Deryalar içinde başıboş yüzen dertler gibiyim.
hülyalar peşinde koşuyorum.
ama dert çalışmam lazım…
çalışmam söylenen onlarca ders ve öğrenmeden “başarılı, başarısız” diye
yaftalandığım bir sistemle boğuşmak zorundayım.
geç kalmamalıyım..!
maazallah devamsızlıktan kalırım.
Kendilerini kral ve komutan zanneden hocaların,
üzerime gönderdikleri fotokopi orduları, ellerindeki oklarla coğrafyama tarih atıyor.
hilal taktiğiyle etrafımı çeviriyorlar.
onları ancak zımbalarla durdurabiliyorum.
diğer sınavlara kadar…
Akademik kitaplar hiç bir şeyi açık açık anlatmamakta direniyor.
beni normal kitaplardan soğutmaya çalıştıklarından şüphelenmeye başladım.
kitap okumaktan zevk alırken nefret etmek de nerden çıktı?
hiç sana yakışıyor mu? dedim.
kendi içimden,
kendi bendime.
asıl sorun, istemeden bir kitabı okumak,
ya da sadece ezberlemek zorunda olmak,
yani öğrenememek.
dedim sonra kendi içime.
bu, ortada hiçbir şey yokken birinin gelip kafanızı kör bıçakla kesmesine benzer.
diye ekledim.
birilerine fırsat vermeden kendi kafamı kesmeye karar verdim.
kör bıçakla,
ve kestim…
kafamı da alıp olay yerinden uzaklaşıyorum şimdi.
kan sıçramasın istiyorum sayfalara.
Sahte dünyanın yalancı sınavlarından,
sahte hocaların kendileri kadar gerçek hocalıklarından,
cevabı belirsizleştirilmiş sorulardan
ve sadece anne ve babamın hatırına değer verdiğim,
hocaların düşünceleri kadar değerli olan notlardan dem vurarak yürüyorum.
[ kendime bir şey yapacak kadar cesur değilim.]
en yakın kütüphaneyi arıyorum.
kimsenin zorla bir şey okutmadığı,
kitapların okuyucuları, okuyucuların kitapları arayıp bulduğu,
eski kitapların yeni kitapların kokusuna karışıp alıştığı,
bin bir türlü dimağın bin bir türlü düşüncelerinden nemalanmaya.
İki şekerli demli bir çay istiyor babam ocaktan.
farkında olduğunu çaktırmadan bütün olanlardan
ocakçı çaya doluyor ince belli bardaktan
bir yudum alıp gidiyorum
en kaçağından…
bir şarkı çalıyor kulaklarıma uzaktan
“dersler derya olmuş ben de bir sandal.”
Feridun Demir
İzdiham