Son günlerde kalbimde bir heyecan ile dolaşıyordum. Uzun bir aradan sonra hissettiğim ilk bahardı kalbimdeki. Wilde’ın da dediği gibi, bunu içgüdülerim ile hissediyordum, ruhuma yaklaşan bir şeyler olduğunu. Çevremdeki karanlık ufak ufak dağılıyordu ve ben muntazam bir şekilde çevremi keşfetmeye çalışıyordum. Sessizlik bir intihardı bu günlerde ruhum için ve ayrılığın kokusu yüksek yamaçlardaki fırtına gibiydi. Issızca ısırıyordu kalbimi. Gözler ruhu tanımlar ve ona anlam verir. Ben gözlerimi kaybediyordum filbahribinin solgun yanaklarında, çünkü o göz alıcı ışıltısı bedenimin her noktasını ıslatıyordu kedere perçinlenmiş harflerle… Aşk ise beyaz bir elmastır ve ruhlara biçim verir, ancak yol nehrin gül ile dolu ışığından mahrum karanlık ve dikenlidir, yaşam budur. Gözlere ihtiyacım var, filbahrinin solgun ruhunu tanımlamak için ve filbahrinin aşkına ihtiyacım var ruhum biçimlensin diye. Çünkü kenarları muazzam çetrefilli bir yokuşun henüz ilk basamağındayım ve ruhumdan geçen tek tanıdık bir işaret yok kalbimin ıslak defterinde.
Dilimde bir mısra:
« Oh tu es la plus pure lumière
Et ce n’est pas un ton rêve
Ton rêve brille avec de la tristesse
Contre moi »
Ah sen en saf ışıksın ve bu senin resmin değil. Senin resmin kederle ışıldıyor bana. Artık karanlıkta sadece parlak hediyeler görüyorum senden gelen ve donuk bir naaş gibi sana ulaşmayı bekleyen kelimelerim… Ama yine de « tu es l’idée la plus pure qui vient de mon coeur », sen kalbimden gelen en parlak düşüncesin. Çünkü kalbimde mor şebnemler saklanıyor. Suya ihtiyacı var onların. Doymak için.
Kelimeler bana bir rüya verir murad edilen’i saklamam için, çünkü bilirsin, uyanan çabuk unutur rüyasını; ancak söylenen kelimedir ki kalpteki bir çukurda sonsuza dek gömülü bekler tekrar dirilmek için ve sonsuzluğun gölgesinde pişmanlığın kurak topraklarına ulaşmak için.
Hissediyorum; parmaklarım gökyüzünü çiziyor koyu bir ıstırapla ve keder kokusunu dağıtıyor yeryüzüne yağmur sonrası toprak kokusu misali, ve ben mektuplarını açıyorum tekrar ve tekrar, durdurulamaz bir akış ruhumu eritiyor karış karış, çünkü fil’bahr’i bahar’ı getirir yüreklere. Ruhlar ıslak yataklar arıyorlar dindirmek için görkemli ıstıraplarını çünkü biliyorsun ki ağaç hoşlanır kımıldayan gözyaşlarından. Rilke’nin dediği gibi: “ah o saf yükseliş!” Ruhuma doğan silüeti murad edilen’in, istemsizce keder sıçrıyor kelimelerime. Diyorsun ki bana: yaşamın anlamı kederin elindeki son anahtardır ki o anahtar sağanak ve fırtınadan korur bizleri; peki ama, ya o sağanak ve fırtına bana seni getiriyorsa!..
Erdem Öztaşa
İZDİHAM