2016 genç şair oturumundan seçilip alınmıştır. Oturumun tamamı Hece dergisi Kasım sayısında yer alacak.
2012’den bu yana yaptığımız genç şair oturumlarının konusu ısrarla şiir oldu. Üstelik 2012’den beri durulmayan ve tanıdığımız bildiğimiz şairleri de kavrayıp çoğu zaman yutan siyasete rağmen. Şu da var ki siyasetin güncel hayata tesiri ve çalkantılı hâl bitmez, şiir hep aradan sıyrılıp çıkar. Çıkamıyor gibi görünüyorsa bu sadece iyi şiirlerin çalkantılı ortamda görülemiyor olmasındandır. Bu yıl beşincisini yaptığımız genç şair oturumundaki konuşmalarımızın akışından şiir sorunlarının giderek kök saldığı, derinleştiği anlaşılıyor.
Şiire dair hepsi de oldukça bilinçli genç şair dostlarımızla olan söyleşi 2016 yazında Ankara’da Turgut Reis Caddesi’nde gerçekleşti. Burak Ş. Çelik Trabzon’dan uzaktan erişimle bize katıldı. Fotoğraflarımızı Merve Yeğin çekti. Onur Ocak Mersin’den, Yasin Koç Balıkesir’den, Alptuğ Topaktaş Kayseri’den, Sena Çelik Eskişehir’den geldi.
Beşincisiyle birlikte kitaplaşma sürecine giren bu projede tüm genç kuşaktan seçtiğim şiirlerle birlikte isimlere dair yorumlarım da yer alacak.
Neler söylediler?
Burak: Zamandan besleniyor benim şiirim. Yani günümüzde ne var ise şiirimde o vardır.
Mağazalar, restoranlar, gençlik, yani her şey konu olarak şiirimde yer alabilir. Özellikle ilgili olduğum ülkelerin önemli yerleri şiirimde soluklanır. Örneğin Almanya’daysam Wienerplatz Meydanı, İtalya’daysam Tiber Nehri, Danimarka’daysam Nyhan Kanalı şiirime girmelidir. Girmiştir de. İzlediklerimden çok okuduklarım ve gezip gördüklerim dâhil olur şiirime. Mesleğim ile alakalı okuduğum kitaplarda Chomsky’nin, Saussure’ün, Freud’un kuramları ve kavramları da şiirime nüfuz eder. Tüm bu malzemeleri titizlikle işler, öyle sunarım okuyucuya.
Onur: Babamla seyahat ederken bir çeşmede durduk. Babam suyu içmeden önce onunla konuşup methiyeler dizdi ve sonra suyu saygıyla içti. Beni çok etkilemişti o olay. Dünyanın sahibi olmadığımızı, var olan her nesneye duyulan saygının bir insanı nasıl da güzelleştirdiğini öğrendiğim o günden sonra eşyaların ve kavramların yeniden yorumlanması gerektiği ihtiyacını hissettim. Fiziğe olan ilgim de o zamandan başlamıştır.
Alptuğ: e-kitabın ve e-dergilerin yaygınlaşıyor olması, bence şiirin dolaşımını ve göz önündeliğini artıran bir durum. Şiir adına bunca karamsar tablo çizebilirken bir de insanlara tabletten şiir okunmaz demek bence çağın argümanını tanımamakla ilişkili. Belki söyleşiyi okuyan bir bilgisayar mühendisi selüloz kokan bir tablet icat etmek ister ve bu bahis de yaratıcı bir şekilde kapanır.
Yasin: Şiirimizin önemli bir sorunu da şairlerle ilgili. Şiirle ilgilenen, şiir yazan çoğu kişi antolojiyi bilmiyor. Şairin, Türk şiirine nasıl bir ses katacağını bilmesi için antolojiyi bilmesi şart. Bir şairi Türk şiirinin zirvesi kabul ederek diğer şairleri okumamak büyük bir sorun çünkü içinde yaşadığımız dilin en önemli ve en yoğun edebî türü şiir.
Semih: Entelektüel bir şey şiir, “soylu” bir sezgi ve duyuş. Buradaki soyluluk kıymet olarak anlaşılmalı elbette. Bazı şairlerce hor görülen idil ve egloglar dahi doğru okunduğunda soylu bir duyuş görülecektir. Cervantes, borçlarından dolayı hapse girmiştir ama dünyaya Don Kişot’u hediye etmiştir. Süleyman Nazif’in zatürreeden vefatından sonra cebinden sadece üç nikel kuruş çıkmıştır, Halil Cibran, Âkif, Orhan Veli hepsi yoksuldur. Fakat dünyadan göç etseler bile yazdıklarıyla büyük bir etki alanına sahipler.
Rahime: Farklı yerden bakmak, sözün birinci değil yedinci anlamını kafaya takmak ve “herkes” anlayışının dışında bir algılama mekanizmasıyla yaşamaya gayret etmek de bu çalışmalara dâhildir.
Çağatay: Duygu sömürüsü yapmayan, mağduru oynamayan, herhangi bir etnik, politik, dinî ya da cinsel tercihin arkasına saklanmayan bir şiir kurmaya çalışıyorum ve yazmaya devam ettiğim sürece temel amacım bu olacak. İnsanları şiirimle şaşırtmak niyetindeyim.
Gülsen: Kafamda henüz şiir olmamış hamlıkta dizeler var. Onları düşürmeden taşıyorum. İncitmeden. Gecenin kör vakti, uyanmama sebep oluyorlar. İşte o zaman yağmam gerekiyor. Susturamadığım seslerin kâğıda nasıl döküldüğüne şahitlik ediyorum. Çünkü şair olmak, şahitlik biraz da. Şairin neyi tahayyül ettiğine, kelimenin hangi kumaşı seçtiğine şahit ise, şiir oluyor.
Sena: Bana “şiirin olmamış” diyip nedenlerini sıralayan herkesi can kulağıyla dinliyorum. Ve yeni şeyler denemeyi, her şiirimde aynı olmama hâlini de seviyorum. Gerçeğin peşinden giderek, gözlem yapmaya çalışarak ve insanların sorunlarını göz ardı etmeden kendime özgü bir şiir oluşturmaya çalışıyorum.
Kaynak: Kısass.blog
İZDİHAM