Babasının dedesi 93 Harbi’nde Kafkasya’dan gelip Oltu’ya yerleşir [Erzurum vilayetinin kuzey ciheti matuf harp zamanında Kafkas halklarından yoğun olarak hicret almıştır]. Çok küçük yaşlarda babasının dedesiyle ve diğer büyükleriyle ilgili destansı anıları coşkuyla dinler. Bu anıları zihninde hep idealize ederek kendi çevresinde de karşılığını görmek ister. Ne ki, bu has ve güzel ilişkilerin âdeta bıçakla kesilmiş gibi bitmiş olmasını bir türlü kabullenemez. Böylece, yabancılaşmaya ilk kez kendi çevresinde tanık olur. Sığ ve anlamsız ilişkilerden sürekli rahatsızlık duyar.
Anlatılanlara göre, çocukluğunda, küçük bir çocuğun yaşaması mümkün olmayan hüzünler, duygular ve tehlikeler yaşar. 6-7 yaşlarında kardeşiyle [M. Latif Çiçek] samanlık damında oynarken saman dökülen delikten aşağı düşer. 24 saat baygın kalır. Bir hafta kendine gelemez. Kendine geldiğinde de, artık onun için ürkeklik, duygusallık ve durgunluk bir yaşam biçimi olur.
Bütün bu olumsuzluklara karşın,- bir çıkış yolu aramaktan da vazgeçmez. Böylelikle yoğun bir okuma dönemi başlar. Doğuda ince bir damar halinde canlılığını sürdüren aşık geleneği onun tek ilgi ve iletişim alanı olur. Zaman zaman aşıkların toplantılarına katılır. Büyük bir hayranlık ve dikkatle onları dinler. Şiire ilgisi de böyle başlar. Ortaokul ikinci sınıfta Faruk Nafiz [Çamlıbel]’in “Çoban Çeşmesi” şiiriyle katıldığı ‘Şiir Okuma Yarışması’nda birinci olur. Artık şiir onun için vazgeçilmez bir tutkudur.
Ve yazmaya da başlar. Lise’deyken yazdığı “Otel Odası” adlı şiiri Adımlar Dergisi’nin açtığı şiir yarışmasında birincilik kazanır. Yayımlanan ilk şiiri de “Otel Odası”dır. Lise yıllarında amatör düzeyde tiyatro çalışmalarına da katılır.
İlk ve ortaokulu Oltu’da, liseyi Erzurum’da bitirir. Erzurum’da, Edebiyat Fakültesi’nde okurken Halk Edebiyatı’na ilişkin yazılar yazar ve yerel gazetelerde yayımlar. Bir yandan üniversitede okurken, bir yandan da vekil öğretmenlik yapar. “Son Öğrence” şiirini de bu vekil öğretmenlik döneminde yazar.
Artık şiir çalışmaları daha bir yoğunluk kazanır. Şiire olan tutkusu, onu Divan Şiiri’ne götürür.
Divanları yutarcasına okur.
Üniversiteden sonra 1978 yılında Kırıkkale Lisesi’nde edebiyat öğretmenliğine başlar. Bu yıla kadar Nuri Pakdil’in yönettiği Edebiyat Dergisi’nin bir okuru olan İlhami Çiçek, artık derginin sürekli şairlerinden biridir. Aradığı öğretisel duyarlılığı en canlı biçimde yaşayan bir çevrenin içinde bulunmanın sorumluluğunu taşımaktadır. Bu sorumluluğu boyutlandırabilmek için yapmak istediği çalışmalar yüzünden sağlığı iyide iyiye bozulma noktasına gelir. Böylesine sıkıntılı ve sancılı bir dönemin ürünü olarak “Satranç Dersleri” ortaya çıkar.
Sonra, İstanbul’a gider.öğretmenliği Pendik Lisesi’nde sürdürür. Evlenir. Abdurrahman Nuri adında bir oğlu olur. Bu dönem, hastalığının da iyice ilerlediği bir dönemdir. 1983 yılının Mart ayında kısa dönem askerlik için Tokat’a gider. Hastalığı askerde daha da artar. Bir süre Mevki Hastanesi’nde tedavi görür. İyileştiği sanılarak tekrar Tokat’a gönderilir. Askerliğinin bitmesine çok kısa bir süre kala geçirdiği şiddetli bir kriz sonrasında vefat eder. (14.6.1983)
Satranç Dersleri’nin kitap olarak yayımlanmasıyla ölümü, aynı aya rastlar.
Arif Ay
İZDİHAM