Yek katre-i hunest ve hezar endişe. *
Sadi Şirazi
Endişenin tarihi insanlık tarihinden daha eskidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresinin 30. Ayetinde “Rabbin meleklere: “Bakın, Ben yeryüzünde ona sahip çıkacak birini yaratacağım!” demişti. Onlar: “Seni övgüyle yüceltip takdîs eden bizler dururken, orada, bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” meleklerin bu endişesi haksız çıkmamıştır. Adem ve Havva cennetten kovulmuştur. Şeytanın bozgunculuğuna alet olmuşlardır. İnsanın bulunduğu yerde endişe vardır. Fakat bilinmeyeni bilen Tanrı’nın da bir bildiği vardır. “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” der ve endişeyi boşa çıkartır, insanın dünya ile olan hikayesi başlar.
Meleklerin ardından Kabil endişelenmiş ve kendisinden daha iyi olan kardeşine karşı işlediği suçun karşısında dünyaya ilk katil olarak nam salmıştır. Kabil’in endişesi kıskançlığın endişesidir.
Ardından Nuh endişelenmiştir oğlu Kenan için. Fakat Kenan ısrarcıdır babasına sırt çevirmeye. Nuh’un ısrarları bir sonuç vermemiştir. Tufan kapıdadır. Helak olacaktır herkes. Kenan inanmama ısrarında diretir. Tufan geldiğinde dağın tepesine çıkıp kurtulacağını sanır. Babasının yanıldığına hükmeder. Nuh ısrarlarına devam eder fakat Kenan asla dönmez endişesinden. Nuh’un artık yapacak bir şeyi yoktur. Kenan tufanda helak olur. Nuh’un endişesi bir babanın evladına duyduğu merhametin endişesidir.
Sonra İbrahim endişelenmiştir Hacer ve İsmail için. Onları çölde bırakıp gittiğine dairdir endişesi. Onları Tanrı’ya emanet etmişti. Hacer’in azığı hurma, su ve iki yaşındaki İsmail için göğsündeki süttü. Hurma bitti. Su bitti. Sütü kesildi Hacer’in. Etrafına baktı, birilerini aradı. Oğlu ölecekti yoksa. Kendisini değil İsmail’ini düşünüyordu Hacer. Onun için endişeleniyordu. Safa ve Merve tepeleri arasında koştu. Bir ses onlara suyu getirdi. Hacer’in anne merhameti ile duyduğu endişe onlara çölde suyun fışkırmasına sebep oldu. İbrahim’in endişesi teslimiyettir, Hacer’in endişesi ise şefkat…
Sonra Yakup endişelendi Yusuf için. Yusuf gördüğü rüyayı babası Yakup’a anlattığında sakın bunu kardeşlerine anlatma diye tembihlemişti. Oğlunun hayatından endişe etmişti. Sonra Yusuf’un kardeşleri onu öldürmek istediler, bundan vazgeçip bir kuyuya attılar. Kanlı gömleğini Yakup’a getirdiler. Yakup endişesinde haklı çıkmıştı. Kardeşleri Yusuf’a olan kıskançlıklarından dolayı, babalarının onu daha fazla gözetmelerinin endişesiyle ona kötülük yaptılar. Yakup’un endişesi koruyup kollamanın endişesiydi…
Sonra Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Muhammed… Hepsi kendi toplulukları için endişelendiler. Endişe onların peşlerini bırakmadı. Son sözlerinde bile topluluklarının geleceklerine ilişkin endişeliydiler.
İmparatorlar kardeşlerini, çocuklarını, akrabalarını öldürdüklerinde devletin bekası için endişe duymuşlardı.
Hitler en büyük olmanın endişesi içindeydi. Hizmetinde olduğu milletin refah düzeyi yükseldiği için arkasında hissettiği güç karşısında katliam yapmaktan geri durmadı. Hep daha fazla kazanmak istedi. Daha büyük olmak. Führer olmak istedi. Oldu da. Fakat bu olmanın bir bedeli vardı. Hiçbir zaman geri adım atmadı. 17 milyon insanın hayatına mal oldu.
Katil ve emperyalist Amerika’nın dünya üzerinde öldürdüğü milyonlarca insanın sebebi onun en büyük olmak endişesiyle açıklanabilirdi sadece. En büyük olmak! Tüm dünyaya hükmetme endişesi. Dünyaya barışı getirme endişesini taşıdı. Tabi bu barışı götürdüğü ülkelerdeki tüm kaynakları sömürme anlamına da geliyordu. Şikemperverdi Amerika. Boğazına düşkündü. Doymak bilmedi. Tüm dünya boyun eğse yine de vazgeçmeyeceğini bilerek saldırmaya devam etmekte. Amerika’nın endişesi kendisine bağlı olunmasını istemesiydi.
Dünyada tüm iktidarlar kaybetme endişesi altında suç işlemeye başlarlar. Bir iktidar başarısız olunca iktidarı kaybetmeye başladığını hisseder ve bundan endişe duyar. Bu endişe duyma onu daha fazla hırsa ve daha fazla zulmetmeye götürür. İktidarı kaybetme endişesi kaynaklarını kaybetme endişesiydi.
Milliyetçiliğin endişesi faşizmin doruklara ulaşmasıyla sonuçlandı.
Kısacası,
Endişe insan yaşadığı müddetçe bir nefes gibi sürekli yanındadır. Endişenin varlığı insan ruhunu ve vücudunu tümüyle sarmış durumdadır. Hayatımızda endişenin varlığını duymadığımız bir an yoktur. Ters gitmesi gereken bir şeylerin yolunda olması da bir endişedir, yolunda olması gereken bir şeylerin ters gitmesi de…
Ağacın endişesi kurumak, çiçeğin endişesi solmaktı.
İnsan yeşile olan endişesini daha fazla beton yaparak taçlandırdı.
Ormana olan endişesini onu yakarak gösterdi.
Sevdiğinin sevgisini kaybetme endişesi, kimi zaman sevdiğini öldürmesiyle sonuçlandı.
İnsan endişe uğruna aslında tüm varlığını yok etmeyi başardı.
Ferhat Toka
İZDİHAM