”Bir öykü karakteri için kendi cümlelerini aşmak kolay değildir. Sıska en çok buralarda zorlandı. Çizilmiş kalıpları kırmak onun için bile fazlasıyla zor bir işti. Sıska kararlıydı. Cümle sırtlarından atlayıp, keskin sözcükleri geçti. Sözcüklerden sonra uzayan ek köprülerinde birkaç kez yok olma tehlikesi geçirdiyse de nihayet kağıdın sonuna ulaşmıştı. Bundan sonrası sihirli kelimeyi söyleyip kağıttan çıkmaya bakıyordu. Geri dönebileceğinden emin olmadığı için dönüp baktı son kez. Önünde D, U, V, A, R harfleri yükseliyordu. Ötesini göremedi. Gözlerini kapatıp, anahtar kelimeyi söyledi ve adımını attı. ”(s. 97)
”Herkese merhaba!” diyerek başlayayım yazıma. Bu sefer Yunus Meşe’nin Geç Kalmış Bir Şapka kitabıyla alakalı bir şeyler yazmaya karar verdim. Açıkçası bu benim için zor bir karar oldu. ‘Zor bir karar’ kelimeleriyle söz ettiğim şey aslında; herhangi bir roman hakkında yazı yazmak daha kolay. Çünkü belirli bir çerçeve (konu) vardır ve kitap o çerçeve içinde ilerler, oradan taşmaz. Öykü kitapları hakkında yazı yazmak ise, benim düşünceme göre daha zor. Çünkü romanla karşılaştırdığımızda, birbirinden bağımsız birçok konu yer alıyor ve ben kendi içimde ”öykü kitabı hakkında yazı yazarsam ne anlatacağım?” cümlesiyle savaş verdim bir nevi. Şu an tüm bunları yazarken de, aklımda toparladığım belli bir şey yok ne yazık ki. ”O zaman neden bu kitap üzerinde karar kıldın?” diye soracak olursanız, düşündüğünüz gibi ‘her şeyin bir ilki vardır’ cümlesini göz önüne alarak seçmedim. Okuduğumda bana mutluluk veren, sonunu merak edip de bitmesini istemediğim kitapları ele alıyorum. Benim burada anlattıklarım, yorum ya da eleştiri değil, o kitapları okuduğumda bana kattığı duygulardır. İşte Geç Kalmış Bir Şapka kitabını seçmemin nedeni de bu!
Formalite olarak, kitabın içeriğiyle ilgili birkaç şey yazmak icap eder:
İzdiham Yayınları’ndan çıkan, Yunus Meşe’nin Geç Kalmış Bir Şapka kitabı 19 öyküden, iki bölümden oluşuyor ‘geçmiştir,’ ve ‘belki.’
‘GEÇMİŞTİR, BELKİ.”
(Geçmiş midir ya da geçer mi bilemiyoruz!)
Kitabı okurken, kendimi çok farklı bir yerde hissettim. Bu yer, içinde soba yanan bir köy eviydi. Dışarısı yağan karın etkisiyle buz gibiydi ve ben, sıcacık evin içinde kitap eşliğinde çayımı ya da kahvemi yudumluyordum. Odadaki sıcaklığın etkisiyle de kitabı okurken uyuya kalıyorum. Sizi bilmem ama kitap bende bu etkiyi yarattı.
Yunus Meşe, en sevdiğim iki öykücüden biri (diğeri Güray Süngü). İkisinin de tarzı çok farklı, biliyorum ve ‘ne alaka?’ diyeceğinizi de tahmin edebiliyorum. Mevzu tarz değil, yazabilmekte. Söz ettiğim iki isim de bana göre muazzam yazıyor.
Neyse…
Genellikle bazı kitaplarda okuyup ”muazzam bir cümle” dediğimiz, altını çizdiğimiz cümleler vardır. Geç Kalmış Bir Şapka kitabında da bu cümlelerden bolca var, fakat bu cümlelerin diğer kitaplardaki cümlelerden bir farkı var, o da altını çizdiklerimin hemen hepsi için ”yazar o kadar haklı ki!” kelimelerini sarf etmemdi. Mesela:
”Amatör fotoğrafçıların av alanı mahallemiz. Buraya gelip yaşlı adamları, memeleri göbeğine düşmüş esmer kadınları ve yüzleri sümüklü çocukları fotoğraflıyorlar. Kadrajı ayarla, düğmeye bas, git. Hepsi bu kadar. Alacaklarını aldıktan sonra arkalarını dönüp gidiyor bu fotoğrafçılar. Ne esmer tenin arkasındaki hikayeleri merak ediyorlar ne de çocuklara sümüklerini silsinler diye bir mendil uzatıyorlar. Akılları fotoğraflarının alacağı beğeni sayısında.”(s. 26)
Siz ne dersiniz bilmiyorum da, ben bu cümleye ve nicesine katılıyorum.
Öykülerin samimiyeti, beni kitabın içine çekti ve kitap bittiğinde de içinde kalmaya devam ettim. Bu durumdan sıyrılmam uzun zaman aldı. Karakterlerin acılarını, kendi acım gibi benimsedim.
Sevdiğimiz bir yazarın yazdığı yazısı ya da öyküsü hakkında, ”şu kitabındaki şu öyküsü var ya, beni bitirdi” deriz. Ben ise bu kitaptaki öyküler hakkında yukardaki cümleyi kuramıyorum. Çünkü kitaptaki tüm öyküler beni bitiren kıvamdaydı. Her öykünün sonunda ‘bu öykü en sevdiğim oldu sanırım’ dedim, fakat bir sonraki öyküyü okuduğumda aynı cümleyi kurdum. Kısır döngü oluştu.
Velhasıl kelam, öykü severlerin mutlaka okuması gereken bir kitap. Hatta öykü sevmeyenlere de öyküyü sevdirecek bir kitap.
Altını Çizdiğim Cümleler:
”Gitmek diye bir gerçek var hakimim. Kimileri buna tercih diyorlar. Bence cinayet.” (s. 14)
”Babasızlık, sadece babası ölenlerin değil, babalarından sevgi yerine nefretle korkan çocukların da kaderidir.” (s. 19)
”Yürürken başınızı eğip toprağa bakarsanız insanı görürsünüz. İnsanın bütün pisliğini toprak saklıyor.” (s. 63)
”Güzellik tamamlanmakla ilgiliydi. Yarım olan, tek olan çirkindir.” (s. 80)
Melek Rada, Heybedar
İZDİHAM