Bu sayfayı Duygu Sezer hazırladı.
“ Mecazlara olan eğilimim beni kaygılandırıyor; kesinlikle haddinden çok. Benzetmeler, bitler gibi üstüme üşüşüyorlar ve tüm zamanımı onları ezip öldürmeye harcıyorum.”
“ Dil, gerçekten özlemimiz yıldızlara gözyaşı döktürmekken, ayılar oynayabilsin diye dövdüğümüz çatlak bir çaydanlık gibidir.”
“ Herkesin yüreğinde özel bir bölge vardır. Benimkinin kapısına tuğla örüldü.”
“ Ben ve kitaplarım aynı odadayız: tıpkı sirkesi içindeki hıyar turşusu gibi.”
“ Daha oldukça gençken hayat hakkında eksiksiz bir önsezim olmuştu. Bir havalandırma deliğinden yükselen mide bulandırıcı bir yemek kokusu gibiydi bu: insanın böyle bir şeyin kendisini kusturacağını bilmesi için ondan yemiş olması gerekmez..”
“ Sana, daha önce de en sevdiklerime yaptığımı yaptım: onlara torbanın dibini gösterdim ve oradan kalkan ekşi ve yakıcı toz, onların öksürükten boğulmasına yol açtı.”
“ Benim hayatım bir başkasınınkine bağlı ve öbür hayat devam ettiği sürece öyle kalacak. Ben rüzgarda sallanan, üstünde durduğu kayaya incecik bir iple bağlı bir yosun parçasıyım. İp koparsa bu zavallı hiçbir işe yaramaz bitki nereye uçar.”
“ İçimin derinliklerinde sınırsız her yanıma sinmiş, acı ve hiç dinmeyen bir can sıkıntısı var ki her şeyden zevk almamı engelliyor ve ruhumu soluksuz bırakıyor. En ufak bir şey karşısında hemen ortaya çıkıyor, tıpkı suya atılıp boğulan köpeklerin şişmiş leşlerinin, boyunlarına taş bağlı vücutlarının yüzeye dönmeleri gibi.”
“ İnsanlar, yemekler gibidir. Çoğu burjuvalar bana sığır haşlaması gibi görünüyorlar, salt buhardan oluşma; susuz, tatsız… Bana gelince ben vıcık vıcık, pis kokulu, insanın hoşuna gitmeden önce kim bilir kaç kez yemesi gereken bir makarna peyniri gibiyim. Yemeye devam eden sonunda hoşlanıyor ama bu olmadan önce birçok kez midesi kalkıyor.”
“ …Kalbinin atışları gitgide yavaşladı, her seferinde daha belirsiz, daha hafif atıyordu. Tıpkı bir çeşmenin kuruması, bir yankının kaybolması gibiydi…”
Gustave Flaubert
İZDİHAM