26 Ocak 2021

Halid Ziya Uşaklıgil, Zevrak ile Ebru

ile izdiham

Güvercin sahibinin, önüne geçilemez, galebe çalınamaz bir merakı vardı: İkide bir de tuhaf çeşitlerden yavrular almak için çiftleri birbirinden ayırır, Şaminin erkeğini kesmenin dişisine, ötekinin dişisini berikinin erkeğine eş etmek için onları yeni sevdalariyle mahfî ve mestur birer zifaf yerine kapardı. Bir gün bu merakına Zevrak’la Ebrû hedef oldu. Çırpınarak i’tiraz etdim. Onlar kümesin en genç, en âşık, en mesûd, hattâ en güzel çiftiydi. Onlara ilişmek bir parça da bana ilişmek gibiydi. O, mutlaka fikrinde galebe çalmak için öyle sebepler buldu ki bana mağlûp olmak lâzım geldi. Ebrû gök mâî bir erkekle, Zevrak bir dişi sarı ile kapandılar. O, bana bu aşk fâciasından beklenen neticenin hemen zaferini ilân eden bir sesle: «Bakınız ne güzel yavrular alınacak.» diyordu.

Ben artık bütün kümesi unutmuştum; yalnız bu mahbus çiftlerle meşgul oluyor, şu hicran devresinde onların bîçâre mecruh kalplerini hisse çalışıyordum. Zevrak’la Ebrû’ya verilen yeni eşler, eşsizdiler. Kendilerinin mahremiyeti dâiresine tahsis olunun yeni eşlere hemen sevda ihsas etmek gayretine düştüler: Gök mâî Ebrû’nun etrafında kuyruğunu sürterek, göğsünü şişirerek yaşamak sevmek demek olduğunu izaha çalışıyor, sarı muhteriz taşkınlıklarla Zevrak’ın boynuna gagalıyordu. Fakat ötekiler!.. Ötekiler gûyâ ağlıyorlardı. Kafesin köşesine büzülmüş, başlarını içeri çekmiş, ağır ağır kapanarak artık hayatı görmemek isteyen gözleri bulanmış, yemek içmek bile düşünmeyerek, mateme upramış bedbaht sevdalarına sakit yaşlar döküyorlardı.

Bir sabah Ebrû’nun kafesinde hayret edecek bir şey gördüm: Ebrû yeni âşıkının ağzını öpüyordu. Nasıl? Ebrû, sen de ah, mini mini kadın, sen de o sadakat yeminlerini unutan kadınlara benziyordun, değil mi?

O gün güvercinin sahibine anif bir sesle haber verdim: «Şimdi artık Ebrû’yu çıkarabilirsiniz, yeni âşıkıyle uyuşuyor.» O, güldü, ötekini sordu: «Zevrak, Zevrak ne yapıyor?» Şübheli bir sesle: «Şimdilik hâlâ düşünüyor!» dedim.

Bunu şübheli bir sesle söylediğime ne kadar hatâ etmişim! Zavallı Zevrak! İşte senin hâtırandan aflar diliyorum. Fakat o vefasızdan sonra nasıl hükmedebilirdim ki, yeni mâşukanın bütün tesliyetleri, bütün okşayışları
neticesiz kalacak; sen haftalarca o sevda fâciasının, o hıyanetin matemleriyle yüreğinin yaralarını zehirliye zehirliye, her dakika bir parça daha ölerek, bir parça daha bu hayattan, bu hayatın yalan aldatan saâdetlerinden kaçarak, eriyeceksin, biteceksin?

Evet, Zevrâk teverrüm etti, hiç bir şey değil, teverrüm etti; ne yanındakine, ne kafesin bir tarafından görünen semâya, hattâ kafesin ters tarafından gelerek kayıtsız, fütursuz bir nazarla içeriye bakmağa çalışan Ebrû’nun gölgesine bile küçük bir iltifat nigâhını israf etmeyerek, hep o köşesinde ıslanmış bir kuş mazlumiyetiyle can çekişerek, Zevrak, bir gün son nefesiyle gagasını açtı; bir küçük şikâyet sesi, ufak bir gu!… bile çıkmadan öldü.

Biçâre sevda kurbanı! O zaman bana bu fâcia, bir güvercin, bir Zevrak olmak için ne büyük bir arzû vermiş idi! Ben de öyle mes’ud bir sevdadan sonra onun hicranıyle erimek ölmek isterdim; ben de bir birinciden sonra saâdet aramamak düşünürdüm; fakat anlaşılan bu meselede Zevrak’tan ziyade Ebrû’nun felsefesinde isabet var!

Halid Ziya Uşaklıgil
İZDİHAM