12 Haziran 2017

Hamuş Melike, Vedaları Severim

ile izdiham

 

“Yerler buz tuttuğunda ellerin ceplerinde yürüme, düşersin. “ demişti annem ben küçükken. Ben büyüdükçe, buz tutan çok daha fazla şeyin olduğunu öğrendim. Bugün buzları kırmaktan geliyorum ben, yani Leyla.

Çiçek kokusu geliyor burnuma, baharım gelmiş hoş gelmiş. Kuşlar toplanmış hep beraber bahar türküleri söylüyorlar. Deniz kenarına mangal yapmaya gelenler var. Çocuklar neşeyle koşup oynuyor. Sonra iyice yaklaşıyorum ait olduğum o maviliğe. Deniz. Ucu bucağı olmayan deniz. Serin bir rüzgarını yolluyor yüzüme, gülümsüyorum hoş buldum.. Dağılan saçlarımı topluyorum. Gülümseyip diz çöküyorum kayalıklara, güneş sağımdan göz kırpıyor bana. Çocuk sesleri arkamda kaldı, çiçek kokuları da. Ben varım şimdi, bir de karşımda o: deniz.

“Yine yalnız geldim. Çantamda yalnızca bir kitap var bir de aylık akbilim. Sana kitap okumamı ister misin? Yoksa yine bakışalım mı sessizce. Sen içimi oku ben konuşmadan. Yara almaktan geliyorum, ben yani Leyla. Bugün saklayamadım ellerimi, çıkardım gösterdim yumrukları. Sonra kalktım ve sana geldim. Kuzey kutbu içimde, ellerim üşüyor ama hiçbir ateş ısıtamıyor beni. Eskimo olup çıktım hayatımdan. Çıkınca biraz silkelenip kendime baktım. Dışarıdan pek bir çelimsiz gözüktüm kendime. İyi ki giyiyorum dedim kalın kazakları. İyi ki kazaklar var.”

“Bence de.” dedi bir ses, ürktüm. Arkamdan gelen sese döndüm. Kayalıkların üstünde elinde bir sigara, denize bakan bir adam. Gölgesi düşüyordu üstüme. Benim olduğum tarafa bakmıyordu, yanlış duydum herhalde deyip toparlandım. Dizlerimi göğsüme yasladım, ellerimi bacaklarıma sımsıkı doladım ve sustum. Gitsin diye bekledim. Ama gölge hareket etmedi. Benim de yüreğim dile geldi. Onu dinledikçe gözyaşlarım akıp denize karıştı. Gözlerimi silerken bir el bana peçete uzattı. Gölge yanımdaydı, teşekkür edip aldım. Oturabilir miyim dedi, tabi dedim.

Gözyaşı bezlerim paydos edince gölgeye baktım. Sağımda oturuyor ama yüzü yine sadece denize dönük. Denizle aramıza girmişti sanki, kıskandım onları. Ne konuşuyorsunuz, dedim. Gülümsedi yüzünü bana çevirdi, “Derin mevzular” dedi. Aklımsa gülümsemesine takılı kalmıştı. Ne de içten, samimi bir gülüştü o. Islak gözlerini saklayamamıştı gülümserken, içim acımıştı. O güzel gülüşün altındaki derin kedere hapsolmuştu sanki. Oturup onun için de ağlayabilirdim.

Fısıltı halinde: “Vedaları severim, ya öylece gitseler ne yaparım?” dediğinde derin mevzusu su üstüne çıkmıştı. Öylece durdum. Vedalar dedim, sevilmez mi hiç?

 

 

 

Hamuş Melike

İZDİHAM