah verilmiş bir çocuk kadar.
“Doğmamış çileler, yaşanmamış dertler, hasret çeken gönül benim mi olsun”
Orhan Gencebay
Ben çok hata yaptım uzun sayılmayacak hayatımda. Öyle görünüyor ki daha da yapacaklarım var. Kendilerine uzman denilmiş inanların mutlu bir hayat için geçmişe takılmamak gerektiğini söyleyen tavsiyeleri her okuduğumda komik gelmiştir bana. Zaten kendilerine ne için uzman denildiğini de anlayamadım. Hayatın uzmanı olmak için hangi alanda çalışma yapılmalı onu da bilmiyorum. Geçmiş ve geleceği bir birinden ayırmak bize iki ayrı hayat bahşetmeyecek sonuçta. Benim de her insan gibi geçmiş ve geleceğim ile yalnız bir adet hayatı var. Ve geçmiş, geçmiş demek değildir çoğu zaman.
Bir insan bir gecede kaç sigara içebilir? Kaç tel saçını yolabilir elleriyle? Kaç kez tur atar ufacık odasında? Kaç hayal kurar ve bunlardan kaçına hapsolur bir gecede? Ben altı yıl önce bu şehre neresinden girdimse 6 yıl sonra yine aynı yerindeyim. Keşfetmediğim ve etmeyeceğim yerler hala var. Her güzelliği görmek için iki göz yetmiyor hayatta. Her günü geçirmek için 24 saatin yetmediği gibi.
“Kendim ettim kendim buldum, gül gibi sararıp soldum”
Neşet Ertaş
Çocuktum ben bir zamanlar Anadolu’nun bir şehrinde, bu beni bir memleket sahibi yapmıyor. Bir şehre dair anlatacak şeyleri olmayanlar memleketsizdir genelde. Kendilerine bir şeyler anlatan buldukları ilk şehri memleket ilan ederler kendilerine. Ben de kimi zaman Malatyalı, kimi zaman Bingöl, Kimi zaman Kayseri ve çoğu kez memleketsizim. Allah adildir bu yüzden yenik başladım diyemeyeceğim hayata. Kaybetmiş o kadar insan görünce arkamı dönüp gitmek pek de zor olmadı terk edilmelere. Bu hayatta terk edilmek denilen bir şey var, daha ne söylenir ki.
“Benim yaralarım tuzu, tuzum der. Bir derdim var bin dermana değişmem”
Erkan Oğur
Çok insanla tanıştım, çok iyi insanlarla. Her biri kendi hayatlarının Don Kişot’u, başkalarının ise Oblomov’u genellikle. Karamsarlığın yakışmadığı simalardan, hüznüne âşık olacağınız yüzlere hepsi hayatta var olduğumu fısıldadılar bana. Her biri her sabah ve akşam yaşamın nelerle dolu olduğunu yumruklayarak öğrettiler bana. Ben bu hayatta ne öğrendimse yumruklanarak öğrendim. Kimi sözleri kimi düşünceleri kimi ise oluşlarıyla bir yumruk atarak girdiler hayatıma.
“Uyan uyan yar sinene sar beni”
Cengiz Özkan
Bayramları sevmem ben, sevdimse o da çocukluğumdaydı. Büyümek hayata her geçen dakikada bir zaaf daha kazanmak demektir. Bu yaşıma kadar ailemle geçirdiğim bayram sayısı çok azdır. Öyle ki bayramlar zamanla sevincin değil yalnızlığın habercisi oluverdiler. Hayata karşı duruşum bu günlerde iyice çakılmaya meyletti hep. Çakıldıkça ölüme yaklaştıran adımlarım hızlandı.
Enes Aras
İZDİHAM