Esra Köse, Deli İbrahim’den Gelen Mektuplar -2
Suna, instagramdaki “Sunum Gelinleri”nden herhangi biriydi. Sabahın erken saatlerinde kalkar, yayınlayacağı her fotoğraf için dakikalarca uğraşır; evine gelecek misafirlerine türlü uğraşlar vererek binbir çeşit yemek hazırlar onları da süsler püsler renk renk tabaklarda kombin yaparak sunardı; sunumun ardından ilk önce fotoğraflar çekilir, instagrama atmak için çeşiti efektlerden geçirilir, dakikalarca da bununla uğraştıktan sonra misafirlerine “buyrun sofraya” denirdi.
Kocası Ali bu durumdan çok sıkılmıştı. Dokuzda kahvaltıya oturacak olsalar,başlamaları dokuz buçuğu buluyor, karısının onunla sohbeti tercih etmesini umuyordu; ama Suna kahvaltı sunumunu instagrama yüklüyor, ardından gelen yorumlara mesajlara cevap veriyor, kahvaltısını derin bir sessizlik içerisinde hızlı hızlı sürdürüyordu. Ali sanki yanında değildi; Suna instagramdakilerle kahvaltı ediyordu.
Ali kahvaltısını etti, işe gitmek için kapıya yöneldi. Suna uğurladı. Uğurlarken fotoğraf çekti. “Kocamı uğurlarken ben,smile.” Ali’ye hayırlı işler denmedi, Ali öpülmedi, fotoğraf çekildikten sonra Ali yeniden buhar oldu,Ali fotoğraf çekilirken var olan büyülü bir adam,hayali bir eş gibi görüyordu kendisini.
Bir hafta dönmedi eve Ali. Suna yokluğunu bir abartı gibi gelecek fakat ciddiyetle söylüyorum ki üçüncü gün fark etti. Üçüncü günde aradı Ali’yi, annesindeydi, eve bir süre dönmeyecekti. Suna umursamadı. Elbet döner diye düşündü. Günler günleri kovaladı. O misafir ağırladı, yemekler hazırladı, instagrama fotoğraflar hazırladı, evini yemeğini misafirini çocuklarını kendisini sundu.. Günler aynı hızla geçiyordu.
Bir sabah,kapının önünde bir zarf buldu. Zarfın Ali’den geldiğini düşündü, apar topar telefonunu almaya koştu , aldı geldi. Zarfı tekrar yere bıraktı. Fotoğrafını çekti. “Romantik sevgilim,kalp” notu ile paylaştı. Sonra yeniden aldı zarfı. Açtı. Bir kadın vardı fotoğrafta. Üzerinde incecik kıyafetler. Yıkık bir binada, penceresi yok. Bir ateş yakmışlar eşi ile,eşi kadının ellerini avuçlarının arasına almış ısıtmaya çalışıyor. Derme çatma o evde, kadın ile adamın gözlerinin içi gülerek birbirlerine bakıyorlar. Arkasında bir yazı:
“Kıymetini Bil.”
Bir süre sadece kimden gelmiş olabileceğini düşündü. Ali’den mi? Fotoğrafa bakarken ortamın hayali Suna’yı üşüttü.. Mutfağa gidip çay demledi. Fotoğrafı da bir çırpıda zarfına koydu, dolaba kaldırdı. Peteğin yanına gitti ısınmaya çalıştı epey süre. Çocukları uyanınca da unuttu fotoğrafı zarfı. Koşuşturuyordu sürekli, çocuklar, misafirler, sunumlar.. Ali para gönderiyor,kendisi gelmiyordu. Yavaş yavaş bu işin farklı bir yere gittiğini akletmeye başladı. Boşansalar takipçilerine nasıl açıklama yapardı bunu düşünüyordu? Ali’yi kötülese mi kötülemese mi daha iyiydi? Boşanmak mı?
Bunu istemiyordu. Bunu hiç istemiyordu. Yine de bir adım atmadı. Kendisini sürekli meşgul ederek düşünmemeye çalıştı. Bir sabah yine, kapının önünde bir zarf buldu. Zarfın içinde yine fotoğraf. Deprem sonrasında mı savaşta mı çekildiğini anlayamadı ama yıkık binaların olduğu bir mahallede, her şeyini kaybetmiş bir aile vardı. Kucağında bebeği, yanında kocası,kadın başını kocasının omzuna yaslamıştı. Bebeği kundakta daha,küçücük. Arkaları dönüktü, yıkılan evlerine bakıyor gibiydiler. Belli ki hiçbir şeyleri kalmamıştı. Fotoğrafın arkasına baktı.
“Şükret.”
Suna fotoğrafı zarfın içine koydu kaldırdı. Çocuklarını hazırladı. Bebeğini kucağına bağladı, küçük kızının da elinden tuttu kayınvalidesinin evine gitti. Zili çaldı.
“Anne, Ali evde mi?” dedi.
“Evde kızım, o da az önce seni aramıştı ulaşamadı.” dedi Hatice Annesi.
“Telefonumu evde unuttum” dedi Suna. İçeri girdi.
“Ali” diye seslendi, “Ali, ben geldim” dedi, eskisi gibi sarıp sarmalayan ses tonuyla,sonuna sahiplik eki getirmese de tonundaki incelik yakalayıyordu her defasında Ali’yi. Koşarcasına çıktı odadan. Ete kemiğe büründü sanki, Suna, Ali’yi yeniden gördü.
“Hayatta hiç kimse adımı onun kadar güzel söyleyemez.” diye düşündü.
Esra Köse
İZDİHAM