-Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır.
-Eskiler’in edebinden, kendini geri çekme arzusundan ne kadar uzağız.
-Onca beklememe karşın, döndü mü peki?
-Zangır zangır bir tren geçerdi ya, damarlarımızdan; yalnızlık, onun dönmeyeceğini bilmekti.
-Arada bir sesini duyuyor ve şehrin içinde bir yerlerde olduğunu biliyorum ama, çoktan beri yüzünü göremiyordum onun.
-İnsana kendi yaşamı bile büyük geliyor kimi zaman…
-Yalnızlık asasıdır Musa’nın, Nuh’un gemisidir, İsa’nın çarmıhı, Muhammed’in devesi. Teraziden havalanıp Bakkal Hüsnü’nün omuzlarına konan sineğin kanadıdır. Sinek için, elimdir benim, ayağımdır. Tenimdeki ürpertidir ansızın. Ansızın bana bakışınızdır. Yalnızlık, sizin size yokuşunuzdur.
-Böylece, aslında hiçbir zaman hiçbir yere gidilmiyor da..
-Acaba hiçbir şey anlatmamış olmak mümkün müdür? diye soruyorum kendime. Doğrusu, hiçbir şey anlatmamış olmayı çok isterdim. Her şeyi ancak o zaman anlatmış olurdum çünkü.
-Aşk da ölür ama öldüğünü kabul etmez. Ondandır ki; insanlar, ölmüş aşklarını sırtında taşırlar, aşk hamalı olurlar.
-Hiç kuşkusuz, dünya ölülerle ağırdır; ve yeryüzü onlarla kalabalık.
-Hiçbir zaman seninle evleneceğim.
-Teknik devrimin insana armağan ettiği bir esrime biçimidir hız.
-Bir kent terk edilirken sigara içilir sayın yolcular.
-Gerçek fazlasıyla hissedildiğinde, insana her vakit gerçek değilmiş gibi gelir.
-Belki başka bir Hasan Ali vardır da ben onun gölgesiyimdir.
İZDİHAM