25 Nisan 2021

Güneşin, alnından öptüğü şehir: Karasu

ile izdiham

İnsanlar mı yaşadığı şehre benzer, yoksa şehirler mi içinde yaşayan insanlara?

Günümüzde insanların rağbet ettiği şehirler, insana ne çok benzerler. Onların da bir bedeni, bir de ruhu vardır. Şehrin “ev, okul, cami, yol, köprü” gibi maddi unsurları onun bedenini teşkil eder. Şehirdeki insanların birbiriyle olan ilişkileri de onun ruhî yanını gösterir. Aslında şehir dediğimiz şey de bu iki parçanın bütünleşmesinden oluşmuş bir organizmadır.

Şehirlerin bir ruhu olduğu gibi, bir de dili vardır. Bu dil, şehrin medeniyetinin tercümanıdır. Kadim zamanlarda oluşmuş bu dil, her gün yeni kelimelerle zenginleşir; ifade kudreti artar. O dil, gün gelir günlük güneşlik şarkılar, telden dile yayılan türküler söyler. Bu eşsiz nağmeler, moderniteyle gelenekselin kaynaşmasıyla oluşmuş farklı seslerin ahengidir.

Ruhu ve dili olan şehirlerde yaşamak en büyük bahtiyarlıktır. İşte ruhu olan şehirlerden biri de Sakarya’nın her dem Karadeniz’le söyleşen şirin ilçesi Karasu’dur.

Marmara’nın her geçen gün daha bir parlayan yıldızıdır Karasu. Medeniyet yarışında dörtnala giden yağız attır o. Bir sanayi şehri olan Kocaeli’nin doğusunda bir huzur ve sükûn beldesidir. Güneyinde Hendek’le, güneybatısında Ferizli’yle, batısında Kaynarca’yla her geçen gün dostluk ve muhabbet köprüleri kurmaktadır. Kuzeyinde yer alan Karadeniz, onun en sadık dostu ve vitrinidir. Karadeniz’in mavisi sinmiş Karasu’nun o alımlı şehla gözlerine.

Marmara’nın Batı Karadeniz’le birleştiği noktada harikalar diyarını andıran bu güzel şehir, müdavimlerine sağlıklı, huzurlu ve eğlenceli bir hayat sunmaktadır. Hafif dalgalı ve alçak alanlardan oluşan şehrin önü, alabildiğine açıktır. Şehir bu imkânını kullanmaktadır.

Batı Karadeniz’in bitiminde, Marmara’nın başlama noktasında bulunan şirin Karasu’nun tarihi, ta Etiler ve Frigya dönemine kadar uzanır. Bu şehrin ilk yerleşim yeri Küçük Karasu Köyü’dür. Bu güzide şehir, önceleri Kocaeli’ne bağlıyken, 1954 senesinde Adapazarı, “Sakarya” adıyla yeni bir il olunca Karasu da bu ile bağlanmıştır.

Fındığın Ordu ve Giresun’dan sonraki memleketidir Karasu

Ülkemize büyük bir döviz girdisi sağlayan fındığın Ordu ve Giresun’dan sonraki memleketidir Karasu. Nice gül yüzlü umutlar asılıdır yemyeşil fındık dallarında. Burada fındık, daldaki altın gibidir. Zira halkın dörtte üçü hayatını fındıkla idame ve idare ettirmektedir. Şehirde yıllık otuz bin tona yakın fındık üretilmektedir. Fındık olunca halkın yüzü gülmekte, don olunca yüzlerdeki tebessümler yerini derin hüzünlere bırakmaktadır.

Altmış kilometrelik uzun bir kıyı şeridine sahip olan Karasu, denizden azamî derecede istifade eden bahtiyar şehirlerin başında gelmektedir. Şehir, kendini adeta Karadeniz’in kollarına bırakmış bir çocuk gibidir. Yirmi kilometrelik uzunluğa ve fevkalâde bir genişliğe sahip olan Karasu Plajı, yaz aylarında serinlemek isteyen tatilcilerin akınına uğramakta, onlar için bir çeşit sığınak olmaktadır. Bu yüzden yazın ilçe nüfusu çeyrek milyonu bulmaktadır.

Karasu sahilindeki ince taneli kum, romatizmal hastalıkları olanlar için adeta bir çeşit doktor vazifesi görmektedir. Hafta sonlarında çevre illerden gelenler, iş yoğunluğunun ve iş stresinin getirmiş olduğu yorgunluğu burada atarak rahatlamış olarak evlerine dönerler. Mavi gözlü bu şirin ilçe, onlar için bir çeşit huzur depolama ve arınma istasyonu vazifesi görür.

Sakarya Nehri’nin Karadeniz’le buluştuğu noktada yer alan “Yeni Mahalle” Karasu’nun görülmeye değer müstesna yerlerinin başında gelmektedir. Burası Karasu’nun vitrini gibidir. Her gün taptaze umutları sakinlerinin ayağına kadar getiren Yeni Mahalle, doğallığından bugün de hiçbir şey kaybetmemiştir. Burası balıkçı lokantalarıyla dikkat çeken doğal bir kasaba görünümündedir. Dileyen herkes burada “vira bismillah” deyip oltasını Karadeniz’in masmavi sularına salarak kendi balığını avlama imkânına da sahiptir.

Maden Deresi, Karasu’nun gizli cennet bahçesidir.

Bir dünya kenti olan İstanbul’un yanı başında bir tabiat harikası olan Karasu’nun turizm potansiyeli denizle sınırlı değildir. Karasu’da bolca bulunan “deniz, güneş, kum” üçlüsünün alternatifi de yine buradadır. Bilindiği gibi Karasu’da birçok alternatif turizm imkânları mevcuttur. Maden Deresi, Acarlar Longozu, Küçük Boğaz Karasu’nun diğer eşsiz turizm imkânlarıdır. Buralar yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olmaktadır. Yazın insanlar adeta buralara akmaktadır. Huzuru ve sükûnu arayanlar buraya koşmaktadır.

Maden Deresi, tabir caizse Karasu’nun gizli cennet bahçesidir. Bu bakir doğa, şehir sersemi insanların başını döndürür. Vadi boyunca akan berrak dere; etrafındaki kayın, kestane ve çınar ağaçlarıyla lisan-i hâl ile söyleşmektedir sanki. Buraya gelenler yemyeşil ve cömert bir doğayla baş başa kalmakta, teneffüs ettikleri bol oksijenle ciğerlerine adeta bayram ettirmektedir. Buradaki su kaynaklarının bolluğu da dikkati çekmekte, şehrin kasvet verici havasından bunalanlar şırıl şırıl akan suların musikiyi andıran sesiyle rahatlamaktadır. Buradaki yontma taşlar, mağaralar ve tarihî izler hafızlarınızdan kolay silinmez. Bunun yanında Maden Deresi Şelalesi bütün yorgunluğunuzu atmaya kâfidir. Bu doğal ortamda yapacağınız bir piknik ömrünüzce unutamayacağınız doyumsuz bir hatıra olarak kalabilir. Şehrin kasvetli atmosferinden sıkılıp da orman içinde su ve kuş sesleriyle huzura ve sükûna yelken açmak isteyenler, doğallığından henüz hiçbir şey kaybetmemiş olan bu tabiat köşesini görmek ve burada vücudun aslı olan toprakla bütünleşmek için vakit kaybetmemelidir.

Acarlar Longozu’nda gün batımını seyretmek, her şeyi unutturur insana.

Dünyanın sayılı ve en büyük longozlarından(subasar ormanı) biri olan Acarlar Longozu’nda gün batımını seyretmek, menfi olan her şeyi unutturur insana. Türkiye’de sadece iki tane bulunan bu doğa harikası longoz(diğeri Kırklareli İğneada’dadır) görülmeye değerdir. Rabbimizin rahmanî fırçasından çıkmış bu eşsiz manzarayı görmemek, tabiat severler için büyük bir kayıptır. Şehrin gündelik stresinden çok uzakta, adeta bir saklı cenneti andıran bu eşsiz mekânda su menekşesi ve gül soğanı gibi nesli tükenmekte olan birçok nebatı da canlı olarak görebilirsiniz. Tabiatın koynunda nazenin bir sevgili gibi uyuyan bu longozda nilüferlerin su üzerindeki emsalsiz görüntüsü kaçırılmayacak bir enstantanedir. Karasu-Kaynarca arasında bulunan bu longozda, başta kuşlar olmak üzere, birçok sevimli hayvan da sizi bekliyor. Kuşların arasında kuş gibi hafiflemek ve huzura kanatlanmak istiyorsanız kendinize bir iyilik yapın, gözünüzü ve gönlünüzü bu güzelliklerden mahrum etmeyin.

Yeşille mavinin buluştuğu bir yer olan Karasu, bir kültür ve turizm şehridir. Son yıllarda yıldızı parlayan ender ilçelerden biri olan Karasu, kalkınma yolunda turizme sarılmıştır. Her yıl düzenlenen fındık festivali şehre bambaşka bir canlılık katmaktadır.

Vuslata kanan kara bir sevdadır Karasu

Kurtuluş Savaşı’nın adsız kahramanlarından biri olan Rizeli İpsiz Recep (Recep Reis), Karasu’da metfundur. O, Kurtuluş Savaşı’nda büyük yararlılıklar gösteren milis kuvvetlerinin komutanıydı. Karasu’ya Yunanlıları sokmayan bu kahramanı Atatürk, yüzbaşı rütbesiyle ödüllendirmiştir. Karasu, İstiklâl Savaşı sırasında İpsiz Recep sayesinde herhangi bir zarar görmemiştir. 1928’de burada vefat eden İpsiz Recep’e bir de anıt mezar yaptırılmıştır.

Vuslata kanan kara bir sevdadır Karasu. Karasu’nun adında “kara” olsa da bahtında ve şanlı mâzisinde kara yoktur çok şükür… Ak ve tok gönüllülerin şehridir burası. Altın sarısı kumuyla, masmavi deniziyle ve yemyeşil coğrafyasıyla bakir bir doğa cennetidir Karasu.

Karasu’nun o alımlı güzelliğini bir gün doğumunda, bir de günbatımında seyretmeli. Bir seher vaktinde şehrin dirilişine şahit olunmalı. Yakamozlarda kaybolup gitmeli sonsuzluğa. Akşam sularının yangınında hüzünler biriktirmeli gönül heybesinde. Karadeniz’e düşen aksiyle zifiri geceyi aydınlatan mehtabın sihrine kapılmalı doyasıya. Günlük güneşlik şarkılar söylemeli suskunluğa inat. Hüzzamdan nihavende doğru akıp gitmeli soluk soluğa.

Coşkunun kalbinin attığı Karasu’dan ağız dolusu gülüşlerle her gün “merhaba” demeli hayata. Yaşamın saklı güzelliklerinin farkına vararak umudun çeşmesinden içmeli kana kana. Karadeniz’i mesken tutan balıkların coşkusuna iştirak etmeli. Hamsilerin masmavi sulara karışan gözyaşlarını görebilmeli gecenin karanlığında denizlerle dostluğumuzu pekiştirmeli.

Hüznün koyağında bahtıma düşen mavi gözlü bir sevgilidir Karasu. Efkârımı dindiren bir keyif çayının demidir; dünde bıraktığımız kırık dökük hatıraların matemidir. Dağınık saçlarımı bir anne şefkatiyle tarayan bir saba(h) rüzgârıdır. Kanayan yaralarıma merhemdir.

Efkârımı ve esrarımı bir kum tanesine gömdüğüm sevda sığınağıdır Karasu. Gül yüzlü yarınlara kurduğum sevgi ve muhabbet köprüsüdür. Devrik bir cümlede hayatın öznesidir.

M. Nihat Malkoç

İZDİHAM