İşte bu bilgi yığınının arasında bir gün vicdanımla baş başa kaldığımda büyük bir hayretle garip bir karmaşıklığa sürüklendiğimi fark ettim. Küfür ile imandan, ikrar ile inkardan, tasdik ile riyadan müteşekkil bir şey olmuştum. Kalben inkar ettiğimi, aklen tasdik eder; aklen reddettiğimi, kalben kabul eder bir hale gelmiştim.
Hasılı, reyb denilen şüphe ejderhası bütün vücudumu sarmıştı. Böylelikle bir fikri ne kadar sağlam temeller üzerine kurarsam kurayım, şüphe ejderhası bir sarışta onu yerle bir ediyordu. Bari tam bir inkarla sabit bir noktada kalır mıyım diye düşünüyordum ama ne mümkün! İnkar başka bir şeydi, şüphe bambaşka… Şüphe ejderhası, her doğru fikrin baş düşmanıydı, ister ikrar olsun, inkar; mevzu ve müsbet olan hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Hayattaki sahneleri, fikrin dış aleme yansıması olarak kabul edersek, ne müthiş bir azap içinde, ne de dayanılmaz bir ateşte kaldığım anlaşılır.
Herkes için gayet tabii olan şeyler, bana başka türlü görünüyordu. Bu haller sebebiyle aşkta da, parada da bedbaht idim. Galiba insanlara güvenmeyen, onlardan kaçan biri olmuştum.
Filibeli Ahmed Hilmi , A’mâk-I Hayâl
İZDİHAM