Genç öykücü Ahmet Topbaş ile İzdiham için röportaj yaptık
İzdiham, genç öykü yazarlarının sesi olmaya devam ediyor. Bir dönem arkadaşları ile birlikte Müebbet Edebiyat Dergisi’ni hazırlayan, Mahalle Mektebi ve Post Öykü’de öyküleri yayımlanan Ahmet Topbaş ile konuştuk.
Röportaj: Yunus Meşe
Yunus Meşe: Bize kendinizden kısaca bahseder misiniz?
Ahmet Topbaş: Bir Eylül günü kulağıma ismimi fısıldadıklarında yıl 1995’ti. O zamanlar ben Konya’daymışım. Hatırlamıyorum. Bir gün bana oku dediler. Ben de okudum. O gün bugündür okuyorum. Bir üniversiteye devam ediyorum. Birkaç seneye de diş hekimi olacağım inşallah.
Yunus Meşe:Sizi yazmaya iten özel bir sebep var mı? Öykü yazmayı tercih etmenizin arkasında neler var?
Ahmet Topbaş: İnsanoğlu yaratıldığından beri var olma savaşı veriyor. Hayatı anlamaya, anlamlı kılmaya çalışıyor. Dünya, algılarımızın çok ötesinde bir oluşum. Görünen âlem ile hissedilen âlem bir bütün içinde. İnsanın yaşama uğraşı bu âlemlerin etrafında dönen bir haleye benziyor. Kâh gerçekler âleminde somutlaşıyor, maddeleşiyor, putlaşıyoruz, kâh soyut âlemde yol alıyor, büyüyor, berraklaşıyoruz.
İnsan var olma kavgası verir dedik ya, bu bazen insanların önünde görünmeyi istemekle olur bazen unutulma kaygısı gütmekle olur. Peki, bireysel bazda kavgalarımız olmuyor mu? Kuşkusuz kavgaların en büyüğü bu. Varlığımızı onurlandıracağımız, eşref-i mahlûkata ulaşacağımız bir arayışın meyvelerinden biri de ilim. Eğer biz bir şeyler yazıyor, çiziyor, söylüyorsak bu kendi varlığımızı onurlandırmamız içindir. Yani kendi iç buhranlarımı, kavgalarımı, ayrılıklarımı görsünler diye yazmaya çalışmam doğru olur mu? Yahut bunu maddi çıkarlar için, mesela çok satsın diyerek yazmak ne derece doğru?
Siz bana ne sordunuz ben size ne söyledim. Sanırım bu soruya net bir cevabım olmayacak. Bize ezberletilmiş cevaplar yahut olması gereken cevaplar mı vermeliyim bilemedim. Yazmak benim için vazgeçilmez bir uğraş mı demeliyim, o olmasa yaşayamam mı demeliyim. Yazmak benim için önemli. Yazdıkça büyüyor insan. Sözün büyüsüne, sözün güzeline talip olmak lazım. Dünya, algılarımızın çok ötesinde. Onu, ancak sözün en güzelini söyleyerek anlayabileceğimi düşünüyorum.
Yunus Meşe: Düzenli bir okuma ve yazma programınız var mı?
Ahmet Topbaş: Okuma, hayatımın merkezinde bir eylem. Bir Müslüman olarak okumakla mükellefim. Fikretmemiz, üretmemiz, dertlere deva olmamız lazım. Bunu nasıl yapacağız peki? Elimizin, sözümüzün ulaştığı her kim varsa onlara merhamet elimizi uzatarak, şifa pınarlarından devşirdiğimiz sözleri söyleyerek olacak.
Elime ilk kitabı ne zaman aldım, aldığım kitap neydi hatırlamıyorum. Hatırladığım ilk ayrıntı elime geçen her kitabı soluksuz okuduğumdu. İlkokul zamanlarında elimde bulunan az sayıdaki kitabı ezberlediğimi hatırlıyorum. Sonra evdeki diğer kitapları keşfedişim… Evinde kütüphane bulunan, rafların tozunu koklayan çocukların okumaya meyli olur kanısındayım.
Yazmaya gelince… Onun ayrı bir vakti oluyor. Buna daha sonra değinelim.
Yunus Meşe:Günümüz Edebiyatında öykü ciddi bir canlılık yaşıyor. Genç bir öykücü olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ahmet Topbaş: Son dönemde öyküde bir yükseliş var. Bunu görüyoruz. Özellikle sosyal medyanın, blogların, sitelerin, her gün bir yenisi eklenen edebiyat dergilerinin, her geçen yıl bir önceki yıla göre daha çok basılan öykü kitaplarının bunda payı var.
Hareketli bir dönemdeyiz, bu doğru. Öykü adına yeni imkanlar, yeni teknikler deneniyor, farklı biçimlerde farklı duyuşlarla yeni öyküler kaleme alınıyor. Yalnız beni endişelendiren şu ki, her şeyin bir tüketim haline geldiği günümüzde öykünün de bir meta haline gelecek olması, belki de geldi.
Herkes dinleyecek bir kulak arıyor. Bu kadar çok mecranın olduğu yerde bir şekilde yazılar da yayımlanıyor. Yazım görünmüyor yahut sesim çıkmıyor deme lüksümüz de yok. İyi öykü okurunu mutlaka bulacaktır.
Esas konuşmamız gereken şeyse nitelikli metnin nasıl olması gerektiği. Sanırım bizi sıkıntıya sokan durum iyi öykünün nasıl olması gerektiği. Bunu çözmek için bir arayış içindeyiz. Yeni bir ses, yeni bir duyuş getirecek imkanlar, arayışlar, denemeler yapılıyor. Bunda şüphesiz dergilerin payı büyük. Edebiyatın, özelde öykünün yeni imkanlara gebe olduğunu görüyorum.
Yunus Meşe:Bir öykünüzün hazırlık ve yazım sürecini bizimle paylaşır mısınız?
Ahmet Topbaş: Çoğunlukla bir imge, bir görüntü, bir ses, bir duyuş ile tetikleniyor öykü. Tabi ilk anda bir şey olmuyor. Duygular, sesler, çağrışımlar bir yerde birikiyor. Yazma anına kadar, gittiğim her yerde benimle birlikte geziyor, ruhuma, cismime dokunuyor, neden sonra yazıyı tetikleyecek bir şey oluyor da öykü o vakit dökülüyor. Bu süreç hayli zahmetli geçiyor. Bir doğum sancısı gibi huzursuz ediyor, adeta batıyor.
Yazmaya oturmadan önce birkaç gün, birkaç hafta ve bazen de aylarca aklımda gezdiririm öyküyü. Bunu niye yaparım, bilinçli mi olur bilmiyorum. Belki de hikayenin pişmesi gerekiyordur. Zihnimizde evire çevire olgunlaşan öykünün kağıda dökülmesi kolay. Esas zorluk ondan sonra başlıyor.
Bazıları ilhamla yazdığını söyler, doğrudur, bu işin ilhama yaslanan yanları var. Ama bütün mesele bundan ibaret de değil. Yazma bir disiplin işidir. Yazdıktan sonra oturup çalışmak, cümlelerle oynamak bu işin doğasında var. Yazdıktan sonra bir daha dönüp bakmayan yazarın okuruna saygısı olduğunu düşünmüyorum.
Yunus Meşe:Genelde Edebiyat; Özelde Öykü dergiciliği hakkında neler düşündüğünüzü öğrenebilir miyiz?
Ahmet Topbaş: Edebiyat dergileri, yazma uğraşının daha disiplinli yürütüldüğü alanlar. Burada teknik imkanlar değerlendirilir, kuramlar tartışılır, tahlil edilir. Böyle olunca, yazmaya başlayan her kişinin yolu edebiyat dergilerinden geçmekte. Tabi ilk ürünler de burada veriliyor haliyle. Edebi kamunun yazar adayını tarttığı, tanıdığı sahalar dergiler. Yazarın da kendini tarttığı, çağın durumunu tahlil ettiği, yazısını, sözünü büyütecek imkanları gördüğü bir alan.
Şu an takip ettiğim dergilere bakacak olursak umudum var. Öykü adına güzel işler yapılıyor. Yeni tarzlar yeni sesler duyuyoruz. Öykü kuramı adına güzel gelişmeler oluyor.
Yunus Meşe:Sizi biraz daha tanımak istiyoruz. Kısa sorularla devam edelim. Bir kelime?
Ahmet Topbaş: Şifa
Yunus Meşe:Bir müzisyen?
Ahmet Topbaş: Al-Andaluz Project
Yunus Meşe:Bir müzik?
Ahmet Topbaş: Morena
Yunus Meşe:Bir film
Ahmet Topbaş: İnterstellar
Yunus Meşe:Bir ülke?
Ahmet Topbaş: Bosna Hersek
Yunus Meşe:Bir şehir?
Ahmet Topbaş: Saraybosna
Yunus Meşe:Bir zaman dilimi?
Ahmet Topbaş: 13. yüzyıl
Yunus Meşe:(Kullanıyorsanız) bir sigara markası?
Ahmet Topbaş: Kullanmıyorum.
Yunus Meşe:İmkân verilse olmak istediğiniz bir öykü karakteri?
Ahmet Topbaş: Olmak istediğim bir karakter yok sanırım.
Yunus Meşe:Kıskandığınız bir öykü yazarı?
Ahmet Topbaş: Edgar Allan Poe
Yunus Meşe: Kıskandığınız, “keşke ben yazsaydım” dediğiniz bir öykü?
Ahmet Topbaş: Korkuyu Beklerken – Oğuz Atay
Yunus Meşe: Son olarak varsa herkes görsün, okusun istediğiniz üç kitap?
Ahmet Topbaş: Hz. Ali Cenkleri, Binbir Gece Masalları, Dede Korkut Oğuznameleri
Yunus Meşe: Üç öykü?
Ahmet Topbaş: Ba noktasına Geri Dönüş, Palto, İns
Yunus Meşe
İZDİHAM
Selamun Aleykum,
Sigara bir insanı nasıl tanıtır ki? Gittikçe büyüyen ve edebi bir metafora dönüştürülmeye çalışılan bu zehir neden kimliğin bir parçası olsun?