2000-2001 Eğitim Öğretim yılı. Matematik öğretmenim, Özlem hocam, nöbetçi öğretmen olduğu bir gün tam içeri girerken durdurdu beni. “Havva, hafta sonu kursa gel” dedi. Hocam gelemem dedim. O, gözlerimdeki bilinmeyen denklem olan yoksulluğun problemini çözmüştü; akrabalarım ve komşularım çözememişken. Sonuçta matematik öğretmeniydi ama hiçbir kitapta da yokluk problemleri çıkmamıştır ki karşısına, yine de o bilmişti. Belli etmek yakışmadı bana diye düşündüm çok kez çünkü annem söylemezdi kimseye yokluğu, söyletmezdi de bize. Yeni öğretmendi; taze, güzel, sardunya gibi. Evet; sardunya gibi arsız bir şekilde çoğaltıyordu bilgiyi bende.
“Havva, gel’ dedi bana. Ama hocam dedim, olmaz gelemem dedim. Gözlerime baktı, gözlerimin taaa içine. On iki yaşında bir kızdım, çocuktum ama belli etmemeliydim yokluğu, annemden öğrenmiştim saklamayı ve saklanmayı. Her problemi çözmeyi annemden öğrendim bu hayatta. Yokluk zor bir soru yalnız. Karmaşık bir problem derdi annem. Onu gel de küçücük yüreğime anlat be anne. Hele ki arkadaşlarınızın renkli renkli tükenmez kalemlerinin olduğu zamanlar, zor zamanlardı benim için. Çok zordu mavi tükenmez kalemle başlıkları yazmak.
Konuyu dağıtarak anlatıyorum, bu konuyu ne zaman açsam ben de dağıldığımdan. Hocam beni çağırdı o kursa. Çok utandım, çok sıkıldım. Oysa güleçtim, mutluydum, şen şakraktım, nasıl anladı bilmiyorum. Sarıldım ona, sımsıkı sarıldım, ağlayarak sarıldım. Anneme, babama nasıl sarıldıysam öyle. Tutunarak sarıldım ona. Üç beş kuruşluk kursa, üç beş kuruş para veremeyecek Havva, üç beş kuruş talep etmeyen öğretmeni sayesinde katılmıştı. Çok ders verdi bana (insanlık dersi).
Havva, otuz yaşında, her ayın on beşinde yatan bir maaşı var artık. Matematiği; on iki yaşındayken, gözlerine bakan bir öğreten ve öğretmen sayesinde çok sevdi. Yazdıklarımın hepsi ona, günün kutlu olsun Özlem hocam. Bu yazım sana en büyük hediyemdir.
Havva Akçay
İZDİHAM