ikindi yağmurlarını en çok ben severim
toprak kokusu karışınca işçilerin telaşına
ferahlamışken tarlasını allah’a emanet eden babanın yüreği
denizler artık hazırdır kıyıları daha sert okşamaya
banyodan yeni çıkan çocuklar
daha mahcubdur annelerine
ayakları çamura bulanmışsa
ben bu rüyayı sen kez gördüm
mahcubiyet sesin kadar güzelse
sevda uyandırır adamı uykudan sabah olmadan
her gün fabrika duvarlarına
gençliğini asan adamın insanlığa öfkesi
incitmez patronları dönerli deri koltuklarında
mecruh coğrafyalarda cinayetler topludur
fakat babasını toprağa bırakan çocuğun
yüreği naziktir
incitmeyin ne olur
emin olunamayan bir arzu gibi sürekli ertelerler yaşamayı
annesinin saçlarını son bir kez gören kızlar
ikindin yağmur yağar, ben evserim seni
bu kapı bir serinlik kapısıdır, yerim yurdum
yığılıp kalırım eşiğinde
hiç bilmem ki kırılmayı, dökülürüm
dökülürüm yerlere yorgun bir mermi gibi
en çok bu vakitler vazgeçerim koca adam olmaktan
şuh bir gülümsemedir artık sokaklar bana
günaha davet var
davete icabet
şimdi tüm yanlarımı yaslamışken
sokağın sıvası dökük duvarlarına
karanlığın övgüsünü kuşlardan dinliyorum
kuşlar her gece örüyorken yeniden şehrin kaderini
anlarım ki yarısı seni sevmekle geçmiştir ömrümün