Mutluyduk İşte, Yaşıyorduk
Bilmiyorduk, duymamıştık, habersizdik
Mutluyduk işte, yaşıyorduk.
Aydınlanmamış aydınlardık her birimiz,
Maviydi gökyüzü, bulutlar beyaz
Kar yenilebilir her daim, yağmur suyu içilebilirdi pekâlâ
Küresel ısınmadan habersiz
Isınırdık çalı çırpı ateşinin etrafında
Sevgi, neşe, hüzün, iyi, özgürlük…
Lügatten habersiz yaşıyorduk kavramları
Tek dilde sevdiğimizi söylemek yeterliydi
Ekmeğin önce dudaklarımızda sonra alnımızda yeri vardı,
Üçten az olmaz, ne ekmek ne Mushaf
Üç kere öp üç, kere alnına koy
Dudaktan alna saf bir hayâ
Öpmekle dudak aşınmaz ya !
Komşu tavuğunun bostana girmesiydi
Devletlerarası en büyük anlaşmazlığa sebep
İçten pazarlıksız barışlar yanı başımızda.
Meteorolojiden bihaber
Dilimize değdiği kadardı kar
Saçlarımızı ıslattığı kadar yağmur
Gözümüzü kamaştırdığı kadar güneş
Ellerimizi çatlatabildiği kadar,
Minnacık bedenimizi sallayabildiği kadardı rüzgâr.
Rüzgar güllerini döndürürken coşkumuz,
Henüz karışmamıştı gözyaşlarımıza ve gülüşlerimize yalan,
Çiğdemler açardı, biz gülerdik, pınarlar çağlardı.
Hüznümüzdü duamız, gülüşümüzse şükrümüz.
Bizler vicdanın çocuklarıydık,
Seviyorduk, inanıyorduk,
Allah bize yakındı,
Dedim ya: Mutluyduk işte.
Yaşıyorduk.
Harun Şahin
Sn. Harun Şahin
Şiiriniz mutluluğun parçalanmadığı saf ve doğal yaşandığı lirik ve pastoral bir tür otantik zamana olan özlemi dile getiriyor. Öncelikle bu tema için sizi kutlamak isteriz. Şiirde tercih ettiğiniz dil de anlattığınız tema ile uyumlu bir şekilde duru, sade ve akıcı. Bütün bu olumlu atıflar şiirin zayıflıklarını örtmüyor elbette. Şiir bir çok açıdan daha iyi olabilecekken fazla sıradan cümleler sebebi ile ağırlığını yitiriyor.
Şiirin başlangıcında geçen “Bilmiyorduk, duymamıştık, habersizdik” dizesi mutluluğun biraz da daha az şeyden haberdar olmakla ilgili olduğuna okurun algı eşiğini güçlü bir şekilde taşıyor. Malumunuz İsmet Özel de “En mutlu insanlar belki de /baca temizleyicileridir/öyle dar, öyle kara karanlık bir yerdedirler ki” dizeleri ile başlayıp “çünkü herkesi düşünmeyecek kadar mutlu /herkes tarafından düşünülmeyecek kadar mutludurlar” dizeleri ile biten ‘Akla Karşı Tezler’ şiirinin 3. Bölümünde benzer duyguları dile getirmiştir.
Şiirde yer yer dizelerin işaret ettiği anlamın yalınlığı ile yüzeysel ve sıradan durduğu görülse de “Aydınlanmamış aydınlardık her birimiz” gibi bilgeliği tecrübe üzerinden algılayan basit ama bir yanı ile Aydınlanma’ya kadar inebilecek derin bir eleştiri okunabilmektedir. Bununla birlikte “Ekmeğin önce dudaklarımızda sonra alnımızda yeri vardı” dizesi şiirde tek başına anlamı taşıyabilecekken devamında gelen “Üçten az olmaz, ne ekmek ne Mushaf/Üç kere öp üç, kere alnına koy” dizeleri açıklayıcı gibi dursa da anlatımı zayıflatıyor.
Şiirin sade akışı içinde bu akıştan bir nebze sıyrılabilen bir diğer dizesi “Hüznümüzdü duamız, gülüşümüzse şükrümüz.”dür. Şiir bu ve benzer dizeleri daha fazla ihtiva etseydi daha güçlü olabilecekken “Dedim ya: Mutluyduk işte/Yaşıyorduk” gibi sıradan ifadelerle sonlanması şiiri hak ettiği derinlikten uzaklaştırıp daha yüzeysel bir algı eşiğine çekiyor.
Şiirinizde bu tür temalar işlemeyi sürdürmek isterseniz Martin Heidegger gibi modernite eleştirisi yapan filozofların eserlerinden istifade etmeniz yararınıza olacaktır. Bu şekilde ilgili alanda daha çok söyleyecek sözünüz olacaktır. Şiirde yalınlık ve derinliğin ne kadarının kullanılabileceği, aleladenin nerede bittiği, fevkaladenin nerde başladığı, şiirde imgelemin nasıl kurulacağı gibi konularda biraz daha mesafe alırsanız daha güçlü şiirler yazabileceksiniz. Bu konuda size tavsiye edebileceğimiz en önemli şairlerden biri de İlhan Berk’tir.
MEMURUN ELİNDEKİ PASTALI BIÇAK
Devlet babanın kucak açtığı
Belediyelerde bulunan memurların en yaşlısı
‘Toplantı var’ diyip
Herkesi odayı sıkıştırıp ve
‘İyi ki doğdun’…
En yaşlısı tekrar odadan çıkıp bir masanın gözünden
Alel acele (vatandaşla göz göze gelmekten kaçınarak)
Toplantı odasına girmesi.
Allahım sen herkesi koru ve herkes iyi ki doğmuş.
Herkesin doğum günü kutlanmalı
Devlet dairelerinde.
Allahım ne çok toplantı var.
Oktay Çelik
Sn. Oktay Çelik,
Şiiriniz bir tür sistem(devlet) işleyişi ve bürokrasi eleştirisi gibi okunabilir. Dekor oluşturmuşsunuz şiirinizde. Bunu şiirde başarı ile kullanan şairlerin başında Edip Cansever gelir. Şiirin öncelikle adının oldukça başarılı olduğunu söylemek isterim. Belli ki tanık olunan bir kesit sunuyor gündelik yaşam akışından. Okurda bir tür aşinalık yaratacak kadar da sıradan ve rastlanabilen bir duruma işaret ediyor.
Gelelim aktarma biçimine. Şiir bu aktarımın altından kalkabilmiş mi? Diye sorarsak buna vereceğimiz yanıt kısmen Evettir. Zira bu tür şiirlerin en önemli güçlüğü sıradan olayları şiir içinde temsil edebilme becerisinin sınırlarıdır. Bu da biraz dille olduğu kadar anlamla da ilgidir. Şiirin başlığı “Memurun Elindeki Plastik Bıçak” bu betimlemenin birkaç farklı okuması olduğundan bahsedilebilir. Öncelikle memur ve plastik kavramlarının birlikte kullanımı uyumludur. Memurda bir miktar yapaylık(plastik) hep vardır. Oysa plastik burada bıçağı işaret etmektedir. Bu da kesmeyeceği anlamına gelir. Onun vatandaşa tehdit oluşturacak bıçağı ancak plastik olabilir. Kaldı ki şiirde bu bıçakla pasta kesmiştir.
Diğer yandan ‘devlet baba’ ifadesi ile “Ne çok toplantı var” dizesi arasında kullanılan sahnede yaşananlar aslında görünürde olanla işleyiş arasındaki tezatlığı gözler önüne seriyor.
Bir karşılığı olması, anlattığı resmin canlı ve okurda hemen karşılık bulması açısından bu şiiri önemli gördüğümüzü belirtmek isteriz. Ancak dilde bir miktar daha çalışılmasını özellikle şiirde dekor kurma ve olay anlatımı açısından Edip Cansever’in ‘Sona Kalsa’ şiiri ile İlhan Berk’in ‘Bir Kıyı Kahvesinde’ şiirlerinden istifade edilmesini tavsiye ediyoruz.
Son olarak bir yanı ile hiciv bir yanı ile ironinin sınırlarında gezen bu şiiri başarılı bulduğumuzu belirtmek istiyoruz.
Halit Ayarcı
İZDİHAM