Sarı buğdaylar gibi eskidikçe solan yüzün
İzini unuttuğun evin dar köşesinde
Yangınsın
Bir kez uzaklaşsan dönecek adresin yok
Ağlama,
Umulur ki pişman olurlar
Sırtında tek kırma, hazırlanılmış bir ölüm
Vurmaya gidiyordun vuruldun hani
O avcı değilse de sen düpedüz ceylan
Ağzının ayazında birikmiş kirli yas
Cehennem mi dünya mı daha har
Yığılıp kaldığın toprakta ağardı saçların
O saçlar ki kimlere harmandı
Neler geçer dedin hep göğsünde kaldı
Sen bu zehri tezelden
Sen bu zehri koynundan kurut
Soldu solacak bir çiçek verseler
Büyütür bin yapardın eskiden
Şimdi uzanıp gün koparıyorsun etinden
Bense kaldım aynalarda dilsiz ve çirkin
Ömrüne kanmış kelebekler gibi
Bir gün belki yorulur varlığım
Esma Koç, İzdiham Dergisi 26. sayı
İZDİHAM