15 Şubat 2018

Güzel Adam Süreyya

ile izdiham

Türkiye’deki sinema salonlarına çok nadir uğrayan bir şey belgesel film. Ticari açıdan ilgi çekici olmayan bu yapımlar, bir sinema filminden çok daha emek, vizyon ve bilgi isteyen bir tür aynı zamanda.

En son Kedi belgeseli uğramıştı ‘Başka Sinema’ salonlarına. Şimdi ise bir ‘kartal’ var. Beşiktaş’ın sevgisi, tarihi, dünyası sanki üzerine inşa edilen bir adam; malzemeci Süreyya Soner.

Futbol tutkusu çocukken başlar ya insanda. Futbolcular abilerdir bizim için. Bugün 38 yaşındayım; ama sahada koşturan herkese hala çocuk gözlerimle, abimmiş gibi bakarım, hep benden büyüktür onlar. Ama bazı insanlar vardır, her yaşta abimizdir, samimidir, insandır. Kibri yok, tevazusu gerçektir. İşte Süreyya Soner bu saydıklarımın vücut bulmuş hali, herkesin abisi, kardeşidir.

Gökçe Kaan Demirkıran imzalı Güzel Adam Süreyya yalnızca bir futbol belgeseli değil elbette. Yakın tarihin İstanbul’unu, kıyısından kenarından Yeşilçam’ı, futbolun çamurlu sahalardan endüstriyel bir fabrikaya dönüşümünü ve Beşiktaş’ın, Beşiktaşlıların tutkusunu naif, karşılıksız ve çoşkulu sevdasını anlatıyor.

Güzel Adam Süreyya, nostalji duygumuzun bir kez daha saksısında sulandığı, maziye dair güzel, hüzünlü anıların el ettiği bir yapım. Tanıyanların daha çok seveceği, tanımayanlarınsa tanışacağına memnun olacağı Süreyya Soner tüm samimiyeti, hesapsız cümleleri, acıları ve anıları ile karşımızda.

Her şey değişip kötüleşirken güzel kalmayı başaran adam
Çocukluğu 1980’lerde geçen ve Beşiktaş’ın o dönemdeki kadrosunu ezbere bilen biri olarak benim için Güzel Adam Süreyya belgeseli hazine niteliğinde. Metin – Ali – Feyyazlar, Les Ferdinandlar, Gordon Milneler… 1980’lerden, 90’lardan çıkıp gelmişler. Ne iyi etmişler. Bu saydıklarımın dışında da önemli isimler var elbet, Deniz Tarafındaki Kale gibi güzel bir Beşiktaşlı şiir kitabı olan Vedat Özdemiroğlu, sesiyle Yılmaz Erdoğan, Beşiktaşlı güzel ablamız Itır Esen… Futbolcuları saymıyorum bile ama Sergen yok.

Güzel Adam Süreyya, Yılmaz Erdoğan‘ın sesiyle başlıyor ve ‘ilerleyen dakikalardaki ataklar’ da onun sesiyle devam ediyor. Lakin, Erdoğan‘ın aşırı duygu katılmış sesi, naifliğe yukarıdan bakan samimiyetsiz bir şiir kasedine dönüştürüyor belgeseli (neyse ki çok değil). Niyet güzel, ama yedek kulübesinde oturan bizim güzel Abimiz Süreyya’nın kumaşına bu model uymuyor.

Teknik açıdan zayıf düşen, yer yer savruk, ama bir o kadar güzel bir belgesel Güzel Adam Süreyya. İsterdim ki Beşiktaş kulübü tarafından finanse edilseydi de ekipmanı güzel, ekibi kalabalık bir işe imza atılsaydı. Kişisel çabanın ürünü olduğu belgesel samimiyetinin ötesine geçemiyor..

Son ‘üçlüyü’ o çekti
Şehirden kente dönüşen İstanbul’un son mahalle çocuklarından Süreyya Soner, Şeref Stadı ile Vodafone Arena arasındaki her şeyi simgeleyen İnönü Stadında son üçlüyü çeken kişi oldu. O son üçlü bir daha aslında hiçbir şeyin ‘samimi’ olamayacağının da bir vedası gibiydi.

Kısaca, Güzel Adam Süreyya, amatör ruhta çekilmiş, sosyolojik ve tarihi içerikleri ile değerli, Beşiktaş gibi bir belgesel.

NOT: Keşke Milne, Ferdinand gibi isimlerle Süreyya abiyi buluştursalardı.

Serkan Baştimar, Kaynak: Sinefesto

İZDİHAM