Kimsenin sesi duyulmazken o ikisini tenime kazıdım.
Biri, akşam inerken bir ağacın yemişli dalı gibi sarktı içime
Diğeri söz büyücüsü, tanrıların katibi ve yeryüzünün tek keyifli acısı
Kanıt arıyordum hayatı yaşadığıma. Ben sessizliği konuşuyordum.
Biri sessizliğe üşümeyi öğretiyordu
Diğeri aynaya bakmaya zorluyordu onu.
Bütün ölülerimi o şehre gömdüğümde
Gün yüzünü düşürene kadar parmaklarımı sevdi ve
Acıyan göğsümü ovdu biri. Onun gözlerinde kırbaç yoktu.
Diğeri çıplaktı ve göğsüne tırnak izleri açmamı istiyordu.
Sevişmeden ve ölmeden önce şiir söylenmeliydi.
Diğeriyle hep şiir söylemek zorunda kalıyorduk.
Çok zaman olmuş söküklerim birikmişti.
Biri söküklerimi dikti karanlıkta. Parmağındaki kanı öptü.
Makas ve iğne izlerini gördü diğeri. Üstümdeki çalıları topladı ve
Yasemin öpüşlü bahar oldu, içime yürüdü.
Birinin başka kadınları olmasını istemedim hiç. Ben vardım.
Dünden kalan ve yarın mümkün olandım: İpek ve fener.
Diğerinin yatağı kalabalık. Kırık kapısında yel sesi.
Ç zamanların tenimde inlemesi ve nefis bir günah!
Birinin yokluğu çürük bir dişin zonklaması gibi her an beynimde
Tenin bir daha tuz kokmaması diğeri.
Hayriye Ersöz
İZDİHAM