Beton binaların balkonlarına can sıkıntısı asmış can veren annelerin, ekmek telaşına düşmüş oğullarının mahşer yeri gibi bağırıp çağırdığı “salı pazarına” geçiyoruz.
Sesler artıyor, renkler de artıyor. Kenar mahalle çocukları doluşuyor etrafa, el arabasıyla taşımak istiyorlar eşyaları. Beni fark ediyorlar, uzaklaşıyorlar. Kendimi bir işe yarıyor gibi hissediyorum. Giriyoruz salı pazarına ve önce keşiflere başlıyoruz. Meyve sebzeler arasında annemle el ele yürüyoruz. Çileklere bakıyor, sonra fiyatına bakıp vazgeçmek üzereyken, cebimdeki paraya güvenip “anne sana çilek alayım mı?” Dedim.
Gülümseyip sarıldı, kollarının arasında bir ülke kurup, kraliyet tahtına oturttu. Sevildiğimi daha net hissettiğimi hatırlamıyorum. Sevgi diye çilek kokusu kazıyorum hafızama. “Geeeeel ablaaaa” sesleri arasında domates tezgâhının önünde duruyoruz. Kaça kilo? Bir milyon abla. Poşet ver, meşhur siyah poşetlerin pembemsi renkli olanından veriyor. Özenle sebzeleri seçmeye başlıyor. Seyrediyorum, elimi atıyorum. Poşetin içine atmaya çalışırken tutup çürük kısmını gösteriyor. Şaşırıyorum, nasıl fark etti? Ve ben nasıl görmedim? Şaşkınlığıma gülüyor. Çöpe gidecek oğlum dikkat etmek lazım. Kafamı evet manasında sallıyorum. Yarın öbür gün bir hayat kuracaksınız dikkat edin. Siz erkekler dikkat etmiyorsunuz? “Siz erkekler ?” Anne oğlun ben diyecektim demedim. Büyüyecek olmamı mı hesap etti, kıskandı mı? Bir başka kadının hayatıma gireceğini hesap etmiş olmalı ve ondan kıskanmış olmalı.
Hayretle seyrediyorum. Erken çıkmış yaz meyvelerini görüyoruz. Bunların tadı yok, bakma şekillerine öyle. Tatsız ve kâğıt gibiler, kokuları da yok. Zeytin alırken milyon defa da olsa Tin Suresinden bahseder. Zeytin ve İncir sevdiğimi bildiğinden hep anlatır.”Zeytine ve İncire And Olsun ki” deniyor biliyor musun? deyip kulağıma fısıldar. Zeytini ucuz olsun diye Halfeti’den yeşilken alıp, kendi çiziyor. Anne sen çiziyorsun diye seviyorum ve meselemiz yoksulluk ama demiyorum hiç. Zeytin ve peynir de tamam.
Dünyanın yükünü omuzlarımızda taşımış gibi bir yorgunlukla terk ediyoruz pazarı. Eve gidip karnımızı avutuyoruz. Televizyona bakıyoruz, aşk filmleri var. Suni sarılmalar, bolca cümleler. Oysa insan sevdiğine çilek almalı, hiç konuşmamalı annesi gibi sarılabilmeli.
İbrahim Tekpınar
İZDİHAM