Kimileri geleceğin ünlü yazarlarının bugünün sosyal medya kullanıcıları arasından çıkacağını düşünüyor. Kendilerine has bir jargon geliştiren, kelimeleri ve kavramları farklı bir espri anlayışıyla kullanan ve fikirlerini Twitter’daki 140 karakter zorunluluğu yüzünden aforizmalarla dile getiren bu yazarlardan bazıları online romanlar da yazmaya başladı. İşte sosyal medyada edebiyatın geleceği…
Şu sıra Başbakan Tayyip Erdoğan’la denizaşırı atışmasıyla gündeme gelen Paul Auster’ın New York Üçlemesi’nde bir sahne var. Yazar olan esas karakter romanını okuyan bir kadın görür. “Ne düşünüyor acaba kitabım hakkında?” diye merak eder hatta sormakla sormamak arasında kararsız kalır. New York Üçlemesi eğer içinde bulunduğumuz zaman diliminde yazılmış olsaydı merak etmezdi. Twitter’a göz atarak okurlarından anında geri bildirim alabilirdi. Tabii Paul Auster Twitter kullanmadığı gibi internetle de pek alakadar olmuyor, o ayrı.
Sadece bu değil. İnternetin özellikle de sosyal medyanın edebiyata yaptığı katkılar, yazarların okurların aldığı geri bildirimden ibaret sayılmaz. Şu sıralar birçok kişi, internetin edebiyata, uzun süredir ihtiyaç duyduğu taze kanı sağladığını düşünüyor. “Nasıl yani?” diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Gramer hatalarıyla dolu bloglarla mı, argo ve hırgürle dolu Twitter mesajlarıyla mı, Facebook’taki fotoğraflarla mı?
İşin o yönünü tartışmaya gerek yok. Esas konumuz başka… Mesela Twitter’daki bir mesajda 140 karakteri aşmama zorunluluğu dil kullanımının gelişmesine acayip yardım ediyor. İnsan bir müddet sonra meramını kısa ve etkili cümlelerle ifade etmeyi öğreniyor. Fazladan kullanılan her kelime, tweet atmayı imkansız hale getirebilir çünkü. Öte yandan sosyal medya kullanıcılarının internete has özel bir jargon geliştirdiği aşikar. Bu dile aşina olmayanlar için pek bir şey ifade etmeyebilecek kelimeleri ve kavramları farklı bir espri anlayışıyla kullanıyorlar. Lakin bu aforizmatik dille bir parça içli dışlı olduğunuzda, karşınızda yeni ve gelişmeye açık bir edebiyatın durduğunu görebilirsiniz. Tabii iyileri kötülerin arasından ayıklamaya üşenmezseniz…
Twitter mesajlarında tüm o kargaşanın arasında mücevher gibi parlayan aforizmalar yahut kısanın da kısası öyküler yazan takipçiler, insana Türkçe’ye Global Köy ve Guthenberg Galaksisi adlı iki kitabı çevrilen Kanadalı iletişim kuramcısı Marshall McLuhan’ı hatırlatıyor. McLuhan edebiyatın ve yazının geleceğine dair kehanetlerde bulunurken, “Kitabın geleceği aforizmadır” demişti. Sosyal medyayı bir nevi edebi yayın aracı olarak kullananların sayısının gitgide artması da bunun bir göstergesi.
Ayrıca sosyal medyada yazmak için 140 karakter sisteminden başka yöntemler de var… Geleceğin Paul Auster’ı olmayı istiyorsanız ve günün birinde büyük yayınevlerinin size astronomik tekliflerle gelmesini umuyorsanız, belki de klasik yöntemleri unutmalı ve sosyal medyayı kullanmayı bir an önce öğrenmelisiniz. İşte tavsiye edebileceğim birkaç hareket noktası:
Six to Start, kendini “geleceğin öykü anlatıcılarının buluşma noktası” olarak tarif eden bir site. Sahipleri, takipçilerin öykü yazmalarını kolaylaştıran çok eğlenceli oyunlar ve programlar üretiyor. Akıllı telefonlar ve bilgisayarlarla ulaşabileceğiniz bu oyunlar, çoğu kişi için geleceğin edebiyatının provası. Üstelik yarattıklarınızı sosyal medyada duyurma olanağınız da var.
We Tell Stories ise dünyanın en büyük yayınevlerinden Penguin’in Six to Start’la ortak kurduğu bir internet mekanı. Penguin bu işe girdiğine göre, sosyal medya yayıncılığında istikbal görmüş olmalı. We Tell Stories, altı ünlü yazarın yönettiği bir yazı kurulu tarafından idare ediliyor. Aralarında Oyunbozan, Beatnikler ve Primitif gibi romanların yazarı Toby Litt de bulunuyor. Yazı kurulu takipçilere çeşitli anahtar sorular soruyor ve onlara yol göstererek çeşitli edebiyat klasiklerini yeniden yazdırıyor. Litt’e göre, sosyal medyada yaratılan romanlar eskinin mektup romanlarını andırıyor. Bu türün en ünlü örneği, Choderlos de Laclos’un Tehlikeli İlişkiler’iydi. Sosyal medya romanında da hikaye aynı şekilde parçalar halinde; mektuplar, günlükler hatta gazete haberleri aracılığıyla anlatılıyor. Parçaları bir araya getirmekse okura düşüyor. Ama tabii arada önemli bir fark var: Sosyal medyada roman yazanlar, okurun hangi noktada sıkıldığını anında görebiliyor, gerekirse önerilere kulak vererek hikayeyi takipçilerle birlikte geliştirebiliyor. Bu da romanının heyecan verici bir gerçeklik duygusu ve zenginlik kazanmasını sağlıyor.
Okur açısından güzel olansa, bir romanın yaratım sürecini aşama aşama izleyebilmek. Yazarın neleri değiştirdiğini, çıkardığını, eklediğini anında görebiliyorsunuz. Tamamlandığında ortaya çıkan eser ilk baştaki taslaktan çok farklı oluyor. Yazar adayları için bunun adeta yaşayan bir yaratıcı dersi olduğu kesin.
Socialight ve Facebook
İnterneti araç olarak kullanan yazar adaylarının en sık kullandığı araçlardan biri Socialight. Kullanıcı dostu arayüzü ve hayli üretken katılımcı topluluğuyla dikkat çeken Socialight uygulamasıyla, yeryüzündeki tüm konumları ve mekanları etiketleyip onlarla ilgili yazı ve fotoğraflarınızı paylaşabiliyorsunuz. Bu da şu anlama geliyor: Diyelim ki bir kısmı İstanbul’da, bir kısmı Londra’da geçen bir roman yazıyorsunuz. Socialight, takipçilerinizin romanınızdaki mekanları ziyaret etmesine, özelliklerini öğrenmesine, fotoğraflarını görmesine, böylece yazdıklarınızı olabilecek en canlı şekilde hayal etmesine olanak tanıyor. Bu konuda Facebook ve MySpace’ten yararlananlar da var. Karakterlerine Facebook hesabı açıyor ve onların nasıl giyindiği, nerelerde dolaştığı, nelerden zevk aldığı ve kimlerle arkadaş olduğu gibi bilgileri takipçilerin hizmetine sunuyor.
BAZI YAZINSAL AFORİZMATİK TWEET’LER
Twitter’da çok sayıda takipçisi olan ve her yazdığı üzerine düşünülen, tartışılan kullanıcılar var. Kimilerine göre gelecekte onları ünlü yazarlar olarak göreceğiz…
Kahramani (İbrahim Kahraman)
Zekasının büyük kısmını işe yaramaz olandan kaçınmakta kullandığı için, geri kalanı onu ancak bir beceriksiz gibi gösterebiliyor.
Borges sabah uyandığında, gece gördüğü rüyanın yazmaya değer olup olmadığına karar verirdi; siz yaşanabilir olup olmadığına karar verin.
Tutarlı biri olmak istiyorsanız, ölün. Bakın hiçbiri geri dönmüyor.
Büyümek yalnızlaşmaktır aslında dedi; düşünsene, doğmak için iki kişiye ihtiyacın varken ölmek için kimseye ihtiyacın yoktur.
Bir gölge gibi, sana ait olduğunu bilirsin ama asla ‘sahip’ olamazsın.
Karşısındakinin ‘abartılı’ içtenliğinde erkek bir başarısının izlerini ararken kadın bir başka kadının izlerini arar.
“Artık seni sevmiyorum.” bir itiraf değil suçlama cümlesidir. Bunu diyen herkesin tavrında ‘..ve bunun sebebi sensin’ gizini hissedersiniz.
Katya’nın Yazı (Çiğdem Yalırsu)
Hayatına kendiliğinden girmedikçe ne kadar müthiş olduğunu unuttuğun şeyler var. -Aşktan bahsediyorsun.. -Çubuk krakerden bahsediyorum.
Kendi eksikliğini, karşısındakinin fazlalığıymış gibi hissettirerek maskeleyebilen insanın önünde öfkeyle eğiliyorum.
Yazmak, düşüncenin bayatlamasını seyretmek için pratik bir yöntem. Aksi halde bir türlü emin olamıyorsun.
Biri hakkındaki ilk düşüncemiz için sanki çok emek vermişiz gibi, en çok onun bozulmasından korkarız.
Artık bir şeyleri değiştirmem gerektiğini söylediklerinde mevzuyu değiştiriyorum.
Murat Aykul
“Delilik parayla değil” sözüne katılmıyorum… Bütçesi delilik yapmaya izin vermediği için “akıllı” bir hayat sürdüren çok insan var.
Öyle insanlar, örgütler, kurumlar var ki suçlu olduklarını zaten biliyoruz. Yargı bize “hem suçlu hem güçlü” olduklarını bildiriyor.
Erkek kendisi için kötü kıza dönüşecek iyi kızı, kadın kendisi için iyi adama dönüşecek kötü adamı arıyor.
Sevişmek için buluşmaktan sonra en güzel buluşma, başkalarının pek uğramadığı, ıssız bir fikirde buluşmaktır.
Kendimle barıştım… Ama ülkeler arasındaki barış gibi: Savaş bitti diye ordumu dağıtıp kendime savunmasız yakalanmayı göze alacak değilim.
Eski şeyleri seviyorsun ve özlüyorsun çünkü her şeyin eskiden olduğu gibi yeni olmasını istiyorsun.
Gülenay Börekçi, egoistokur
İzdiham