Selin Yankı kaleme aldı. Don Kişot Fahim Ve Deli Enişte Vamik.
Fahim Bey ve Biz Abdülhak Şinasi Hisar’ın en tanınmış romanlarından biridir. Fahim Bey çevresi tarafından iyi anlaşılmayan biridir. Kendine özgü duyguları, düşünceleri,hayalleri vardır.
Roman kahramanı Fahim Bey, içine kapalı, kurduğu hayallerle avunan bir kalem efendisidir. Bursa eşrafından birinin oğludur. Fazlaca romantiktir. Hayalciliği yüzünden çevresiyle uyuşamaz. Kimileri onu deli olarak görür, kimileri ise onun aptal olduğunu düşünür. Fahim Bey aslında arkadaş canlısı, temiz yürekli bir insandır. Babası onun sağlam bir iş sahibi olmasını istemiştir. Sırf babasını kırmamak için hariciyeye girmek istemektedir. Bu isteğini tatmin etmek için de İstanbul’da büyükçe bir konak kiralar. Bu konağın boş odalarında da saatlerce keman çalarmış.
Fahim Bey daha sonra Londra Elçiliği üçüncü kâtipliğine atanır. Londra’nın en ünlü terzisine gider ve bir büyükelçinin nasıl giyinmesi gerektiğini sorar. Gereken kıyafetlerin hazırlanmasını ister. Birkaç gün sonra ısmarladığı kıyafetler elçiliğe gelir. Paketi açtığında rengârenk kıyafetler ve yüklü bir de fatura çıkar. Fahim Bey bu faturayı Londra’da kaldığı süre içerisinde ödeyemez. Parasızlıktan günlük elbise yaptıramayan Fahim Bey bu protokol elbiselerini yerli yersiz giyerek herkesi arkasından güldürür. Meşrutiyet ilan edilince Fahim Bey bu görevinden ayrılır. Yurda döndüğünde Saffet Hanım’la evlenir. Saffet Hanım sıradan, duygusuz, kültürsüz bir kadındır.
Fahim Bey’i karısının bu durumu pek de rahatsız etmez. İkisi arasındaki tek ortak nokta saatlere olan meraklarıdır. Onun dışında hiçbir konuda anlaşamazlar. Evlerinde boy boy, çeşit çeşit saatleri vardır. Hatta iletişimleri de bu saatler sayesinde olur. Mesela Saffet Hanım kocasının ona küs olup olmadığını saatleri kurup kurmadığından anlar. Saatler kurulmadıysa Fahim Bey karısına küsmüştür.
Fahim Bey’in amacı Bursa’ya yerleşmek ve burada pamuk yetiştirmektir. Sermaye koyacak insan arar ama herkes onun saf olduğunu düşünerek işe girmeye yanaşmaz. Kirasını ödeyemediği için yazıhanelerinden birini kapatır. Tasarladığı işlerin hiçbirini istediği gibi gerçekleştiremeyen Fahim Bey sessiz sedasız dünyadan göçüp gider.
Bu romanımızın yazarı Abdülhak Şinasi Hisar 1883–1963 yılları arasında yaşamıştır. Geçmişe dönük gelenekten etkilenen bir yazardır. Eserlerinin ağırlık noktasını mutlulukla geçirdiği gençliği ve XX. yy başlarındaki rahat İstanbul hayatı oluşturur. Roman diye nitelenen ama romana benzemeyen eserleriyle yazınımıza yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu türde yazdığı eserlerinde çocukluğunda ve gençliğinde İstanbul’un en seçkin yerlerinde geçen anılarını yansıtır.
Dil ve anlatımda da kendine özgü bir yol çizmiştir. Osmanlıcanın konuşulan sözcüklerini ve geçmiş zaman kipini kullanmıştır.Romanlarında Rumelihisarı, Büyükada, Çamlıca üçgenindeki varlıklı, gününü gün eden insanların yaşamlarını yansıtır. Bu çevrelerin dışındaki yaşamı basit ve aşağı görür.
Boğaziçi mehtapları, Boğaziçi yalıları gibi anılarında önemle üzerinde durulan geçmiş zaman özlemi onun duygusal tutkusu olarak gözükür.
Abdülhak Şinasi’nin kahramanları da bir çeşit deli olduğu için bizim konumuza dahil oldular. Gerçi Abdülhak da ilk kitabını yayımlamak için elli yaşını beklemiş o da akıllı sayılmaz. O edebiyata aşıktı,edebiyata aşık olanlar bu güzel sıfattan kendilerini soyutlayamıyorlar. İsmi de Abdülhak Hamit ve Şinasi’ya aitti. Hiç evlenmemiş hatta belki de hiç sevmemişti. Kadınlara yakınlık duymaz, meclislerden hoşlanmazdı. İlgilenmeye değmez, zekâca aşağı, anlayışı kıt bir yaratık gözüyle bakardı kadına. bir yandan da hayalinde tadı unutulmaz sevgiler ve bunları ilham eden tanrısal yaratıklar canlandırır, o sevişmelerin verdiği hazları en erişilmez nimetler gibi coşkunlukla dile getirirdi.. “*
Fahim Bey de, Çamlıcadaki Eniştemiz Vamık Bey de deli. İşte Çamlıcadaki Eniştemiz’den küçük bir parça…
… O zamanlar Beyoğlu geceleri Tünel’den Halep çarşısına kadar canlı ve eğlenceliydi. Elektrik yok, havagazı vardı. Barlar, sinemalar yok, lokantalar ve çalgılı gazinolar vardı. Otomobiller yok, ucuz faytonlar, kupalar vardı. El-hamra sinemasının yerinde, üst katta -merdiven başında şekilleri değiştirici ve güldürücü aynalarıyla- Palais de Cristal Kafe şantanı ve karşısında, şimdi, kırmızı Saint-Antoine kilisesinin olduğu yerde, Kondordia Tiyatrosu vardı. Halep çarşısından itibaren Taksim’e kadar nispeten daha tenha ve karanlık bir mıntıka başlar ve ortasında büyük ağacı, bunun yanındaki Hamidiye çeşmesiyle, küçücük Taksim meydanı geçildikten sonra, seyrek ve hafif ışıkların yarı gösterdiği babayâni ve karanlıkça bir yol Şişli’ye kadar uzardı.
… İnsanlar gibi şehirler de nasıl değişiyor! Hatıralarımız hakikatleri görüp de tanıyamıyor, hatıralarımın sarayları şimdi gördüğüm mahallelere sığamıyor, kubbeleri hâlâ eski velvelelerle dolup taşıyor ve etrafımdaki şehir bana artık yabancılaşmış gibi görünüyor. Zaman sadece gamları değiştirmiyor şüphesiz..
Çamlıcadaki Eniştemiz; Deli Enişte Hacı Vamık Bey dünyanın kendi etrafında kurulu olduğunu düşünen garip bir insandır. Buna rağmen dışarıya da bağımlıdır. Vamık Bey bütün tuhaf huyları üstünde toplamış bir kişidir.
Büyüye, fala, sihre, cinlere, nazara, bedduaya, uğura, uğursuzluğa inanır. Hayatında çeşit çeşit hurafeler vardır. Kâğıt oynarken birden kalkıp abdest alıp namazını kılar. Sonra tekrar gelip masaya oturup oyununa devam eder. Her şeyi bildiğini zanneder, çocukla çocuk, büyükle büyük olur. Eğer kendini dinleyen birileri çıkmazsa kendi kendine konuşur. Onun için en büyük sanat yemek yapmak ve yemektir. Devletten görev alıp koşa koşa Arabistan’a gitmiştir sonra işinden defalarca azledilmiş olmasına rağmen geri dönmüştür.
Fahim ve Vamık birbirinden farklı iki başkişidir. Bunların ruhsal özelliklerinde olduğu gibi fiziksel özelliklerinde de farklar vardır. Fahim hayal dünyasından yanlışlıkla dünyaya fırlamış gibidir. Vamık ise gerçekten gariptir.
Fahim orta boylu, siyah düzgün kesilmiş bıyıkları olan, ağırbaşlı, insana ciddi olma hissi veren bir tiptir. Vamık ise ince, uzun, cin bakışlıdır. Karşıladıkları karakter ve fiziksel yapıları itibariyle farklarını ortaya sermiş olduk.
Aslında bu iki tipi ortak yapan tek özellik ikisinin de tuhaf olmasıdır. Hacı Vamık Bey ne kadar mal mülk sevdalısı ise Fahim o kadar şandan şöhretten uzaktır.
Edebiyatımızda birbirine zıt iki karakterin bu derece başarılı tahlil edilmesi Abdülhak Şinasi’nin olay değil de karakter analizindeki başarısını gösteriyor.
Vamık ve Fahim bizi terk etti. Akıllandık mı peki?
Selin Yankı, İzdiham Dergisi 3. sayı
İZDİHAM