“Kızımı gördünüz mü? Kırmızı bir atkısı vardı.” Zeynep Kahraman Füzün, Anne
İnsanın benliğini oluşturma çabası, seçebildikleri ya da seçemedikleri, ilk nefesleri; dünyaya gelir gelmez annesinin kokusunu sorgulayarak bulan ilk debelenmeleri… Hepsi ama hepsi annemizden koptuğumuz ilk saniyelerde başlıyor.
Dünya insan için bir muamma, yüzümüz hep annemize dönük. Annesine bağlı olanlar ya da bağımlı olup annesiyle göbek bağını bir türlü kesemeyenler… Annesini affedenler, hala sorgulayanlar; eksikliğini hep hissedenler… Annemizden ayrılır ayrılmaz, dünya bir sorgulayış labirentine dönüşür bizim için. Kimimiz bu labirentte hala çocuğuz. Agah Aydın da öyle diyor ya: “Hepimizin içinde bir çocuk var aslında. Hiçbirimiz kalıbımızın adamı/ kadını değiliz.”
Kimimiz yalnız yürümenin güzelliğini, aslında ne olursa olsun insanın her durumda yalnız olduğunu çoktan keşfettik. Matruşka Atölyesi, işte bu kopuşan hayata başlama çilesini işleyen, minik, 12 öyküden oluşuyor. Mayıs 2021’de İzdiham Yayınları’ndan çıkan kitap öykücü Zeynep Kahraman Füzün’ün yazarlık atölyelerine katılan kalemlerin “annelik” temalı öykülerinden oluşuyor. Son zamanlarda o kadar çok ilk kitap okudum ki hayal kırıklığı yaşayarak. Bu anlamda Matruşka Atölyesi, içime su serpti, öyküler beni derinden etkiledi. Kitap, “Anne” adlı öykünün şu cümlesiyle başlıyor: “Kızımı gördünüz mü? Kırmızı bir atkısı vardı.”
“Ama insan ne büyük muammaydı. Ne çok çatalı olan bir yoldu, ne çok bataklığı olan.” Merve Can, Elden Giden
Kısa öyküler, öykü içinde öykü barındıran kurgular hakim olmuş kitaba. Dil ise oldukça yalın. Benzetmeler ve alışılmamış bağdaştırmalar öykülere nefes vermiş. Sanırım bu atölyenin en kendine has özelliği de bu: dilinin yalınlığı. Öyküler tadında bir kısalıkta ve kısa olmasına rağmen merak uyandıran kurgular ve birkaç öyküde kullanılan yoğun imgelerle dikkati çekiyor. Öyle ki olaylar sessizce bitiyor insanı düşündürerek.
“Yalnızlık, benim tercihim olmadı hiçbir zaman, hep yaşam biçimim oldu. Bu biçimi yaşamak benim kaderim oldu. Buna isyan edemedim. Bununla baş edecek gücüm de yoktu. Güç insanın kendisine ilham olunan ya da bedeninin insana sağladığı bir şey değil.” Aladdin Milli, Anne
Down sendromu üzerine yazılan, bir de öğretmen hikayesinin de olduğu Suay Arsev Işlakca’nın öyküsü “öğretmek” kimliğinin güzelliğini nasıl da gözler önüne sermiş. Bireyden topluma, kanayan yaraların izdüşümleri olmuş öyküler: Aile içi eğitim, eğitimde fırsat eşitsizliği, çocuk istismarı, kadına toplumun biçtiği, omuz yükü roller. Bütün bu konuları bir arada bulabiliyorsunuz bu öykülerde. Evet, öyküler hem kısa hem derin. Bir öyküyü okuyup, o öykünün karakterlerinden birine sarılıyorsanız ve o kitap sizi başka bir kitaba; şarkılara, türkülere götürüyorsa benim için muazzam olan bu işte. Bu duygu, okuyucuya, anlatıcının yerine geçme olanağını sunuyor. Bazen bir annenin bazen bir çocuğun gözünden betimliyorsunuz olan biteni. Bu kadar kısa olup da hem imgeyi hem kurguyu hem de merak duygusunu canlı tutmak yadsınamaz bir başarı. Tabii, bu kısalığın bazı öykülerde dili yüzeyselleştirdiğini, betimleme olanağı sunmadığını görmekteyiz. Zira betimlemenin başarısı da öyküleri oldukça güçlü kılar. Bunu da yadsıyamayız.
Kurgu ve dil dedik. Matruşka Atölyesi deyince aklıma sağlam kurgular, dingin düşüncelerle biten öyküler ve yalın dili gelecek. Bir de aklımda kalan, kurgusunun gücüyle dikkati çeken “Altmış Lira” adlı öyküsü atölyenin. Atölye, her ne kadar modern hikaye örneklerini teşkil etse de bizden öyküler barındırıyor içinde. Annenizin eşyalar üzerindeki izi, annenizin yemeği, sancıları… Ne kadar tanıdık değil mi? Annelik vasfını, bireyin kendisinin değil, toplumun şekillendirdiğini; bireye ve topluma kattıklarını ve anneliğin bütün bir hayatı yaralayan yanlarının işlendiği öykülerdi. Öykülerde “toplum-kadın-birey-analık” ilişkisini okuyacaksınız. Toplumun kadına yüklediği kamburu okuyacaksınız.
“Annelerimizin milli söylemi yaptığın banaysa öğrendiğin kendine lafı da modern pedagoji kuramıyla örtüşerek bilimselleşmiş oldu.” Hiçbir Şey, Hilal Tür Takmaz
Öyküler kısa, imgeler yoğun ve konular çeşitlilik göstermekte. Genç kalemlerin atölyesi Matruşka Atölyesi edebiyatımıza çok şey katacak belli ki. Yolları açık ve kalemleri uzun ömürlü olsun.
Gülşen Çelik
İZDİHAM