Güven Adıgüzel, 1983 İzmir doğumlu, Bozcaada’da yaşıyor. Bazı yazılar ve bazı senaryolar üzerine çalışıyor.
Yayımlanmış kitapları
Kimse Kıpırdamasın (şiir, 2010)
Yoksulluk Şarkıları (deneme, 2012)
Kadraj Hataları (şiir, 2014)
Perilerin Dili (deneme, 2015)
Yaralar Ve Diğer Sebeplerden (deneme, 2017)
Söz Verilmiş Bahçe (deneme, 2017)
Kendi Rüyasında Uyanan Derviş (deneme, 2017)
Hürriyet Mahallesi’nden Fadime’nin Düğünü’ne (deneme, 2018)
Papağanın Vaazı (deneme, 2019)
Niçin yazıyorsunuz?
Bu sorunun cevabını tam olarak bilmiyorum. Daha artistik cevaplar verdim sanırım daha önce, yani daha genç iken. Hayatla bu şekilde irtibat kurmayı seviyorum galiba, yazmasaydım çıldırmazdım ama onu biliyorum. Yazmak, düşünmenin en güzel yolu, son yıllarda bu kısmı daha çok önemsemeye başladım. Kelimelere inanıyorum.
Yalnız olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Mutlak manada hayır. Ama insandaki yalnızlık hissinin -o şarkıdaki gibi- ömür boyu olduğunu düşünüyorum. Kendi kendine kaldıklarında sıkılan insanlar bana kendilerine verdikleri değer açısından bir tehlikenin içindeler gibi gelir, diyen Tarkovski’nin tarafındayım. Yalnızlıkla mücadele edilemeyeceğini düşünüyorum, müzakere edilebilir belki en fazla.
Edebiyat delilik midir?
Sanmam. Ama pek akıllı işi de sayılmaz, kabul. Tıbbi bir sınıflandırma yapmadan konuşacak olursak, uyum sorunu dışardan bir bakışla delilik olarak etiketlendirilir genelde. Delilik, yaratıcı deha’yı vurgulamak için kullanılıyorsa bunda çok bir sorun yok. Ama edebiyat, hayatın tam içinde, kalbinde, ruhunda ikamet eder. Yine de şu deliliğe övgü işini fazla abartmayalım derim. Ortalık deli taklidi yapanlardan geçilmiyor zira.
Sizi özetleyen en iyi cümle nedir?
Böyle bir kesinliğim ve keskinliğim yok. Ama belki şu; sınavda çıkmayacak sorularla meşgul.
Sizi yazmak mı daha çok heyecanlandırıyor; yoksa eserlerinizin okunması mı?
Şeksiz ve şüphesiz olarak; yazmak. Okunursa ne ala.
Yeni bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Evet. Baharda 6 yıl aradan sonra kalbimi yeniden güm güm attıran bir şiir kitabı; Kararsızlar Dağıtıldıktan Sonra.
Derin sularda yüzmek mi; yoksa beş yıldızlı bir otelin havuzu mu?
Otel havuzları çok kalabalık olur, derin sularda yüzmeye niyet etmek güzel.
Yürümek mi makam aracı mı?
Araba kullanmayı severim, sevdiğim şarkılarla uzun yollara düşmeyi de. Ama bu sorunun cevabı, her halükârda; yürümek. İnsanlar arasındaki en kapanabilir mesafe, yürüyüş mesafesidir.
Boş zamanınız var mı?
Belli olmuyor, hayat bazen yoğun, bazen sakin. Ama okur-yazarlık macerası için anlamı olan bir kavram değil bu. Günüm zaten okumak, izlemek, meselelerime kafa yormak ve çalışmakla geçiyor. Kendi adıma boş zamana inanmıyorum, daha sakin günler var yalnızca.
Size sorulduğunda en nefret ettiğiniz soru hangisidir?
Nefret edeceğim sorularla karşılaşmadım. Ama bize kendinizi tanıtır mısınız sorusuna bir türlü alışamadım. Bir de şunlara; kendinizi 5 yıl sonra nerede görüyorsunuz, bir daha dünyaya gelseniz.
En sık kullandığınız kelime hangisi?
Dönem dönem değişiyor bu. Şu sıralar; Zeynep Esma. Genel olarak; eyvallah galiba.
Kıskandığınız bir yazar var mı?
Kıskançlık duygum en azından bu manada güçlü değil. Sevdiğim yazarlar var sadece. İmrenmek helaldir.
Nobel edebiyat ödülü sizin için ne ifade ediyor?
Şimdi uzun bir kültür endüstrisi nutku çekmek istemem. Ancak en çok Nobel alamayan yazarlar listesine bakıldığı zaman, meseleyi yaklaşık olarak anlamak mümkün. Bazı yazarları daha görünür yapıyor belki, bazı yazarları yok ediyor. Nihayetinde yazarlığın çapını değil, o günün dünyasının anlamı’nı belirliyor Nobel. Cengiz Aytmatov neden Nobel ödülü alamadığı hakkında sorulan bir soruya, Nobel kardeşlerin (Ludvig, Robert, Alfred) Hazar-Bakü petrollerini sömürerek zenginleşmesine gönderme yaparak bir cevap vermişti, onu hatırladım şimdi; “Nobel, yazara değil; hak edene verilir. Nobel de, dağıttıklarını şu an koynunda oturduğumuz Hazar’dan aldı. Yani benden aldı. Benden aldığını bana mı verecek? Modern dünya bu kadar insaflı değildir.” Son olarak Bob Dylan’a da yakıştı Nobel.
Yazdığınız metnin bitmiş olduğunu nasıl anlıyorsunuz?
Eğer şiir için soruyorsanız, hiçbir zaman anlayamıyorum. Düzyazılarda ise, son noktayı koyduğumda eğer aklıma alternatif bir final gelmiyorsa, bitmiştir.
Okumaktan keyif aldığınız yerli yazarlar var mı?
Eğer özellikle ‘’keyif’’ diyorsanız, yalnızca kalbimi ezen metinlere sahip yazarlarımı söyleyemem. Bu bağlamda; Calvino, Refik Halit, Gökhan Özcan, F.M İkinci, Aykut Ertuğrul, Ebüsüreyya Sami, İhsan Oktay Anar ve Umut Sarıkaya, okurken keyif aldığım yazarlar arasında ilk aklıma gelenler.
Türkiye dışında başka bir ülkede yaşasaydınız bu hangi ülke olurdu?
Türkiye ebedi ikametimiz. Zorunda kalsaydım eğer; İtalya veya Arjantin.
Sizi diğer yazarlardan farklı kılan nedir?
Bu sorunun cevabını ben veremem.
Çay mı portakal suyu mu?
Günüm çayla geçiyor. Portakal suyu iyi fikir.
Okurlarınızla aranızda bir gönül bağı var mı?
Olduğunu düşüyorum, umulur ki bu tek taraflı bir hissiyat değildir.
Yazarlık kurslarına inanıyor musunuz?
Aslında atölye çalışmaları, usta-çırak ilişkileri, okuma grupları ve kitap kulüpleri gibi kısımları anlayabiliyorum. İtirazım yok buralara. Ama son tahlilde yazarlık seni seçer gibi geliyor bana.
En sevdiğiniz edebiyat dergisi hangisi?
İzdiham iyidir, dergiler çok yaşasın.
İZDİHAM