15 Nisan 2016

Hatice Büşra Benli, Ne Siz Kalbinize Otağ Kurdunuz Ne de Biz Bey Kızı Olabildik!

ile izdiham

Sevgili okur birazdan okuyacağınız metin daha önce birincisini kaleme aldığım “Bir oba beyi kızı olarak bir yiğit Alp’e sevdalanmak konulu” yazının devamı olarak kaleme alınmıştır.

Hatırlamayan ya da hatırlamak isteyenler için;

Oba bu sabah da derin sessizliği ile boğuşuyordu. Günkız’ın yari Yiğit Alp dahil cenge giden hiçbir alpten haber alınamamıştı. Bir alpin değil dirisi ölüsü dahi obaya gelse sevinecek kadar korkmuşlardı. Hatunların başında kalan birkaç ihtiyar da sözüm ona cesur görünmeye çalışıyor fakat olası bir Haçlı saldırısı endişesi ile günlerdir uyuyamıyordu.

Alpler cenge gideli neredeyse iki ay olacaktı. Bu süre Günkız’ın, Yiğit Alp’in yollarını gözlerken üzüntüden hastalanması için kâfiydi. Onun ne yaşadığını ne de öldüğünü biliyordu. Şimdi olsa her gün saatlerce Google’da şehit listelerinde sevdiğinin ismini aratırdı. (ControlF- yaşıyor çok şükür) Günkız tüm gün hasta yatıyor geceleri birden kendini topluyor koşarak obanın berisindeki sazlığa gidiyor bıkıp usanmadan her gece tek tek gökyüzündeki tüm yıldızları izliyordu. Biliyordu, Yiğit Alp şayet şehit olmadı ise muhakkak gözü bu yıldızlardan birine takılmıştı. Günkız’ın her gece hasta yatağından kalkıp sazlığa kadar gelmesine derman olan Yiğit Alp’le aynı yıldızı seyrediyor olduğu ihtimaliydi. Halbuki yıldızları seyredecek yaşı çoktan geçmişti ama insan severken yaşını dahi hatırlamıyordu.

Yiğitler yüzlerce Haçlıyla mücadele etmiş, en azından göç zamanına kadar obalarının rahat edeceği sükuneti sağlamıştı. Bu kanlı muharebede onlarca şehit verilmiş kimileri ise yaralanmış ama yaraları iyileşmeden başka bir cenge atılmıştı. Onlar öyle yiğitlerdi ki bugün Şırnak’ta, Mardin’de, Diyarbakır’da terörle mücadele operasyonlarına katılan parmağını kaybettiğini dahi fark etmeden çatışmaya devam eden yürekli evlatlarını görseler 2016’lı yıllara kadar yaşamayı dilerlerdi. Günkız’ın yâri Yiğit Alp yaralanmıştı öyle ki bu halde obaya sağ salim varması ancak bir mucize olurdu. Sırtına ve omzuna aldığı kılıç darbeleri onu ne ayakta tutuyor ne de uyutuyordu. Yiğit Alp Günkız’ın bu haline dayanamayacağına, kederinden hastalanacağına inanıyordu. Şehit bir Alp’in yâri olmak Günkız’a onur verecekti buna dayanmak daha zor değildi. Diğer alplerle vedalaştı, ve onlardan obaya döndüklerinde Günkız’a, Yiğit Alp’in şehit olduğunu ve şehit olduğu topraklara gömüldüğünü söylemelerini istedi. Alplerin büyük çoğunluğu buna karşı çıktı obaya dönerse bir iki aya iyileşeceğini bu halde onu ölüme terk etmiş olacaklarını söylediler ne kadar dil döktülerse de Yiğit Alp ikna olmadı. Atını kuzeye sürdü ve yoluna devam etti.

Yiğitlerin obaya döndüğü haberi tez vakte her çadıra yayıldı. Anneler, kızlar, çocuklar herkes yollarını gözlediği yiğidine kavuşmuştu. Şehit yakınları ağlamaktan hayâ ediyor gururla sancağa yönelmiş başları ile sessizce dua ediyorlardı. Herkes mutluydu Günkız müstesna. O yiğidini gönderdiği ilk cenkte kaybetmişti. Koşarak sazlığa gitti orada saatlerce aynı yıldızı izledi. O günden sonra Günkız ne ağzına bir lokma ekmek ne de bir kelam alır oldu. Yiğit Alp’in şahadet haberinden sonra kimseyle konuşmadı bir kısım oba halkı dilinin tutulduğunu konuşuyor kimi üzüntüden bilerek konuşmadığını iddia ediyordu. Gerçek olan bir şey vardı ki insan sevdiğini kaybettiğinde ne konuşacak ne de yazacak tek kelam bulamıyordu. Günkız günden güne eridi kederden iğne ipliğe döndü. O, Yiğit Alp’in obaya döneceğine inanıyordu. Şimdi içten içe Yiğit Alp’e kızmaktan kendini alamıyordu ama biliyordu ne dese ne yapsa nafile.

Aradan aylar geçti, Günkız’ın sıhhati günden güne kötüye gidiyordu. Obanın hekimbaşı Günkız’ın ağlamakla inlemekle tükettiği ömrünün sonlarına yaklaştıklarını babası Abdurrahman Şah’a haber verdi. Tüm oba eli kolu bağlı günlerce Günkız’a dua etti. Biçare sadece yatağında nefes alan bir iskelete dönmüştü. Nice zaman sonra Günkız’a olanları duyan Yiğit Alp yaptığı hatanın farkına varmış bir vaziyette obaya döndü. Günkız’ı görmek için şifa çadırına koşarken ahali onu ayıplıyor “yazıklar olsun, kız senin yüzünden ne hallere düştü neden yalan söyledin, acımasız!” şeklinde sözlerle onu amiyane tabirle yerin dibine sokuyorlardı. Yiğit Alp dönmüştü dönmesine ama Günkız kederinden ölüm döşeğinde çırpınırken bunun hiçbir önemi yoktu. Yürekli bir alp olmak ne pahasına olursa olsun sevdiğine yalan söylememeyi gerektirirdi. Yiğit Alp kılıç talimi bildiği kadar bunları öğrense ne omuzu ne gönlü yaralanm7ayacaktı. Günkız’ın da Yiğit Alp’in de kaderi herkes gibi Allah’ın elindeydi.

Sonra ne mi oldu? Devamını yazmaya gönlüm el vermiyor ama binlerce yıl önceden bugüne değişmeyen şeyler var belki bilmek isteriniz. İnsan hakkıyla üzülünce ne geçiyor ne unutuluyor. Bir de gözyaşı en çok yanaklarınızı yakıyor.

Hatice Büşra Benli

İZDİHAM