Halk Müziği Dinleyicisi Dijital Platformlardan Müzik Dinlemiyor
“Halk müziği dinleyicisi dijital platformlardan müzik dinlemiyor, halk müziğinin handikabı da bu”
İbrahim Yılmaz
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul Devlet Konservatuarı, Etnomüzikoloji ve Folklor Anabilim Dalı, Lisans IV öğrencisi Önder Önal’ın Unkapanı yapımcılarından İbrahim Yılmaz ile yaptığı söyleşide; müzik sektörünün dünü, bugünü ve yarını üzerine cevaplar aranıyor.
Önder Önal’ın İbrahim Yılmaz ile Söyleşisi
Hızla gelişen teknolojinin müziğe etkisi bir taraftan kayıt ve ses sitemlerinde görünür hale gelirken, diğer taraftan müziğin ve müzik sektörünün mekanını da yeni platformlara taşıyor. Hemen her sektörde gerçekleşen dijitalleşme müzik sektöründe yeni bir devri başlatmış durumda. Peki, halk müziği bu yeni süreçte neler yaşıyor? Dijital platformlara taşınan müzik, gerek müzik yapımcıları gerekse bu müziği dinleyen kitle bakımından ne ifade ediyor?
Tüm bu sorulara yanıt bulmak için Unkapanı Plakçılar Çarşısı’nın yolunu tuttuk ve halk müziği alanında sektörün en eski isimlerinden biri olan İber Prodüksiyon’un sahibi İbrahim Yılmaz ile kayıt teknolojileri, dijitalleşen Unkapanı, dijitalleşen halk müziği ve bu bağlamda dünden bugüne müzik sektörü üzerine konuştuk.
Müzik piyasasının dijital mecralara taşınması nasıl bir süreçti? Bu sürecin aktörleri kimler oldu? Neler yaşandı?
Eskiden dijitali üretme ve yayma işini meslek birliğimiz olan MÜYAP yürütüyordu. Meslek birliğinde firmalar arası dağıtım kriterleri ile ilgili ufak tefek çatışmalar yaşandı. Firmalar arası sorunlar yaşanınca firmalar, özellikle Doğan Grubu, meslek birliğinden çıkıp dijitalin üretimi ve dağıtımını kendi başına yapmaya başladı. Bu süreçte herkes MÜYAP’tan ayrıldı. Tabi bu dönemde Orchard ve Believe diye iki dijital platform, iki Amerikan firması geldi ülkeye. Bunlar gelince herkes bu firmalarla sözleşmeler yaptı. Böylece YouTube, Spotify gibi dijital mecralar üzerinden para kazanmaya başladılar.
Peki, nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu? Dijitalleşmenin iki büyük şirket eliyle idare edilir hale gelmesi nasıl sonuçlar doğurdu? Bu süreç Unkapanı’nı nasıl etkiledi?
Bu süreç MÜYAP üzerinden devam etseydi tek elden olduğu için çok daha mantıklı ve doğru olurdu. Ama ne oldu? Herkes dağıldı bir tarafa, kendine göre paylar aldı. Örneğin ben %30 ile sözleşme imzalıyorsam diğer büyük firmalar %15 ile anlaşmalar yaptılar. Yani dijital platformlar ufak firmaları ezdi, bunu da net söyleyeyim. Büyük balıklar küçük balıkları yediler. Bu Unkapanı’nı bitirdi mi? Tabii ki. Yani müzik sektörünü fiziksel anlamda bitirdi bence. Daha önce 200 bin, 300 bin sattığımız tirajlar olurken şu anda bin tane üretip satabiliyorsak ne mutlu bize. Şu anda fiziksel satış çok olmadığı için Türkiye’de müzik CD’lerini perakende satacak firma da kalmadı. Anadolu’daki firmaların hepsi iflas etti. Eskiden mesela, 80’li yıllarda, 90’lı yılların başında 116 tane dağıtım firması vardı. Yaklaşık bir milyon tane perakende dükkanları vardı bu firmaların. Şimdi üç dört tane dağıtımcı firma varsa vardır. Hepsi yok oldu.
Hangi firmalar bunlar?
D&R’lar var mesela. Doğan Grubu’nun elindeydi. Onu da Çalık Grubu’na sattılar. Şu anda bizim tarzımıza, Kürtçe ve halk müziğine hiç yer vermiyorlar raflarında.
Geçtiğimiz yıllarda Unkapanı Digital diye bir platform kuruldu. Bu platformun işlevi nedir?
O işleyen bir platform değil. Bir karşılığı yok. Unkapanı Digital dediğin üç dört tane küçük firmanın hazırladığı bir şey. Büyük firmaların hepsi, yani meslek birliğinin asıl üyeleri diyeyim, ya Believe ya da Orchard ile anlaşmalılar. Yani Unkapanı Digital aktif işleyen bir mecra değil. Mesela ben Orchard’a bağlıyım. Hemen hemen bütün firmalar da öyle. Ben Unkapanı Digital’i ilk kez, açıldığında duydum, ikinci kez de sizden duyuyorum.
Peki, bugün albüm yapmak isteyen biri sizinle nasıl irtibata geçiyor? Bu süreç nasıl işliyor?
Eskiden sanatçı gelirdi; eser bulma işi, stüdyo çalışması, klip çekimi vs. bütün işlemleri biz hazırlar yapardık. Şimdi müziği kendileri yapıp, stüdyo aşamalarından geçtikten sonra geliyorlar. Tabii artık şu an her şey dijital. Sanatçı bir firmaya bile ihtiyaç duymayıp, kendi YouTube kanalından yayınlıyor. Yani iş artık buraya doğru gidiyor.
“Yapımcı firmaların sonu geliyor.”
Sizin de söylediğiniz gibi artık sanatçılar bir firma ile çalışmaya ihtiyaç duymamaya başladılar. Stüdyo aşamasını da kayıt cihazlarını temin ederek ve home stüdyolar kurarak rahatlıkla halledebiliyorlar. Bu durumun müzik piyasasında özellikle yapım şirketleri ve sanatçılar açısından karşılığı nedir? Mesela sanatçı bu yolla kazanabiliyor mu?
Kazanan var tabii. Reynmen diye bir isim var mesela. Adam kendi kazanıyor. 300 milyon indirmesi var. Ama tabi bu amatör çalışmalar için geçerli değil. Çünkü kendi çalışmasını home stüdyosunda yapıyor ama diğer dijital platformlara giremedikleri için sadece YouTube’da yayınlayabiliyorlar. Reklam alamazsa YouTube para vermiyor, belli sayıda bir abonesi yoksa YouTube’a paralı üye olamıyor… Onun da sıkıntıları var yani. Ama sonuç itibariyle iş oraya gidiyor. Bana göre yapımcı firmaların sonu geliyor gibi. Tabii bunu repertuvarı geniş, büyük firmalar için söylemiyorum.
Neden? Repertuvarı geniş olan firmaların burada ne gibi bir avantajı var?
Mesela Kalan’ın (Kalan Müzik) bin tane eser işletmesi var. Bu da yaklaşık olarak 12 bin tane şarkı demektir. Sen şimdi bu eserleri yok edebilir misin? Edemezsin. Onun zaten şu anda dijitalden aldığı para aylık 100 bin dolar. Burada firmanın katalogunun genişliği ve işlerliği de önemli. Yani işlem yapması da önemli. Yapmışsındır geniş bir katalog, ama hiç dijital platformlarda kendini gösterememişindir. Satmayan bir şeyden, yani dijitalden inmeyen bir şeyden para kazanamazsınız. Bu arada fiziksel anlamda da bir kolaylıktır aslında bu. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü fiziksel olarak bir albümü basmaya kalksan, nerden baksan 50 bin lira maliyeti var. Bunun klibiydi, basımıydı, fabrikasıydı, kartonetiydi… 70-80 bin lira. Sattığın albüm sayısı: sıfır. Şimdi hiç albüm basmıyorsunuz, fiziksele girmiyorsunuz. Sadece dijitalde. Hiç masrafınız olmuyor. Dijitalde de patlarsa çok iyi paralar kazanıyorsunuz. Örnekleri var. Mesela dijital firmalar şu anda fizikselin en güzel olduğu dönemde bile kazanmadıkları parayı kazanıyorlar. Mesela aylık 200 bin dolar para kazananlar var. Eskiden ne satarsan sat 200 bin dolar kazanamazdın.
Dijitalleşme sürecinde büyük şirketlerin ayakta kalıp, küçük şirketlerin yok olacağını söylüyorsunuz. Peki, İber Prodüksiyon bu sürecin neresinde? İber de yok olmak gibi bir durumla karşı karşıya mı?
Altlarda… Çok net… Ya da ortalarda denebilir. Kaybolma ihtimali yok ama. Çünkü isminden dolayı köklü bir şirket İber.
İber Prodüksiyon çoğunlukla “halk müziği” alanında çalışma yapan sanatçılarla çalışıyor. Dolayısıyla siz belli bir kitleye hitap ediyorsunuz. Dijitalleşmenin hitap ettiğiniz kitlede karşılığı nedir? Bu kitle bahsini ettiğiniz dijital mecralardan dinliyor mu sizi?
Çok dinlemiyorlar işte. Bizim sıkıntımız da o.
Peki, bir müzik yapım şirketinin ayakta durması açısından çelişkili ve problemli bir durum değil mi bu?
Kesinlikle… Şimdi mesela rapçiler var. Açın dinleyin, küfrediyor eserde. Ama bakıyorsun 150 milyon, 200 milyon tıklanması var. Ben doğru iş yapıyorum, Pir Sultan’dan Karacaoğlan’dan Mahzuni Şerif türküsü koyuyorum, güzel okuyan sanatçı ile iyi iş yapıyorum ama benimki 20-25 bini geçmiyor. Yani ben şu anda o dijital platformdan çok fazla para kazanamıyorum. Çünkü benim yaptığım müziğin dinleyici kitlesi müziği dijital ortamdan dinlemiyor. Mesela ben hep derdim ki “Alevi müziği yapıyorum. Deyişlere yer veriyorum.” Türkiye’de de 15-16 milyon Alevi yaşıyor. Düşün yani, bunun bir milyonu bile dinlese yetecek aslında bize, ama dinlemiyor. halk müziğinin en büyük handikabı bu. İşte bu tamamen dijitalleşme ile alakalı. Mesela halk müziğinin patladığı bir dönem vardı 94-95 yıllarında, ben o dönem Musa Eroğlu’nun albümlerini 800 bin sattım. Kıvırcık Ali’nin albümünü bir milyon sattım o dönem.
Peki, bu handikabı görmenize rağmen albüm yaptığınız müzik tarzında bir değişikliğe gitmeyi neden düşünmediniz?
Bu soruyu hep soruyorlar bana. Neden pop yapmıyorsun, neden arabesk yapmıyorsun, diye. Doğru da diyorlar aslında. Bir dönem arabesk yaptım. Daha doğrusu arabesk ile halk müziği arası bir şeydi. 15 milyon sattım. Düşünebiliyor musunuz? Ama buna rağmen yapmak istemiyorum. Pop ya da rap ile ilgili işler geldiği zaman başkalarına yönlendiriyorum. Yani bir anlamda bu şirketin geleneğini de değiştirmek istemiyorum aslında. Tabii sıkıntılar böyle devam ederse pop da yaparsın, rap de yaparsın, öbürünü de yaparsın. Çünkü bir şekilde dijital ortamdan da bir getirisinin olması gerekiyor yaptığın işin.
Unkapanı plak, kaset, CD ve son olarak dijital platformları gördü. Siz de tam kasetten CD’ye geçişin olduğu yıllarda İber’i kurdunuz. Dijitalleşmeye geçişi konuştuk ama CD’ye geçişte de yeni bir süreç başlamıştı. Neler yaşandı o süreçte?
İlk olarak 94-95 yıllarında CD’ler basılmaya başlandı, 2003- 2004 yıllarında da patlama dönemini yaşadı. Ama tabii bizim şirketi kurduğumuz yıllarda kasetler hâlâ yoğunluktaydı. Kasetin tamamen ortadan kalkması çok eski değildir aslında. Yani, arabalarda kasetçalarların ortadan kalkmasıyla kasetler de tam olarak ortadan kalktı diyebiliriz. Bu da beş altı yıllık bir olay. Kaset de CD de sattım. Ama mesela kasetini 300 bin sattığım albümün CD’sini 18 bin sattım. Yine 2001 yılında Kıvırcık Ali’nin albümünün kaseti bir milyon sattı, CD’si 118 bin. Yani CD satışı kaset satışının %10’u gibiydi. Tabii şimdi CD çalarlar da gitti. Bana göre 2018 CD’nin bittiği yıldır.
Bugün yeniden plağa dönüşten bahsediliyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet bugün bir çok kişi plak yapıyor. Ama asıl satan plaklar, 70’li 80’li yılların plakları. Şu anda sen popüler yaptığın, yeni yaptığın bir plağı satamazsın. Öyle bir şey yok. Nostaljik plaklar satıyor. Mesela Zeki Müren ya da Muazzez Ersoy’un eski plakları. Tabii bunun dinleyicisi de inanın bana 5 bini geçmez. Ama iyi bir plak dinleyicisidir bu. Mesela Muazzez Ersoy bugün yeni yaptığı albüme plak yapsın, satamaz.
Peki değişen bu dönemler, müzik şirketlerinin yapısını, çalışma koşullarını, çalışan ekip sayısını, dolayısıyla işin mutfağını etkiledi mi? Bu anlamda neler değişti?
Tabii. Kesinlikle değiştirdi. Benim yanımda 97 yılında çalışan altı eleman vardı. Ama 2004-2005 yılında eleman sayısı üçe düştü. 2018’de ikiye düştü. Bu iki de belki bire düşecek, anlatabiliyor muyum? Tamamen dijitalleşince ne olacak? Bir eleman lazım olacak, o da muhasebeye bakacak. Bakın çarşıyı bir dolaşın, diğer yapım şirketlerinin de çoğu bu durumdadır. Çoğunun yanında çalışanı bile yoktur. Hatta bakın ben başka bir şey daha söyleyeyim, yapım şirketleri buradaki dükkanları da bırakacaklar ve işeri kendi evlerinde, dijital ortamda, bilgisayarlarından yapacaklar. Yapımcılık eve taşınacak.
“Meslek birlikleri olmasa bugün burada 200 firma varsa, en fazla 50 firma kalmış olacaktı. Bu firmalar meslek birliklerinin gelirleriyle ayaktalar.”
Unkapanı piyasasının ve müzik yapımcılarının bu durumu karşısında meslek birliklerinin koruma ve kollama amaçlı aldıkları önlemler ya da yürüttükleri faaliyetler var mı? Siz nasıl değerlendiriyorsunuz meslek birliklerinin faaliyetlerini?
Meslek birliklerinin varlığı aslında çok önemli. Onlar olmasa şu çarşıda gördüğünüz firmaların hiçbiri kalmazdı. Ben müzik yapımcısıyım ve MÜYAP’a bağlıyım. MÜYAP, umumi mahalde yani Türkiye’deki barlar, restoranlar, otellerde çalınan müzikler için topladıkları paraları üç ayda bir dağıtım kriterlerine göre üyelerine pay eder. Şimdi de bir yasa hazırlığı var. Umumi mahalden elde edilen geliri tamamen yasallaştıracak, netleştirecek bir adım bu. (İşletmelere) ruhsat verildiğinde alınacak müzik payı, yani bir tür müzik vergisi olacak bu yasadan sonra. Yıllardır uğraşılan bir şey bu. Bu yasallaştığında firmaların eli biraz daha güçlü olacak. Üreten adamların hepsi kazanacak. Ama tabii üretmezsen yine kaybolacaksın. Bunun yanında beste sahibi ve söz yazarlarının bir meslek birliği var, MESAM. Yine bu birlikle beraber hareket eden MÜYOR var, Müzik Yorumcuları Birliği. Bu birliklerin tamamı kendi üyelerinin menfaatlerini önemli ölçüde koruyorlar. Meslek birlikleri olmasa bugün burada 200 firma varsa, en fazla 50 firma kalmış olacaktı. Bu firmalar meslek birliklerinin gelirleriyle ayaktalar.
“Diyelim ki bestesi ve sözleri sana ait bir eser var, adam bunu alıyor bağlamasıyla evinde bir video kayıt yapıp internette paylaşıyor. Sen hiçbir hak kazanamıyorsun. Şimdi bu korsan değil mi?”
Müzik yapımcıları ve bestecilerinden söz ederken “korsan” üretimden söz etmemek olmaz. Korsan üretim hemen her dönem gündemde olan bir sorun. Bugün durum nedir? Korsan ve telif hakları konusunda ne kadar mesafe kat edildi?
Korsan bugün de hâlâ çok fazla. Dijital ortamda da devam ediyor. Eskiden korsan dediğimiz şey, albümün korsan kasetini, CD’sini yapmaktı. Şimdi farklı bir durum var. Diyelim ki bestesi ve sözleri sana ait bir eser var, adam bunu alıyor bağlamasıyla evinde bir video kayıt yapıp internette paylaşıyor. Sen hiçbir hak kazanamıyorsun. Şimdi bu korsan değil mi? Bugünün korsanı da bu işte. Sen hiçbir hak isteyemiyorsun. İsteyebilmen için bunu dava etmen lazım. Adam seninle muhatap bile değil. Bununla ilgili yasalar var mı? Var tabii. Ama uygulanmıyor. Bunu engellemeniz zor. Ben mesela engellemeye çalışıyorum ama hangi biriyle baş edeceksin? Birini dava et, ikincisi çıkıyor, derken üç, beş, yüz… Yüz taneyi birden dava etmek demek masraf demek. Karşılığında da bir şey alamıyorsun ki. Karşı tarafın adresi bile belli değil. İşte az önce bahsettiğim umumi mahal ile ilgili yasa meclisten geçerse bunların hepsi temizlenecektir.
Bizde telif konusu belli ki güncelliğini koruyarak sorun olmaya devam ediyor. Bu konuda hep Avrupa örnek verilir. Oradaki işleyiş hakkında bilginiz var mı?
Avrupa’da “izin istemek” diye bir kültür var. Oradaki kafe ve barlarda görmüştüm. İçinde geniş de bir repertuvar olan müzik kutuları var mesela. Çalmayı istediğin parçayı seçip para atıyorsun. Telif veriyorsun yani. Yine Gema diye bir kuruluş var Avrupa’da. En son gördüğüm raporlara göre Almanya için yıllık topladığı telif 1 milyar 350 milyon avro. MÜYAP’ın açıkladığı rakamlar bunlar. Yine Yunanistan’ın mesela bir yılda topladığı telif 180 bin avro. Bizde MÜYAP’ın yıllık topladığı telif 25 milyon dolar. Bu rakamları ülkelerin nüfuslarına oranladığınızda ne kadar kayıp olduğu, aradaki farkın ne olduğu ortaya çıkıyor.
“Özellikle 93’ten sonra büyük bir yükseliş yaşadı halk müziği. Başkası ne der bilmem ama bana göre bunun en büyük sebebi Sivas Olayları’dır.”
Az önce söz arasında 90’lar için “Halk müziğinin patlama yaptığı yıllar” dediniz. Bu yükseliş diğer türleri, örneğin arabeski bastıran bir yükseliş miydi? Nedeni neydi halk müziğindeki bu yükselişin?
Tabii. Arabeski de bastıran bir yükseliş oldu. Arabesk ve pop hep dinlenir ama. Belli dönemlerde çok daha yükselişe geçer belki ama hep dinlenir. Halk müziği öyle değildi. 80’lerde büyük bir durgunluk dönemi vardı halk müziğinde. Bunda tabii cuntanın da büyük bir sorumluluğu var. Halk müziğine bakın, hep ulu ozanların sözleri var. Hep devleti rahatsız eden sözler. İnsanlar tedirgindi 80’li yıllarda. 90’larda, özellikle 93’ten sonra büyük bir yükseliş yaşadı halk müziği. Başkası ne der bilmem ama bana göre bunun en büyük sebebi Sivas Olayları’dır. Bu dönem her yapılan halk müziği albümü satmaya başladı. Arif Sağ, Musa Eroğlu ile başladı, 2005’e kadar sürdü bu patlama. Halk müziği sanatçıları bu dönemde çoğaldı. Türkü barlar bu dönemde patladı. Düşünün 80’li yıllarda neredeyse halk müziği sanatçısı yoktu. Biz o dönem türkü bilen adama kaset yapıyorduk ve 10 bin 20 bin tane satıyorduk. Şu anda nereden baksanız 10 bin tane halk müziği sanatçısı var. Özellikle türkü barların açılmasından sonra çoğaldı bu sanatçılar.
Halk müziği bugün nasıl bir süreçten geçiyor?
Şu anda yeniden geriye doğru düşmüş durumda. Ama türkü bitmeyecek. Türkü bitmez. Türk Sanat Müziği gibidir Türk Halk Müziği. Türkiye’de bitme ihtimali yoktur. Bir duraklama dönemi yaşarlar sadece. Halk müziğinde bugün en büyük sorun, bir kirliliğin olması. Kirlilik çok var. Çok yoğun sanatçı var. Türküyü düzenleme mantıkları doğru değil. Herkes bir şekilde düzenleme yapıp atıyor. Şimdi açın, bir tane eser ismi yazın YouTube’a, yüz tane sanatçı aynı eseri okumuş. Böyle bir mantık eskiden yoktu. Bir türküyü en çok iki kişi okurdu. Tüketim o kadar fazla ki, üretim yok. Kimse üretmiyor şu anda. Bağlama çalan, gitar çalan herkes türkü okuyor. Sesinin güzelliğine kötülüğüne bakmıyor. Her evde bir tane sanatçı var. Ancak bunlar da elenecek diyorum ben, ki elenir de.
“Hücum kayıt soundu yükselişe geçecek!”
Nasıl elenecek?
Şimdi herkes bir sound tutturma gayretinde. Kalan bunu yaptı mesela. Kendi soundunu oluşturdu. Dinleyici bu sounda bakıyor. Bakın mesela artık 70’li, 80’li yıllardaki gibi hücum kayda dönenler var. Bu artacak da. Hücum kaydın oluşturduğu sound yükselişe geçecek bu kez. Bunu işte home stüdyonda yapamazsın. Çünkü burada sadece kayıt teknolojinin olması yetmez, akustiğin de çok önemli. O akustiği evde sağlayamazsın. Hücum kayıt çoğalınca ne olacak? İyi müzisyen, iyi çalan, iyi okuyan diğerlerinden, amatör olanlardan ayrılacak. Amatör olan elenecek yani.
Peki, Halk Müziğinde yeniden bir yükseliş söz konusu olur mu?
Bu durgunluk bu haliyle devam etmez. Yeniden patlar. Bundan iki yıl önceki dizilere bakın, pek halk müziği yoktur içerisinde. Gençlik dizileri ağırlıktadır ve hep pop müzik ön plandadır. Şu anda en çok izlenen dizilere bakın, bütün diziler rap, rock ve halk müziği ile gidiyorlar. Halk müziği yeniden oturacak. Doğru okuyanlar, üretim yapanlar kalacak. Yani söz yazan, beste yapan, o kültürü kendine eş değer tutan insanların hepsi kalacak. Öbürleri, yani yorumcu gidecek.
Önder Önal, Müzik Yazıları Portalı
İZDİHAM