24 Mart 2025

Geveze, Hamster Çarkı

ile izdihamdergi

Zorlanıyordu son günlerde. Yürümekte, konuşmakta, anlatmakta.

Sürekli dalgalanıyordu ruhu. Adı Berkcan’dı ama… Geride bıraktığı birkaç ayı, sanki ergenliğe yeni girmiş bir genç kız gibiydi.

Anı anına tutmuyordu. Sebepsizce kayboluyordu.

Kayboluşların temel nedeni ise bildiğini uygulamamaktı.

Öyleydi gerçekten de. Bilmek yetmiyor bu hayatta. Amel etmek gerekiyor. Sevgi eylem gerektiriyor. Hayatın her alanında ve her anında.

Bilmek, hakikaten yetmiyor.

**

Şu zalim dünyanın gündemi, şu aşağılık dengeler.

Nasıl çalkalanmasın ki insanın ruhu?

Sahur vaktiydi. Uykusunda, sahura uyanan ya da uyanmış olanlardı. Ne fark eder?

O Müslümanları vurdular. 400’den fazla insan şehit edildi.

Müslümanlar kimdi? Bizim kardeşimiz.

Allah Abese Suresinde der ki; “Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, işte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar.”

Ben buradaki ‘kardeş’i Müslüman-Müslümandan kaçar şeklinde yorumluyorum Berkcan aklımla.

Ve bu benim büyük bir dehşeti hissetmeme sebep oluyor.

Ana-babadan önceye koyulmuş kardeşler vahşice katledilirken, ben o haberi okudum, moralim bozuldu ve oturdum sahurumu yaptım.

İmsak girdi, namazı kıldık, uyuduk.

Ne kadar kolay değil mi? Güzel güzel de anlatıyoruz.

Konuşuyor ve geçiyoruz.

Ah şu aşağılık dengeler!

Neden çarpışamıyoruz, neden vuruşamıyoruz, neden dünyayı başlarına geçiremiyoruz?

Hissetmiyoruz.

Hissedemiyoruz.

Oyun gibi geliyor.

Ya da sosyal medya akışında izlediğin alelade bir post.

Halbuki kanlılar. Canları var. Kısmetli olanın yok, oldu şehit.

3 yaşında kimsesiz kalanlar. Uzuvsuz kalanlar.

Ahh şu dengeler! Ah.

**

Kurban olduğum Allah, bulunduğumuz zamanda kalplere çok ağır sınav buyurmuş olsa gerek!

Peygamber efendimizin (sav) doğumunu milat kabul etsek, o dönemden bu zamana kadar hiçbir kavim bizim kadar teknoloji ile iç içe değildi dimi?

Hiçbir kavim bizim kadar vahşiliğe maruz bırakılmıyordu dimi

Her an parçalanan insanları, iki yüzlülükleri, dayanılmaz zulümleri görmüyorlardı dimi?

Sürekli bir çıplaklık bombardımanına tutulmuyorlardı dimi?

Her an, her dakika.

İyiye de kötüye de gereğinden katmer katmer fazlası, şahit oluyoruz.

Bunca şahitliğin arasında hala kalbimiz, hakikaten kalp olarak kalabiliyorsa…

Ne mutlu sana ey Berkcan!

Ne mutlu sana ey Türk gençliği!

Ey analar, ey babalar, karındaşlar, amcalar, teyzeler, halalar…

Ben kalbime kefil değilim.

Bir ayrımı şurada yapabiliriz ancak.

Kalp gibi kalan kalp de, eylem gerektiriyor olsa gerek.

Etmez bize tahavvül asit ya da baz.

Turnusolu hareket değil asla haz.

**

Dedik ya, zorlanıyordu son günlerde. Yürümekte, konuşmakta, anlatmakta.

Sanki bir görünmezlik pelerini dikmişlerdi üzerine.

Varlığı yok olmuştu.

Hayıflanıyorsun ya Berkcan.

Kaldırsana kafanı üst satırlara, dön bak bir daha.

Kendi görünmezliğine yandığın şu dünyada, esaslı görünmeyenler, hissedilmeyenler kim? Fark etmiyor musun?

Gerçekten kendini konumlandırdığın pozisyon, haddinden fazla bencilce değil mi? Ya da sırtına yüklediğin yükler.

Aslında yük bile değil ki.

Bak şimdi Berkcan! Gazze… Senin bu bağlamda yapabileceklerin nedir?

Dua etmek, başka?

Boykot ürünlerini almamak, başka?

Zulmü duyurmak, başka?

Maddi ölçünce yardım etmek, başka?

Hayatın her alanında zulmün hatırlatmasını yapmak, başka?

Savaşa gitme şansın? Yok gibi.

Bunu denedin mi? Orasını bir düşün.

Fakat eldeki doneler, senin yapabileceklerin.

Bunları yapmaya devam et.

Seni yoranlara da bunları anlat.

Eyvallah.

**

Ama, olmuyor işte. Sürükleniyoruz biz.

Dön bir bak şu topluma.

Yıkıldı ahlak ve adalet.

Yıkıldı tabi!

Siyasallaştı insana dair ne varsa.

Eylem var son günlerde. Karıştım geçtiğimiz gün kalabalığa. Yürüdüm, yürüdüm. İzledim. Hissettim. 

Yüzlerine baktım insanların.

Gençleri izledim. Heyecanı gördüm. Adrenalini ve onun salgılattığı dopamini uzun uzun seyrettim.

15-16 yaşlarında, 20-25 yaşlarında.

Anarşi var içlerinde, eylemdeler ama eğleniyorlar.

Hazırladıkları dövizleri inceledim.

Konuyla ilgili derinlemesine bilgi sahibi olmadıklarını hissettim. Fakat bu ne kadar önemliydi ki? İnanmak istedikleri gerçek, karşılarına oturttukları bir düşman var.

Onunla savaşçılık oyunu oynuyorlar.

Adaletten başlayalım.

Diyorsun ki, X hırsızdır. Diyor ki, hayır, siyaset yüzünden. Diyorsun hayır, X hırsızdır. Tamam diyor, X hırsızsa Y’den hiç mi hırsız çıkmadı bugüne kadar?

Çıktı diyorsun. Hani nerede böylesi diyor. Kalıyorsun öyle.

Adalet sarsılmış.

Öyle korkunç ki; öylesine sarsılmış ki, suçu-suçluyu konuşamıyorsun.

X’de de Y’de de aklı devreden çıkarmış çok geniş bir kitle var.

X’in de Y’nin de hem tamamen suçu hem de değil bu yaşadıkları.

İçinde bulunduğumuz türbülans bizi böyle etti.

Peki bizim en büyük suçumuz ne?

Kendimizle pek konuşmamız diyebilirim.

**

Adaleti kaybettik. Adaletsizlik, bizi keskinleştirdi. Okuduk, adam olduk.

Fazla siyaset bizi irfandan etti.

Hepimiz birer okumuş cahiller olduk.

Doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edemeyen, hayata at gözlükleriyle bakan ve bunun da hiç mi hiç farkında olmayan küçük kibir abidelerine döndük.

Bunu yazan Berkcan dahi, küçük bir kibir abidesi bu hayatta.

Bir durup düşündüğümüzde hepimiz bu satırlarda yazanları ifade edebiliyoruz.

Ama duran var mı? Dursa da feyz alan, alsa da hayatına yaymayı başaran? Heyhat!

**

Kibir abidesine dönüştükçe, ahlakı yavaş yavaş kaybettik.

Oysa ki; önce kendimizi düzeltmeliydik.

Herkes bozuk olsa dahi, biz düzgün olmalıydık ya hani?

Hepimiz biliyorduk, “Her koyun kendi bacağından asılır” atasözünü.

Hoş, bunu da genelde hak gaspı yaptığımızda ya da bir hinlik becerdiğimizde anarız ya.

Manası kendinden sorumlu olmaktır da bizim anlayışımızda kurnazlığa dönüşmüştür bu atasözü.

Her koyun kendi bacağından asılacağı için, koyun önce kendini düzeltmeli.

Kendi idam sehpasını düzelten koyunu izleyen evdeki ailesi, kendi sehpasındaki yamalı yerleri fark etmeli.

Aileyle hoşbeş eden komşusu, ağacın en kalın dalına asılmış, ışıldayan o salıncağa imrenmeli. Bir tane de kendi bahçesine yapmalı.

Yapmalı ki; çocukları sallansın, eğlensin. Bahçesi gülle dolsun, koşsun çocukları neşeyle. Koşsunlar ki; sülalenin çocukları da o bahçeye gelmeyi düşlesin.

Düşlesin, bereket olsun.

O saadet, sokağına yayılsın.

Muhtar bu sokağı anlatsın. Mahallenin diğer sokakları, koyun sokağındaki gibi temiz ve pak olmak istesin.

Sonra o mahalleden bir belediye başkanı çıksın.

Sokağı anlatsın, sözden çok haliyle.

Yayılsın da yayılsın.

**

Yeterince inanmıyor ve hissetmiyoruz.

Önem verdiklerimiz, vermediklerimiz.

Görmezden geldiklerimiz.

Konuşmayı bıraktığımız Gazze.

Hiç görmediğimiz Doğu Türkistan.

Hissetmediğimiz Yemen, Lübnan.

Türlü vahşiliğe muhatap Somali, Etiyopya, Orta Afrika Cumhuriyeti.

Kılıçtan geçirilen Güney Amerika. Sömürülen siyah tenliler, sarı tenliler.

**

Silkelenmemiz gerek Berkcan, silkelenmemiz gerek. Hayatımıza bir çizgi çekip; tembellikten ve ümitsizlikten sıyrılmak gerek.

Doğruları bir yana, yanlışları bir yana yazmak gerek.

Yükleri atıp, hakikatin sırtına binmek gerek.

En başta kendine dürüst olmak gerek.

Bir çağ kapatıp, bir çağ açmak gerek.

Bir devrim yapmak gerek.

Cümle geçmişin hakkını teslim edip, Bismillah diyerek ayağa kalkmak gerek.

Kaybettiğimiz adalet ve ahlakımızla vaziyetimiz; hamster çarkındaki zavallı Jerry’e benzer.

Böyle kalırsak eğer; hamster çarkı biraz yavaşladığı zaman hissederiz dünyadaki acıları, hissetmemizi isterse çarkı çeviren.

Hissetmemiz gerekiyorsa, çark hızlanır. Kendimizden başka düşünecek halimiz kalmaz o lanet çark yüzünden. Çok hızlı çünkü, çok! Odaklanamıyorsun başka bir şeye! Ne vaktin ve aklın var!

Dönüyor, dönüyor, dönüyor. 

Döndükçe algın kayıyor, görüntün bulanıklaşıyor.

Aynı anda milyonlarca veriyi işleyen bir beynimiz var, ancak çarkçının çarkında, tek bir kalıp içinde heder oluyoruz be kardeşim!

İnelim kardeşim, inelim.

Sevgi, eylem gerektiriyor işte.

Konfor alanımızdan çıkmayı gerekiyor.

Evvela inanmayı şart koşuyor.

Sonra da kendini ezip, bir daha ezip, bir güzel de çiğneyip eğitmeyi istiyor.

Şimdi derin bir nefes al, Allah’a yalvar önce.

“Rabbim indir beni bu hamster çarkından, tutunayım senin ipine” de!

Hazır mısın?

İZDİHAM