Fransız devriminin hemen ertesinde parlamentoda gülmek yasaklanmış ve ciddiyet bozucu unsur olarak değerlendirilmiş. Kürsüye çıkan bir adamın “bugün sizi güldüren şey yarın öldürebilir” sözü gayet ciddiydi. Neyse ki bu gülme yasağı çok devam etmemiş. Ve sanırsam bürokrasinin ciddiyet soğukluğunun kökenleri bu karara dayanmakta. Gülmenin keşfiyle ilgili tarihsel serencam bizleri 10 ila 16 milyon yıl öncesine götürüyor. Bu güzel, milyonlarca yıldır gülüyoruz, idmanlıyız fakat buna ağlamanın tarihi de eklenirse bir felaketle karşılaşabiliriz. Yine de herkes yastık altı gülmelerini kent meydanlarına fırlatsın. Gülme etrafında şekillenen toplumsal yapılardan daha çoktur ciddiyetin, ağır başlılığın ve nezaketin geçtiği satırlar. Gülmenin yasak olduğu yerlerde ağız dolusu gülmek devrime teşebbüs ve vatan hainliği ile cezalandırılacak bir suç unsuru olarak ele alınırken herkesi ciddiyetle gülmeye davet etmek gerekir.
Çoğu filozof gülmeyi gayri ciddiyet ve alaycılıkla suçlarken gülme yek başına bir mücadele aracına dönüştüğü zamanlar da olmuştur. Tarihte saraylarda kadınlara gülmenin yasaklanması ve cilve ile aynı potada değerlendirilmesi de, yine yönetmenin ve idarenin ciddiyetine vurgu yapılarak ele alınmıştır. Hangi imparatorluk gülmeler sonucu parçalanmıştır? Değil midir ki savaş meydanında asık suratların birbiri ile kılıç dalaşına girip kan akıtması. Bütün savaşlar bir taraf gülebilsin diye verilmedi mi? Gerçeği “gülmekten öleceğim” lafı kulaklarımızı tırmalarken daha göremedik gülmekten öleni. Ölmesin de zaten. İnsanların ölmenin başka biçimlerini bulabileceğinden kuşkum yoktur. Sizin de olmasın. Fakat gülme bir ölme aracı olarak ele alınmasına birkaç şerh koymaktan da geri durmayalım.
Gülmeyi savaşta, aşkta ve yaşamda ele alacak olursak; neresinden bakarsak bakalım gülmek kral bir hareket. Gülmeyi yasaklayan kralları saymazsak. Savaşlarda motivasyon amacı taşıyan hüzün dolu kahkahalar gülmenin çakma biçimleri ile öylece dururken kılıca yansıyan yüzlerde gülümseme bulabilmek mümkün olmamaktadır. Hangi savaş kararı gülerek alınmış acaba? Aşk’ta gülmenin birkaç farklı biçimi vardır; sevgilinin yüzünü hayal ederken gülebilmek ya da gülümseyebilmek, sevgili ile karşı karşıya durulduğunda var olan huzur esintisi ve sevgilinin güldüğü hayal karesinin zihinde yer alma biçimiyle şekillenen gülmeler. Yaşamda gülme unsurları ele alındığında ise çoğu kez maliyetsiz bir maharetmiş gibi algılansa da gayet maliyetli bir husustur. Sizin gülebilmeniz için kalbi sürece dahil etmeniz gerekir. Kalbin kalp ile dolması ve günün sonunda ise mutlu olma çabasında olmanız gerekmektedir. Nitekim yazar “beni güldürmeyen komediye güler geçerim” dediği nokta da burası.
“Niye gülüyorsun deliye demişler, bende ki derdi ağlamak kesmiyor demiş.” Evet gülme yaşamla kavga etme biçimidir bazı yerlerde. Fakat gülmeyi saf haliyle ele alıp gülebilmek asıl olandır. Öteki türlü gülünç olur. Gülme üzerine yazılan her satır somurtularak yazılır. Çünkü gülme bir eylem olarak özgül ağırlığını korumakta. Gülebilmenin sırlarını keşfetmek için filozof olmaya gerek yok sadece yaşamınızda liman olabilecek insanlara sürünüz geminizi. Gülebilmek 21.yy dünyasında sanıldığının aksine kolay değildir. En son ne zaman içinizden gele gele güldünüz sorusuna cevap aramaya başladığınız anda kaybetmiş sayılırsınız. Çünkü yaşamın hengamesinde artık gülmeler değil gülme taklitleri bir moda unsuru olarak ön plana çıkmaktadır. Yabancılara gülümsemek nezakettendir denilir. Yabancılara gülümseyelim de sevdiklerimize neden bu hassasiyeti göstermiyoruz sorusunu da halkın takdirine sunmaktan geri durmayacağım. Gülmek için çok acılar çekildi yeryüzünde ve ilk gülüşte unutuldu tüm acılar. Olması gereken de buydu zannedersem. Fakat bir neslin gülmeye hasret bir yaşam sürmesi rahatsız emelidir.
İZDİHAM