İndiriyorum tüm silahlarımı, kabuk bağlamış yanlarımdan kopardım kanatlarımı. Vazgeçemeyişlerinizin üzerine sıktığınız acizliklerinizden kurtuluyorum. Bekleyebilmenin asilliğinden, geri dönüşlerin bencilliğinden sıyrılıyorum. Bavulum yok! Yarım kalışlara ait değilim. Yerinde bırakışların tacını takıyorum. Alelacele de almadım bir şeyleri yanıma. Sıkıştırmadım üç beş anıyı saçlarıma. Düşmesin diye kanatmadım avuçlarımı. Dahil olduğun her yanımı bırakıyorum… Kuş gibi, uçurtma gibi, yalın ayak gibi değil… Çiçeklerin okyanusları aşan özgürlüğü gibi gidiyorum. Kaçarak, koşarak gidiyorum… Hayal kurar gibi değil. Gidiyorum toprakla öpüşmeye…
***
Çoğu zaman bir şeylere inanmak rahatlatır içimizi… Hepimiz inandıklarımızın en doğrusu olduğuna inanırız, oraya saplanırız. Ötekileri burada tanımaya başlıyoruz belki de. Veya zihnimizde onlara bir yer açıyoruz. Oysa hepimiz aynı şekilde hissederiz yalnızlığın sancısını mesela… Farklı kelimelerle anlatırız evet, ama derinlemesine bakınca da görünmez mi benzerliklerimiz? Daha az kelimelere, daha çok bakmaklara ihtiyacımız var gibi…
***
Müziğini her zaman yanında taşı! “Müziğin seni ne zaman dansa kaldıracağı belli olmaz” diye bir cümle okumuştum. Ve fakat dans etmek için hayatı veya bir başkasını beklememeli insan… Sen içinden geldiği gibi şarkılarını söyle. Kısma sesini, bağıra çağıra söyle. Bir elinle tut diğer elinden. Kendi hikâyenin sahnesinde kaldır kendini dansa. Seyircileri umursama. Hikâye senin, hikâye sensin…
***
Kendine sağır olmadan duymaklar gerek hikâyelere. Nice isimler takılır yakana ömrünce ve fakat göğsüne bastırıp nefesinle ismini okuduğun pek azdır. Nefesimi taşır “hikaye avcısı” ismi… Hiç halimiz yok şimdilerde durup birbirimizi duymaya, ne yazık! Duyabilmenin mümkünlüğünü görmek rahatlatmaz her daim. Duyulma isteğin kabarır da kabarır. Beşer olmanın fıtratı bu, fakat avaz avaz sessizliklere belenir arkandan tüm çığlıkların… Söyleyeceklerinin sesi kısılır, ritimlerinin başına nîm’ler eklenir… Kucakla bu yanlarını… Arın, sadeleş, durul… Herkes anlatır esasen çığlıklarını, bakmakları azat edip görmelere odaklan sen. Ayakların basarken yeryüzüne korkma diyemem fakat mutlaka bulutların üzerinde hayallerin de eşlik etsin gerçekliğine. Ne hayal kurmaktan vazgeç ne de yerçekiminin gerçekliğinden. Kendini görüp duyabilmenin en kestirme hali başka hikâyeleri görmezden gelmemek! Eteğindeki tohumların fidelerinden ibaret zaten karşında duyup görebildiklerin…
İZDİHAM