Annesi öksüz olanların işi daha zor, acıları da bir o kadar şaşkındır.
O halde soruyorum size dostlar, annesini iki yaşında kaybeden bir annenin, bir gün kenidisinin de aynı istasyondan geçeceğini düşünen çocuğu neylesin ?
Neyleyim ben anne, örteyim mi tüm bencillikleri üstüme kalın kalın, yüzündeki her çizgide, ellerindeki her buruşukta avaz avaz inleyen hasreti görmezden gelerek ?
Peki ya o sahneyi gözümde her canlandırdığımda iki büklüm oluşlarım, selayı okuduktan sonra senin ismini haykıracak olan imama, kapının önüne yığılacak onca ayakkabıya, yüksek sesle ağıt yakmayı marifet bilen, acıları ses seviyesiyle ölçen, benimse sessizce ağlamalarımı hafife alacak olan kadınlara şimdiden düşman kesilmelerim ? Ya da bir kere olsun doya doya ağız dolusu “Ben seni çok özledim anne.”diyemeyişlerim, Ne zaman söylemeye kalkışsam boğazımda kalan hecelerim, dondurucudan çıkmış gibi kesilen ses tellerim ve her defasında telaşla “Hasta mı oldun kızım sen”diye sorduğunda söylediğim yalanlar, ya onlar ? Hasta değildim anne, affet beni. Her defasında yalan söyledim sana ama emin ol kötü bir niyetim yoktu. Ben hasta değilim anne. Az önce olmadığım gibi, yüzlerce kez önce de değildim.
Neyleyim ben dostlar, sevinmeli miyim yoksa öksüz bir annenin annesine kavuşacağının hayalini kuraraktan?
Bu öyle kolay değil dostlar, bunu yapmam insanlık tarihinin en büyük zaferi olacak bilin. Ama sanırım kural bu: Birimizin öksüzlüğünün bittiği yerde öbürümüzünki başlayacak.
Hem O “az zamanda çok sigara içenlerin de Rabbiyse” öksüz bir annenin öksüz kalacak olan yavrusunun da Rabbi’dir. O yüzden sana kızmıyorum anne. Sen git anne. Git, her ne kadar dünya üzerinde fay hatlarının dağılışını gösteren haritalar yalancı duruma düşecek olsa da ne zaman kafamı yerden kaldırsam bana acıyarak bakan kadınların iki yüzlü bakışlarına ve beni bağırlarına basıp başımı okşayacak olan gösterişli ellerine maruz kalacak olsam da…git… Ve belirtmem gerekir ki: Hiçbir bakış anneninki kadar dürüst, hiçbir el de onunki kadar mütevazi ve gerçek değildir.
Ama sen git anne, giderken tüm yarım kalmış yanlarını, annen tarafından adam akıllı okşanmamış saçlarını, hastalandığında kimseciklere yapmadığın buruk nazlarını da yanında götür. Annen iyi okşasın saçlarını hani şu anne eli görmemişlikten ağaran güzelim saçlarını ve doldursun tüm yarım kalmış yanlarını. Acısını çıkar bunca yarım kalan yılın, tamam mı anneciğim ?
Sizin de öksüz bir anneniz olsaydı, her şeyden üstün tuttuğunuz, bir an olsun yokluğunu düşündüğünüzde içinizi bir cihan harbinin ortasında bulmuşluğunuz, onun öksüzlüğune mi yoksa kendinizin öksüz kalacağına mı yanmaya şaşırmışlığınız olur muydu a dostlar ? Şimdi siz söyleyin hangi bir dilde karşılık bulur annesi öksüz olan bir çocuğun şaşkınlığı ?
Bir hüznün ağırlığı kelimelerle tartılamaz, bu böyle biline. Ve koca bir hüznün payına düşenin kocaman bir sessizlikten başkası olmadığını da en iyi sen bilirsin anne. O halde gömülüyorum ben de sessizliğime ta ki kelimeler hüznümü taşıyacak olgunluğa erişinceye, acılar şaşkınlığıma derman buluncaya kadar. Ta ki yeryüzündeki tüm mürekkepler kuruyuncaya kadar. Sustum.
Havle Kaya
İZDİHAM