Ortadoğulu liderler hakkında ne düşünüyorsunuz genel olarak? ‘ ’Ne düşüneyim, hepsinin canları cehenneme! İsrail ve ABD uşaklığı yaparak cehennemde kendilerine mekân ve bolca odun hazırlıyorlar. Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek için yazılanların nesi ağırmış. Filistinli çocukların gözlerinden dökülen her damla yaş bir alev topu gibi cehennemde bile bırakmayacaktır onun peşini. Zaten Mısır halkı ona son sözünü söylemiş; Son Firavun! Ayrıca Ortadoğulu tüm halkların; Tayyip Erdoğan tişörtü giyip, Türk bayrağı açmaktan daha fazlasına ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Toplu şekilde isyan edip, başlarındaki kuklalardan kurtulmak gibi mesela. Örgütlenip dünyayı değiştirmek adına başkanlık saraylarını basıp kan dökmek gibi mesela. Arap halkının bir gün silkinip kan emici petrol vampirlerine dünyayı dar edeceklerine inanıyorum. Ahmedinejad’a gelince; o, bu dünyada bir seferi zaten, onun için dönüp arkasına bakmıyor bile’’ Ben demiştim demek için değil de, yalnızca özlemimin derinliğini ifade etmek için 18 ağustos 2010 tarihinde Habertaraf.com sitesine verdiğim röportajdan bir alıntıyla başlamak istedim yazıma. Bildiğiniz üzere Tunus çalkalanıyor. Yoksulluğun, esaretin, kızgınlığın ve mutsuzluğun tam kalbinden esen yasemin rüzgârları bir diktatörlüğün daha uykularını kan içinde bıraktı. Bu büyük kâbusu tabir ettirmek için Cidde’ye kadar giden Bay Bin Ali’nin Tunus semalarına geri dönmesinin artık imkânı yok. Halk ayaklanınca Fulgencio Batista gibi o da haysiyetsiz bir ülkeye sığınmayı tercih etti. Bu tercihiyle Arap ülkelerindeki rejimlerin sahiciliği konusundaki endişeleri de gidermiş oldu aslında. Suudi Arabistan’a gelince; söylenecek fazla bir şey yok. Amerikan’ın biricik müttefiki olan suud ailesi şunu unutmasın; bir gün o petrol de biter, bir gün o hanedan da yıkılır, Allah Büyük!
Wiki’den sızanlara göre; Tunuslular Leyla Trabelsi ve ailesinden ve de onların tüketim düşkünlüğünden kıyasıya nefret ediyorlarmış. İktidar sarhoşluğuyla zevk-ü sefa içinde yaşayıp halkını unutan hanedanların ne kadar da tanıdık bir hikâyesi ama değil mi?Tunus’ta başlayan eylemlerin sonuca ulaşmasının, dünyayı sarsan wiki belgelerinin açıklanmasının hemen akabine rastlaması ‘’Wiki, Bin Ali’yi ham yaptı’’ yorumlarının yapılmasına yol açsa da, belgelerde açıklananların etkisini, zaten patlamaya hazır bir bombanın fitiline ufak bir dokunuş olarak değerlendirmek gerekir. Sosyal ağların gücüyle birlikte koskoca bir ülke ayağa kalktı, herkesin gözünün önünde bir devrim oldu ve 23 yıllık demir yumruk nihayet eridi.
1960’larda Amerika’nın Vietnam’a girmesiyle başlayan ve ardından tüm dünyaya yayılan gençlik hareketinin ismi bilindiği üzere; ‘çiçek çocukları’ idi, kendilerine doğrultulan namlulara çiçek bırakmalarıyla bu unvanlarını hak eden dönemin güzel çocuklardan ilhamla kendilerini durdurmakla görevli güvenlik kuvvetlerine ‘yasemin çiçeği’ verme fikriyle yapılan devrimin adı da ‘blog yazarlarının yaymasıyla’ belli olmuştu; Yasemin Devrimi… 17 Aralıkta üniversite mezunu bir seyyar satıcı olan ‘Muhammed Bouazizi’nin kendini yakması, Bin Ali’nin sırça sarayını da tutuşturdu. Şimdi herkesin aklında tek bir teori var, o da; ‘domino etkisi’ elbette.Düşünmesi bile heyecan verici.Tunus’ta yaşanan ‘güzel’ gelişmelerin kanları kaynatan ateşi, apaçık zulüm altında yaşayan diğer Arap halklarına da sıçrar mı? Neden olmasın? ‘’Zulüm ile abad olanın ahiri berbad olur’’ sözüne tüm kalbiyle inanan biri için bu tabiî ki –mümkündür- Ürdün Parlamento binasının önünde toplanan bin kişilik bir grubun mevut yönetim aleyhine sloganlar atması, Mısır’ın hareketlenmesi, Yemen’de olanlar ve Cezayir’de ki ufak kıpırdanmalar, kıvılcım kıvılcım büyüyen bir yangının habercileri gibi adeta. Bu gün olmasa bile çok yakında. Arap liderlerini emperyalistler atamış olabilir ama ya halklar ne olacak? Ya yapılan hesaplar tutmaz olursa bir gün, işte biz o günü bekleyeceğiz umutla. Evet, rasyonel izahı olmayan bir aşk bu…
Bugün şayetCezayir’li bir çocuk Fransızca susuyorsa, zulüm karşısında tek yumruk olunamadığı içindir. Şunu kabul etmek gerekir ki bu yapılan katıksız bir halk devrimidir. Yıllardır süregelen; yoksulluk, baskı, sansür, işsizlik ve yolsuzluk halkın canına tak etmiş ve bıçağın kemiğe hizalandığı bir anda da eyleme dönüşmüştür bu haklı isyan. Şimdi herkesin aklındaki soru şu; bu devrimde gizli bir el var mı? Yani kendi çıkarları için halkı kışkırtan ve sonuçta bu işten en kazançlı çıkacak olan bir el? Devrim tam manasıyla gerçekleşmediği için yapılan yorumlar çok sağlıklı olmayacaktır lakin bir halkın zorunlu başkaldırısı gibi görünüyor Tunus’ta ki durum. Ve varsa bir ‘gizli el’ o el’in bu devrimin doğuracağı sonuçlardan hoşlanmayacağı çok açık. Bence temiz bir iş çıkardılar Tunuslular. İran’daki ‘planlı tertip’ kafaları karıştırmasın…
Önemli olan bundan sonrası. Yeni bir modern diktatörlüğe razı olmak da var işin ucunda ama kitlelerin sağduyusuyla yıllardır halkını ezen egemenlerin diktasına bir ömür son verecek adımların atılacağına inanmak istiyoruz. Postal ya da kundura fark etmez, yeni Tunus’un inşasında zulüm rejiminin kirli zihniyetini tamamiyle tasfiye etmeleri için -ayaklanmalarını gerektiren olumsuzlukları- tümüyle ortadan kaldıracak bir yönetim sitemine evet demeleri gerekecek.
Hayatını kaybeden onlarca kişinin ruhu ancak böyle huzur bulacaktır.
Mağrip’in ve Maşruk’un zincirlerini kıracağı günlere…
Tunus sokaklarının mis gibi yasemin kokacağı günlere…
Güven Adıgüzel
İZDİHAM