Kahveden Adam Toplayalım eserini hangi perspektiften incelersek inceleyelim, anlatacaklarımız her daim eksik kalacaktır. Çünkü eser baştan sona -ve özellikle bazı bölümler belirli tezleri çürütme ya da kurgulama aşamasına bizleri misafir eder… Bunu ise sadece, yapıtın birincil kahramanları olan Emin ve Durmuş görüşleriyle yapmaz. Anlatımın asıl odak noktasında ara misafir olarak değerlendirebileceğimiz Ramazan Hoca, Turgay abi gibi kişiler üzerinden de tezini savunur. Ve özellikle de bu iki insanın görüşleri incelenirken, insanın aklına şu muazzam değerlendirme gelir: Bir yazar, kahramanlarını hep aynı derecede sevip yine aynı derecede mi onlara saygı gösterir?
Okurken -çoğu zaman- görmezden gelinen bu konu bizlere, yazarın derdinin, bütün kahramanların derdi olduğunu anlatır. Eserde en basit gibi görünen bir kahramanın bile, o yerinde, belki de kahvede çayını yudumlarken ki hâliyle, boşuna var olmadığı hissedilir. Henrik Ibsen okuyanlar beni daha iyi anlayacaktır. Bir tiyatro oyunu olan Yaban Ördeği yapıtında Dr. Relling karakteri, bir yan karakter olmasına rağmen, sahnenin göz alıcı noktasından değerlendirme yaparak okurlarını etkiler. Aslında yazar Dag Solstad,“Dr. Relling, Ibsen’in antagonistidir,” der. Kahveden Adam Toplayalım eserini okurken başkahramanların da antagonist özellikte olmalarının yanı sıra, iki ayrı bölümün antagonist kimlikte başarıyla bütünleştirilmiş şeklinin eserde yer aldığı görülür. Yazarın bakış açısındaki çözümleme becerisi, bu kimliğin bir başarı göstergesidir. Üçüncü Bölümde ‘kendin olmak’ meselesi için geçen “Düşündüm biraz; hatalarımı düşündüm, neyi nerede yanlış yaptığımı falan… Bir de ‘kendin olmaktan’ bahsetti. Sonra özellikle bunu ciddi ciddi düşündüm ve şu sonuca vardım: İnsanlar beni ‘ben’ olduğum için değil, kendi gözlerinde nasıl görmek istiyorlarsa öyle davrandığım için seviyorlar. Kendi kafalarında bir profil çizmişler, beni o kalıba oturtuyorlar. Ben bu profilin dışına çıkınca ya da çıkmaya çalışınca hemen birileri ‘hoopp’ diyor. Ağzıyla demese bile bunu hissettiriyor.
Turgut çayı bir başka veriyor, Hamdi abi ekmeği bir başka veriyor, Yılmaz abi bir başka gülüyor ve hatta sanki imam namazı bir başka kıldırıyor, sırf cemaatin arasında ben olduğum için.” cümlelerinin yanı sıra, On Altıncı Bölümde geçen ‘kendi hikâyesini yazamayan’ kişinin şu ifadeleri antagonist başarının aynı güzergâhtaki yansımasıdır:
“Belki de gerçek sevda beni yer ile yeksan eden değil de, her elimi uzattığımda, her can simidi aradığımda benim elimi tutacak olandır. Ve sana bir şey daha söyleyeyim; bu iki gün içinde yaşadıklarım beni kocaman adam yaptı. Büyüdüm resmen, olgunlaştım.’ ‘Anladım kardeşim. Ama kafama yatmayan yer şurası; burada iki hikâye var; iki farklı hikâye. Peki, sen bu hikâyenin neresindesin?’”
İki ayrı dünya… Aynı mahalleli iki insanın kırılma noktası… Bir yanda kopanlar var… Diğer yanda kopanları tutanlar… Belki en çok bu noktalar değil de, noktaların sonucu bizleri etkiler. Çünkü sona doğru ilerlerken, aslında çeşitli aşamalardan geçersiniz. Ancak yine hep aynı noktaya gelirsiniz. Bu aslında, bize hayatın bir oyunudur. Oyunda yer almak ise herkese nasip olmaz. İşte o nasip, eserde yazar tarafından kahramanlara hediye edilmiştir. Çünkü kurtarılması gereken ve bilinen gerçekler vardır. Çünkü yazarın bir derdi vardır. Dostoyevski eserlerinde de bu, fazlasıyla görülür. Üç kardeşin düşüncesinde, duygusunda ve yaşantısında geçen olayları anlatan Karamazov Kardeşler eseri, aslında kurtarmak istediği
toplumu, üç kardeşten Alyoşa’ya benzetmeyi hedefler. Şayet diğer iki kardeş de Alyoşa gibi olsaydı… Dostoyevski’nin asla eser yazmayacağını düşünürdünüz. Ancak kurtarılması gereken bir konu vardır: İnsanlık. Kahveden Adam Toplayalım eserinin de son şekli budur. Kahveden kurtarılmaya gidilen mesele de aslında ‘insanlık’ meselesidir!
Künye: Faruk Sarıkavak, Kahveden Adam Toplayalım, İzdiham Yayınları, 280 sayfa
Canan F. Çavdar
İZDİHAM