Ölümünden yıllar sonra eserleri yeniden keşfedilen şair Jeffrey Aspern’in sırlarını çözmeye kendini adamış Amerikalı edebiyat eleştirmeni, onun izlerini, Venedik’e kadar sürmüştür. Şairin bir zamanlar aşık olduğu Juliana Bordereau, yeğeniyle birlikte bu şehirde yaşamaktadır. Aspern’in hayatının, yaşayan tek tanığıyla konuşmak ve şairin ona yazdığı mektupları elde etmek için eleştirmenin yapamayacağı şey yoktur. Ama daha önceki denemelerinden de öğrendiği kadarıyla uzun süredir inzivada olan Juliana Bordereau’ya normal yollardan ulaşmak mümkün değildir. Tek şansı para sıkıntısı çeken iki kadının yaşadığı eve kiracı olarak yerleşebilmek ve niyetini açıklamadan önce onların güvenini kazanmaktır.
Nitekim yaşlı kadın, yıllardır kendisiyle birlikte yaşayan ve dışardaki hayat hakkında hiçbir şey bilmeyen yeğenine, kendisi öldükten sonra geçinmesi için para bırakmak amacıyla, Amerikalı eleştirmenin çok yüksek bir kira karşılığında eve yerleşmesine izin verir. Ama Jeffrey Aspern’in hayatının gizleri, eleştirmenin henüz çok uzağındadır. Yaşlı kadın ve yeğeni, evin kendilerine ait odalarından çıkmamakta, kiracılarıyla hiç iletişim kurmamaktadır. Eleştirmenimiz ise kapalı kapılar ardında ne tür sırlar olabileceği üzerine kafa patlatmakta, ev sahibesine ulaşma yollarını düşünürken onların karakterleri üzerine de yorumlar yapmaktadır. Bu sırada Venedik’te geçireceği zaman hızla tükenmektedir. Eleştirmen amacına ulaşmak için Bayan Bordereau’nun orta yaşı geçmiş, hiç evlenmemiş ve oldukça saf görünen yeğenini kendi tarafına çekerek, teyzesinin ölmeden önce mektupları yok etmesine engel olmasını sağlamaya ve mektupları onun yardımıyla elde etmeye çalışır ama işler pek de umduğu gibi gitmez.
Aspern’in Mektupları; eleştirmenin aradığı mektuplar gerçekten var mıdır? Juliana Bordereau, eleştirmenin amacını anlamış ve yeğeninin geleceğini garanti altına almak için mektupları mı kullanmaktadır? Yeğen Tina üzerindeki etkisi eleştirmenin işine yarayacak mıdır? Eleştirmen mektuplara ulaşmak için ne kadar ileriye gidebilir? Juliana, odasında şair Aspern’e ait başka gizler de saklamakta mıdır? gibi romanın sonunda bile şüphe uyandırmaya devam edecek sorularla başbaşa bırakıyor okuyucuyu.
Daha önce okuduğum Yürek Burgusu’nda olduğu gibi Aspern’in Mektupları’nda da Henry James hikâyeyi, birinci tekil anlatıcının iç konuşmalarıyla aktarıyor. Ama anlatıcının düşüncelerine bu kadar yakın olmamız ondan çok emin olacağımız anlamına gelmiyor çünkü Henry James’in karakterleri okuyucu üzerinde tam tersi bir etki yaratıyor. Yürek Burgusu’nda kendi kendinizden korkmanıza neden olan yazar, Aspern’in Mektuplarında şüphenin, belirsizliğin sınırlarına sürüklüyor, hırsın, insanı götürebileceği uç noktalara işaret ederken, ahlaki değer yargılarının kırılgan yapısını ortaya çıkarıyor.
Edebiyata kendi tarzıyla damgasını vuran Henry James’in günümüz okuyucusuna biraz farklı gelecek bir anlatımı olduğunu söylemek gerek. Aksiyon yerine karakterin zihnini okuduğumuz, sırrını hala çözemediğim bir biçimde yavaş yavaş ele geçiren, okuyucuyu kendi içine döndüren, onun üzerinde hikâyeden bağımsız etki yaratan romanlar bunlar. Okudukça “bunu nasıl yapıyor?” sorusunu sürekli gündemde tutan, aramızdaki çağ farkına rağmen psikolojimizle oynamayı başarabilen müthiş bir yazar.
Henry James, Aspern’in Mektupları
İzdiham