Enis Batur, Doğu-Batı Divanı’ndan Alıntılar
Ne çok taşındık! Nasıl dolaştırdık
bunca umudu, terkedilişi, kaybetme
ve kaybolma duygusunu? (s.15)
Gerçekten de bir yanlışı bir başka yanlışla
düzeltircesine, telâşla savrulmuştuk oradan
oraya: Kimi getirsek gözümüzün önüne kırık
dökük eşyaları çağrıştıracaktı. Yitirilen bunca saf hedef,
geridönüşsüz kararların yıprattığı uykular,
sabah uyanınca yüzümüzde patlayan
yalnızlık damarı ya da yanımızda yatan yabancının
bir akıntıda hızla uzaklaşan gövdesi: İçimizde
toplananlar çapraz sağlamada bulduğumuz şaşkın
bir eksiği kapatmaya asla yetmeyecekti. (s.16)
“Bilemiyoruz” diyordu son yıllarında,
“Tahmin edebilir mi bir kırlangıç gerçekten de
fırtınayı? ” (s.20)
Anlaşılmaz oysa insan: Nasıl birdenbire
başlayan yağmur uzaklaşıp gitmişse biz daha
şemsiyeyi açmadan. (s.20)
Sorulsa, bütün sorular ağır gelecekti. (s.26)
izini; düşünebiliyor musun: Aylarca aramış her
yerde, her an: Bir gün gelmiş, belli ki sınırı var
umudun ve arayışın, De Quincey gibi sabit fikirli
bir adama bile -kaybettiğini anlamış Ann’i,
hoş gerçek miydi kurmaca mı bunu kestirmek güç,
hele ki Coleridge’le yarıştırırcasına afyon yuttuğunu
unutmazsak. (s.27)
Ağrısına katlanamadığın bir an gelir, (s.30)
…içimizde
zonklayan birini söküp atmamak için
ağrıyı korkudan fazla sevmek gerekir. (s.30)
Chateaubriand’ın René’sinde rastladım -bilmem
sever misiniz?- onu nerdeyse tarif eden bir
cümleye: “Yorgun düşmüştü sevilmekten” diyor
bir kahramanı için kitabın – kadınlardan başını
alamadı hiçbir zaman, uçlara sürükledi kendini, (s.37)
Konuşmayı denedimdi tabii, ama siz de bilirsiniz ya
belli bir yaştan sonra çok karışıyor düşünce örgüsü
insanların: O anda aklından geçenlerle geçmişin
sınırlı bir dilimi durmadan içiçe geçiyor ve bir tek
kendilerinin mantığını kavradıkları bir düzenden
sökün ediyor görüntüler ve kelimeler ve birkaç işaret.
…
almışlar haberi, hâlâ aklı almıyordu anlaşılan,
ihtiyar bir adam neden hayattan öyle vazgeçer. (s.46)
“Kapattığın fincanın içinde kaldın. (s.82)
Bir yanlış anlamalar zincirini Zaman,
hiçbir şeyi sırayla yaşamaz insan: (s.90)
kimseye ulaşmayacak bundan böyle, durmadan
mektup yazıp doldurduğunuz şişeler.” (s.92)
“Kimsenin, hiçbirimizin gelmezdi
aklına, işin bu boyutlara varacağı.” (s.104)
İnsan önce kendisinden yola çıkmayı öğrenmişse
dönüp gene kendine varır. (s.109)
Bir şiirin yükünü, sığasını, genleşme eğilimini belirleyen etmenler onu doğuran atmosfere sıkı sıkıya bağlıdır. Yükleme, istif, şiirin daha çok eksiltmeyle yazıldığını bilen biri için riziko dolu kavramlardır. (s.126)
içine girmeye çalıştığım resmin dışındayım ben. (s.127)
Bir gün nasılsa yolumu yitirdim, bir daha onu bulamadım. Kimse, bile isteye, evini yurdunu terketmez: Kişiyi saran koşullar, kuşatan vakit, sıkıştıran ötekiler hazırlar izlerin silinmesini. Neden sonra, nice çırpınışın ardından, yeniden kendi evini yapmaya kalkışır. Onu üzerine kuracağı yer kalmamışsa evini oradan oraya taşıyacaktır. (s.128)
Bulamıyordu ki kimse, en doğru kelimeyi. (s.135)
Enis Batur
İZDİHAM