1.
Biz burada bin şu kadar yıl binlerce çocuk
Ahrette buluşmacasına bahse tutuştuk
Aşk dediğin değildiyse mastarların astarı
Bahsin içine girmesindi ispiyonculuk
Çocuktuk fide zehri açık adres saklı kın
Kıyımızdan bizi seyretmeyi göze alanın
Başını bulandırdık uçurummuşuz gibi
Yıldırdık kim zapta yeltendi kanadı eli
Sabah ışıdı ruhumuzda beliren ayıktırıcı açıyla
Öğlenin esrimesiyle ruhun kurnasında burkulan
İkindi vakti kurşun dökündüğümüz zaman
Ruha su verilmiş gibi tam
Ufacık bağrımızdan fırladı öteye
Öteye ahrete mi?
Uzağa şevk uyandıracak bir uzağa
Orada cephemizde uf dedirtecek bir uzaklıkta ahrette mi?
Vüs’atini kazanır kazanmaz bir alandan
Bir oylumdan kazanır kazanmaz künhünü
Döndü gerisingeri
Dönüş o dönüştür
Çocuğuyuz yaralardan berelere dönüşün
Ötelerden çıkışın berileri yıkışın
Bağrımız pişân sinelerimiz hıçkırıklı
Neler neler kurutup bıraktığımız beden kıvrımlarında
Sevinçten taştıkça yapmışız çocukluk heyecanıyla
Sevinmese miydik?
Taşmasa mıydık?
Kırıp döktük
Kıramazmışız kırdık
Dökemezmişiz döktük
Sevdik ekmek banmayı
Çünkü sahiden çocuktuk
Büyükler o Allah’ın belaları
Anlasalardı bir ülkedir
Hem ne de çok şeyler için
Tedarikler ülkesidir çocukluk
Bekleyebilseydi büyükler karşılarına
Bir alan rengârenk çıkınca sürülmemiş hiç boya
Ses çıkarmadan şaşmayı öğrenebilselerdi
Bakmasalardı kusura
Heyhat! Ancak orada çocuklukta
Kalmıştır son soy saydam sahi masura
Sarkaç kerpeten falçata oluk
Ey çocukluk! Ey Romasızlık!
2.
Yaklaşma! Davranma yakarım!
Eller yukarı! Atları çöz! Maskeni indir!
Devamı var diyordun; getir bakalım devamını
Arkası yarın demiştin; neydi yarından kastın?
Zırlama! Gözyaşı istemiyorum
İstemiyorum mızmızlık
İstemiyorum salya
Gözünün yaşına bakmayacağım.
Allah yarattı demeyeceğim
Kaç haftadır seni takip ediyorum
Ne yaptığını biliyorum
Babana Kızılay Pulu aldım dediğin parayla
Üzerine pudra şekerini
Bu işi çapaçul garsona bırakmayarak kendin ekip
Su muhallebisi yiyorsun bir gün arayla
Dondurmacıya
Tek başına giriyorsun
Sınıf arkadaşlarını ekip
Öğretmen masasındaki vazo için
Kopardığın sarı güller sizin bahçeden değil
Mektep paydosundan akşam ezanına kadar
Kösele çantanı saklayacak yerler bile bulmuşsun.
Ayıp ayıp.
3.
Anla artık çuf çuf sesiyle kime olsa bir
Ahlak dersi vermeye kalkışırsan
Adama gülerler
Ama
Şangır şungur böyle değil.
Dikkat ettiysen tarih sahnesi
Her durumun bir şangırını bir şungurunu
Biz aktörlere bir biçimde mutlaka sunmuş
Yahut bir tuş
Klavyeye sonradan girdiğine hepimizin
Kitap’a el basarak yemin ettiği
Eklentiyi yapanı hiçbirimizin
Şart olsun bilmediği bir tuş
Hepimizin bir yerindeki şangır şunguru
Takır tukur tokuşturmuş
Çünkü hepimiz – erbabı böyle diyor –
Farkına varsak da varmasak da
Ya bir şangırdan veya
Bir şungurdan gelmekteymişiz
Ve hepimiz uhdemizde kaygılar
Barındırmaktaymışız gelecek için
Nereye bırakmamız uygun olacak
Diye sorarmışız şangırımızı
Şungurumuzun kime verilirse heba edilmeyeceği
Hususunda endişelenirmişiz
Netice itibariyle sen de dikkat mesafe al
Hizaya gir ikrar ve itiraf et
Serapa ahlakın sesidir şangır şungur
Bu ses tabiat kanunlarıyla aynı evde kalmaz
Bu ses tabiat kanunlarının kapı komşusudur
Bak nasıl patır patır meyveler
Bak yıldızlar nasıl şangır şungur.
4.
Vals bir üniforma altındaki benzersiz heyula
Yavru gitmiş ıssız kalmış perilere
Üniforma mecburiyeti koymuşlar
Yine de hiçbiri alttan alta benzemiyor diğerine
Karakoncolosların hangi sebebe binaen
Soylu sayıldıkları adeta
İzahtan vareste
Emrine aldığı şifrecinin dul kaynı
Vals gibiydi görsen kana batmış hamaylı gibi
Lehistan’da ziyafet çizmeli bir piyanistin şerefine
Niye kız kör ve tutacak yerleri niçin tenekeden
Niye namus sözüyle sefaret binası kıyaslanmıyor birbirine
Diye çıkıştılar paramız çıkıştığı halde göçmeniz işte
Seçilmiş en mumyalı olanından beğendiğimiz resimli hikâye
Vals gibiydi eve geç kaldığımız halde sardırdığımız dik yokuş
Ya yoruldu Tuna nehri ton balığı tombul kuş
Yahut annem bile bu kadarı artık fazla dedi
Korkma sönmez benim annem ne dediyse de sen de de
Frengistan sanatoryum rehabilitasyon bak ben bile bir çırpıda
Yüzüm kızarmadan söyleyebildim oh be
Vals gibiydi vals gibiydi vals gibi
Habe ich Schuld non spiro tibi
Topuktan mı, burundan mı?
Kuramsal bir dönemin gereği neresinden tutarsan
İsabet ettirebilirsin terliği fırlatmadan önce
Diyelim ki vuramadın katlanabilecek misin ardından ne gelirse
Dudak leb oluyorsa dudaksız leb ile bi
Vals gibiydi vals gibiydi vals gibi.
5.
Seni dünya gözüyle bir daha görmek! Bunu da nereden çıkardın?
İçimde boşuna arama bulamazsın böyle bir isteğin kırıntısını
Bilmez idiysen öğren duymadıysa iyi açılsın kulağın
Dünyadaki gözüme çarpmadın sen şimdiye dek
Baktın. Nasıl bakmayı optik okumakla öğrenmedinse
Yaşadın. Hiçbir zaman vesikaya bindirmedin yaşamayı
Kurduğun vaki değil polislerle bir ahbap çavuş ilişkisi
Dudaklarında bir gülümseme yaklaşmadın banka personeline
Kaç litre süt sağdıysan
Sattığının hepsi o kadardı
En beğendikleri pilavda kullanıldı
Senin ayıkladığın pirinç
Alış verişe çıktığın günler
Haddini bildi çarşılar
Esnafı kendine getiren senin suallerindi
Sen arşınlıyorken bambaşkaydı kaldırım
Üstünkörü geçmedi seninle geçirdiğimiz hiçbir saat
Lopsa loptu tartaklanan okşanan rafadansa rafadandı.
Dünyaya ibretle dikeceksin gözü ki ruh doğranıp eksilmesin
Biri sıkıysa çıksın da seyrettiğimi söylesin aval aval olan biteni
Mesela sen beraberliğimiz boyunca kaval dinlediğime tanıklık edebilir misin
Ah sen yanımda yokken bak bakalım tuz yalamışa benziyor mu dilim
Yüz veririm sanılmasın keşiş yalnızlığın tafralarına
Yoktur seyislerin bilgiç edalarında hevesim
Ne yazıklanma duyuldu benden fokstrot günlerine yetişemediğime
Ne de bir an olsun vaktimi mamboya itirazla geçirdim
Spekülasyon henüz arsa üzerindendi
Akideydi inanca müteallik bir şeydi şeker
Havraydı
Sinagog denilmezdi
Etiyopya oldu çıktı Habeşistan olarak bildiğimiz yer
Hayır seni asla bunların hepsi telefat dünya gözüyle
Bir kez bile görmek istemiyorum acıdım ömrümce
Neler vermezdim seni görmek için gibisinden cümle kuranların haline
Uğruna dağları delmem ummana dalmam atmam ateşe naçiz bedenimi
Kovalamam peşini davet etse bile eteklerin
Hepsi yerin dibine geçsin daüssıla malihulya nostalgia
Sen nasılsa olsa tıpkı hep olduğu gibi defalarca
Görüneceksin ahret gözüme
Ahret gözüm ağır gözüm bilerek geçirmeyen hazzı kantardan
Azabı bilerek tartmayan yeğni gözüm ahret miskalle
Zarfıma makineyle 1944’üncü dünya garnizonu İS yazılmış
(İsmet değil İsa da değil İsa’dan sonra)
Zırt pırt ikaz edilmişim ayak uydurma konusunda
Koca tugay uygun adım atan cilveperest mangaların
Gündem tayini için inhisarına bırakıldıysa
Bileğimi fırsat buldukça tükürükleyip
Şaklatmam mı kimin ağzında düdük varsa
Uyluk kemiğimi bu sebepten kırdılar
Ben de diz çökmedim bahane bu ya
Seni dünya gözüyle bir kez daha görmek isteyen
Biri varsa buna şiir şahittir ben değilim.
6.
Kâfirdi o ki kısa bir müddet
Aklından mühim şeyler geçiriyormuş gibi susup
Bekledi bekletti işkilleri varmış gibi dingildedi
En kavi en müşekkel en mukni
İfadeye kavuştuğu görüntüsü veren
Küpe daldırıp çıkardı narin cismini
Ve sonra bana dönüp
Hayata atıldığın zaman anlarsın dedi.
Güleyim bari bak neler de bilirmiş
Neymiş hayat atılacakmışım neye
Söyleyebilseydi söylerdi
Hayat mıntıkasının sınırı nereden geçer
Edebilseydi tasrih kuşku yok edecekti
Ama kâfirde nâtıka ne gezer
Sarahatten kâfire ne.
Beni atacaklar mıymış ben mi atlayacak mışım
Ne olmuş ne oluyor ne olacak
Kaynasın keder çorbamız hele bir taşım
İşte ancak o zaman ecnebilerle oturup
Keder denilip de neden kader
Denilmeyişte anlaşalım
Vidayı sök çiviyi çak
Razı ol atılmaya
Hareket tarihi müphem
Bu kafadan atma şeye deniyorsa hayat
Nedir o kafanın cinsi rica etsem
Ricam yerine getirilse pireler berber iken
Adı hayat olarak tescil edilen ve atla
Kafiye yaptığının itirazına mahal bırakılmayan
Kafiyeden başka ne yapar çatlıyorum meraktan
İlle hayata atılmam mı gerekiyor
İlçe el vermez mi.
Kâfir odur ki aslan ağzında görür ekmek
Behey ahmak otobur mudur aslan ki tutsun
Ağzında o kimbilir hangi fırından çıkma şeyi
Bilsin aslanlığını bilecekse o hayvan
Kükresin de görelim ekmeği ağzından sarkıtan
Azan tek duramaz azan azdığıyla kalmaz
Az bulan azdırır dar yolu seçer
Azma bahanesidir azlık
Raydan çıktın mıydı sonun neymiş seyreyle
Aslansındır kuyruğunu tramvay çiğnemiştir
Hissedersin her alanda sıkışıklık
Son vereydin daralmaya görecektin
Boldur Allah’ın nimeti bre zındık
Sarp yamaçlarda alıç
Dağ başlarında ahlat
Bostanda karpuz çölde bal vahada hurma
O senin ekmeğe diş geçirmiş aslan teranesini
Gel de benim külahıma anlat
Oltaya geldin demektir öyle ufak tefek
Görüp de Karamürsel sepeti sandıysan beni
Asr-ı Saadet’ten bugüne
Her fırsatta elimi aslan ağzından ekmek
Satın alayım diye cebime atmışlığım
Şakasıydı bu işin
Niçin kılımı kıpırdatacakmışım aklıma
Kâfirden tarif sokmak için.
Bir müddet suskun durdu geçerken mezarlığın içinden
Ne zavallı şey! Fatiha bilmiyor ki okusun
Dilinden dökülenler asla Kur’anî değil
Özlemedi çatısı altına girmeyi bir gün olsun
Sofrasında helâl lokma yenilmekte olan bir evin
Ne zavallı şey! Ne Grek ne İbranî ne Latin
Değildir aslanımız külkedisi
Külhanede yatmıyor
Yok ona parkta rastlayanımız
Kanepeler kabasına batıyor.
Bir gündü günlerden bir gün ah o gün
Özledi kendisine ücret mukabilinde
Umumhanede gösterilen muhabbeti
Onu gerçeklik teshir etti
Gerçeğin yalapşap etkinliği
Bir müddet suskun askıda dalgın yüreği
Hali engin adamcağızın dediler
Susturursa dediler riyazet susturur adamı
Bu çeşitten gerekçeyle mandepsiye basanlar
Çabucak pişman oluverdiler ama
Bastıkları o yerde bir mayın
Olduğu korkusuyla
Kalakaldılar ayaklar kaldırılmadı
Hayal edilen bir feryat
Karın doyuracağı hayal edilen çıkının infilak
Edivereceği korkusu
Çektirmedi hiçbirine ayak
Çekemeyip ölçüsünü bilmecburiye ifşa
Ettikleri o ayaklar
Eleverdi romancıların istifadesine mazhar kalıplar
Zaten neyi çekebildi ki fukara
Yirmidokuz otuz
İşte o kadar.
7.
Elmayı heyet karşısında
Isırmadıysan sana şair demezler
Denemeye gelmez güvenmezsen dişine
Elmaya hart diye geçer sanma takma dişler.
Bu ısırma işinde gözün varsa bir kere
Elmaya bak yokla onu
Bulabildin mi elmada hart sesi verecek donu
Boş bir şişenin kazaen mi çarpıverir dibi tunç kaşığa
Bak da öğren nesnelerin ne işler açtığını nesnelerin başına
Nesnelerden nesnelere bulaşan şey sana uğramış mı bir bak
Geç efendim sen misin tadın tat olduğunu tattıkça anlayacak
Sen misin o er kişi dokudukça dokuluk getirecek dokuya
Unutma taşıdıysa taşıdı beniâdemi bugüne sıdk ü salâh
Deme Itrî istatistikten ne anlarmış
Deme jeofizik bilmiyordu Bach
Onların musikisi ovaları ova yaptı bunca yıl
Bunca yıl bunca yıl bunca yıl modern zamanlarda
Yaylaları o sesler yakıştırdı yaylalığa
Körfez ırmak çağlayan rüya serap
İnsanlık böyle şeylerle
Geçişmek suretiyle modern zamanlarda
Kazandı kesb eyledi endamını
Geçiş geç iş geç vakitte vaki olan alış veriş
Matluptur insan ömrü insan endamı zimmet
Ne ki lokum diyorlar uygun adım attırıyor insanlığa
Buluyor insanlık celadet sırasında peksimet
Haydutlar ve tacirler al sana al şafak vakti sermayenin
Hisse dar gelmiş bungun öğle sıcağı kapitalizmin gelmiştir
Yönetim kuruludur hem kuzey hem güney kutbu
İvecen banka soyguncuları sermaye ekvatorlaşır
Bilcümle eşkıya ve erkân-ı hükümet
Anlarsın ya
Geçişme bir mesaidir ve o çalışmaya
Şahit olduk duhul edebildiğine ulemanın
Üdebanın küsuratın küffarın trall lall lla
Belirgin boyutları geçiştir-din değil mi birbirine
Kümkütük değilsindir artık salınabilirsin
Vico’yla kaygılanıp Arabi’yle utanıp Spinoza’yla silkinerek
Kırk abdalın arasında ben de varım dersin
Silkin ki eteğinden dökülenlerin açtığı yol
Kucağını salıncak sandığın şartlara seni rapteylemesin
İçine kurt düşürsün ayağında yemeni
Doğursun ruhunda burkuntu kümesteki gelincik
Böylelikle fark edeceksin yiyecekle yemi
Künk müdür karşında durduğun şey
Künk mü heyet mi.
8.
Annelik edatını kilim altına süpürenler
Şiirin de bir borsası olsun istediler
Az buz şey mi sterlin
Taama üç öğünlük bir şekil verilen hayatta
Ham madde fiyatlarını es geçebilir misin.
Annelik edatını kilim altına süpürenler
Sonbaharla süsledi şiiri geceyle püsledi buluttan ârî
İran düştü çıngırak takındı Afrika çaylandı Çin
Bir emirname olarak ulaştı bize kurtuluş reçetesi
Sakallı kızın sütünü için.
Annelik edatını kilim altına süpürenler
Karaborsa ticaretin harçlığını verdiler bize
Biz ise aldırmadık hacmine enayiliğin
Denedik ama baktık ki şiirdir kilimi parçalayan
Yardımına sığındık üniforma delisi bir silindirin.
Annelik edatını kilim altına süpürenler
Ümmül Kur’an sözüne bir izah getiremediler
Gizli kaldı neden vakitsiz öldüğü her ebeveynin
Kimlerin ebeveyni bilhassa nasıldır bu gizli kaldı
Gizli Kongo gizli Tibet Letonya ve Arjantin.
Annelik edatını kilim altına süpürenler
Aşkları kalbin inceltisiyle tersim ettiler
Bolca yararlanıldı dünyaya saldırısından şairlerin
Oysa bütün marifet kaçak güreşmedeydi
Oy verdik muhtarıydı imparatoru riya ve zehrin.
Annelik edatını kilim altına süpürenler
Açmış ağzını derk-i esfel onları bekler.
9.
Ben bizin beniyim im bizdik
İz daha baştan biz olmuştur stoacıyken bile
Biz kalmıştır bizim için
Aklından zoru vardır diye konuşan
Uçağı kaçırtanlardı arkamızdan
Canıma değsin biz o sırada böğürtlen topluyorduk
Simsiyah böğürtlenler koskocaman
O böğürtlenlerdi en saygın çevrelerde
Anlam sarhoşu namıyla anılan
O böğürtlenlerdi o böğürtlenleri
Tezgâh altında bulundurmayanları
Sinirli davrandıran
Gizli toplantılarda o böğürtlenlerdi hık tutturan
Bayıltan yüz kızartan
Gizlice kulaktan kulağa o böğürtlenlerdi fısıldanan
Elimize diken batacaksa batsındı
Dalasındı baldırımızı ısırgan
Değerdi o siyah böğürtlene kocaman.
Gönlümüzdü nasıl olsa altın balıkların yüzdükleri göller
Ne olsa bunca turna başımızın üstünden uçtu
Pourtant, ömrümüz heder olmasın diye uğraşırken akıldan
Heder olmayıp da ne olur ömür sorusu kaçtı
Söz edilmedi soycak haçın üstüne aç doğuşumuzdan
Unuttuk çiviyi avucumuza hangi sarıklılar çaktı.
Biz o takımdayız ki bir yaştan sonra
Dudak büktürmüştür roman okumaklığımız
Pusulamız Debussy tarzında fırlamalık
Fakülteye yakın bir kahvehanede
Sırf rengine tav olup ısmarladığımız
Tarçın
Bale dendi mi Isadora Duncan
O ki ensiz uzun ipek şallarla dansederdi
O ki onun katli bir otomobil reklamıdır desek yeri
Bendeniz cennet kuşu daha büyük savaş çıkmadan
Dünya sistemi tarafından
Katledildim fularla değil kuramsal bir suç aletiyle
Çok güzeldi yerde yatan terk edilmiş
Kuramların insafına terk edilmiş cesedim
Cesetliğin benden kipi
Harikulâde bir cavlak bükülüşünde
Şehrin meydanına uzanmıştı.
Rüzgârlıydı hava
Çizgili ipek bir şal
Bir tomar gazete yaprağı
Uçmasın diye cesedimin
Üzerine bırakılan küp
Şeklindeki kaldırım taşı
Setri avret sağlamıyordu bana
Çıplaktı
Boynum
Karnım
Her yerim.
Haçın üstüne doğan ben
Yerimde yatıyordum yakışıksız
Parka değil sinemaya
Gidelim diye tutturan kız
Çoktan evlenmiş ve iş bulmuştu dört aydır
Bir ihtisas bankasında çalışıyordu.
Akan kanın cümle âlem tarafından
Görülmesi yetmedi
Hava kararıncaya kadar o ayazda
Hareketsiz yatışımdan bir türlü tatmin olmadı hünsa
Cesedimin mahmûl-ü müstakbeli cankurtaran gelince
Belki de alay olsun diye ağzıma ayna
Tutulmasını emretti
Bir de ne görsünler cam buğulanıvermez mi
Çarnaçar nabzım dinlenildi
Katledildiğim doğruydu fakat
Dünya dedikleri parmaklıkla çevrili alana
Kaptırmamıştım son nefesimi vermemiştim
Paçaları tutuştu şalvarı şaltak Osmanlıların
Suçüstü felç oldu Cumhuriyetçiler
Geri kalan hödüklerin kâffesi
Anonsları dinlediler
Etiket okudular
Sure sandıklarından
Samimiyeti tasdik etti üyelik aidatı
İndirim ve abonman
Cehennemden zebanilik rütbesi uman ruh
Toy avına geç kalmanın korkusundan
Koku yalıtımlı zırh içinde büzülü kaldı.
10.
Öldürülmeden önce çoğu öldürmüştüm
Sonra hepsini geberteceğim canıma kıyıldıktan
Hepsini birer birer
Belimden yatağanımı çekip kelle uçuracağım
Göğse sertçe sağlayacağım ucuna takıp süngümü
Hançerle sustalıyla kasaturayla saldıracağım
Yöntem sıkıntısı çekmediğim apaçık
Onları üçer beşer asacak urganlar hazırladım yağlı
Gaz odalarımı sıvayıp badanaladım
– Birkaçını canlı bırakabilir gaz kaçağı –
Neredeyse bir servet sarfedip
– Öldükten sonra paralar neme gerek –
Elektrikli sandalye ısmarladım onlar için
Kaç başlı olurlarsa olsunlar nereye kaçarlarsa kaçsınlar
Kuyruğu uzun veya küt kuyruklu olanları
Fırt diye havalanan veya cıv diye hızlı kaçan
Uçan veya kaçan kuyruklu veya kuyruksuz
Saç uzatmış veya kıllarını kazıtmış
Belikli veya bileklikli
Deliğe kaçacak kadar sürüngen
Bir çırpıda en yukarı tırmanacak kadar çevik
Ne olurlarsa olsunlar
Hangi şekle bürünürlerse bürünsünler
Atmak yok
Uzaktan sahra topu
Veya havan topu sütre gerisinden
Ellerimle yakalayacağım hepsini
Kafaları kayalara çarptırılıp ezilecek
Hepsinin birer birer
Yukarıdan bombalamak yok şehirlerini
Ormanlarını yakmak kalelerini yıkmak
Onlarla cenk edeceğim demiyorum
Beni uzaktan görünce teslim
Bayrağı sallamadılarsa tabanlarını yağlayacaklar
Madem kaçtı bırak gitsin demeyeceğim
Onlara arz üzerinde güven içinde yaşayacak
Yerleri kalmadığını göstereceğim
Koşarak koşturarak al binitimi
Öldükten sonra aksırmak gibi.
11.
Gökte bulut kalpte hicran kadehte siyah bira
Doldu boşaldı istasyonlar fabrikalar çalım caddeleri
Söylendi sanılmasın hangi İsmail’in sonuna geldi sıra
Şehre bir içinde ahdi gizli kalem beyan edildi.
Sana göz koymayan ey şehr
Kaldı mı Ur’dan Uruk’tan beri
Ey saklı ağılların yüksek yüzü! Mülkiyet tapıncası!
Mabudun var yılankavi mabutlar alacası
Ödümüz kopuyor senden
Mumlarının kıpır kıpır
Alevleri üstümüze geldikçe
Mabudun gün ışıdıkça yemek zerk eyliyor
Aydan ışık sızınca içirtiyor arpa üzüm sızdırısı
Şehir karartıyor ömrün furyasını
Karanlık bastırıyor
Yorganaltı irisi
Ur’dan Uruk’tan beri alevle kuşatılmış
Ur’lu Uruk’lularla kavranmış şehir ahalisi
Bugün artık çengilerle niçin elekten geçirilmesin
Ha ahali ha konser iskemlesi
Hazine kilit altında göz altında sergiler
Niçin cambaz çadırı ahaliyi süzmesin
Haspam çaldırır kürkünü izne çıkmıştır nefer
Çığrışır cehennem yolcusu Stadluft macht frei
Her Allah’ın günü panayır her yer.
12.
İki can kol geziyor şehirde alayla
Karşılıyor konaklamayı
Birine verdik ikircik ismini öteki ruh
İki canın şehirdeki varlığı hissediliyor ama
Hangi can hangi tende bilinmiyor
Teşhis edilemiyor üstelik canların
Hangisi ikirciktir hangisi ruh
Ruh astarlanmış diyorlar verili olanla
Verili olan üstü sözle örtülmüş olandır diyorlar
Bundan sonrası zaten karıştırılıyor
Astarlı ruh ikirciğin ters yüzüne dikilmiş
Kemmiyet mi astarı keyfiyet kumaşının
Şehre esmer mi desek ahaliye diyelim mi sarışın
Yoksa yerini değiştiriversek mi bütün sıfatların
Ne neyin yerini ne kadar tutar
Şehirli biz miyiz lök şehir mi içimizde oturur
Bıkkınlığın berisinde korunaksız ruhumuz
Bıkkınlık ötesinde üşüşülmüş ikircik.
Lâfa bak şehirdeki nümayiş dirim uğruna imiş
Ya niçin iki candan başkası hep candarma
Beldeler yıkım görüyor ve tekrar yapılıyor
Kitaplar devriliyor defterler evriliyor
Biri sen diğeri o zamirleriyle denkleşen iki kişi
Ne acımak biliyor ne ekşimek
Ahali yanaşmıyor onları tatlandırmaya
Tuzlayan bile çıkmıyor onları insanlar arasından
Kalıyorlar tatsız tuzsuz hep iki
Rastlaşmıyor karşı karşıya gelmiyor bu ikisi bir türlü
Mektupla tanışma fırsatı bile bulamıyorlar
Düş içinde yaşıyorlar dalarak
Benim gibi biri olmazsa olmazın dünyasına
Bencileyin biri daha olsa gerek diyorlar
Mahallede yan masada.
Kolaçan ediliyor koğuş
Arşınlanıyor forum
Ne bir sen benim kölemsin diyen var
Ne de bir o benim imparatorum
Kıyafetten kurtulup soyunulduğu zaman
Askının özenli yardımı istenilmiyor
Katlanıp tertiplice bir kenara konulmuyor kıyafet
Yerlerde sürünüyor
Köşeye fırlatılıyor
Sonuçta bir
Mücerret sen bir mücerret o
Tecritten başka gereklilik fark edene aşk olsun
Boğdular dirhemle yaşamakları tafsilata
Boğdular bende beni benim bana
Yaşamak tartılsaydı çoğu burkuntu azı huydu
Halkın fikri de farz edilen iki can fikrine uydu
Kanaat getirdi halk bunların
İkiden fazla olmalarının imkânsızlığına
Donmuştular iki rakamında ama ikili
Olamamışlardı asla
Biri boğmacayla boğuşurdu kuşpalazı geçirirdi
Tifüs tehlikesi atlatırdı durumu gittikçe kötü
Diğeri topaç mı topaç cebinde gümüş lira
Tuhaf arkadaşlarından satın alırdı kaçak otu.
İkisi de ağzını bozmaktan çekinmez boynu eğri ikisinin de
Baygın bakar zora gelmez kolayı küçük görürler
Çoğu kez notları düşük kalmış tahsil hayatlarında
Nerede yangın görseler koşuya başlamışlar o tarafa
İki bağımsız kişi iki bağımsız körük
Evlenmişler barklanmışlar terfi etmişler
Her ikisinin de karısı yapmış düşük.
Verili iyi şeyler furyası onları bağlamamış
İyinin de iyisine el koymakmış
İkisinin işi
Çorapların yamandığı günlerdeki izzet izlerini
Silenlerin işbirlikçisi meğer onlarmış gel gelelim
Dayanılır gibi değilmiş kokusu
Seçtikleri şerbetin.
Aslında kötü kokan şerbet değildir bilirsiniz
Sahiden bilir misiniz bu işten
Bu işlerden artık anlayan hiç kaldı mı
Kokuya
Seçme fiilidir kötülük karıştıran
Seçtiyse hep birini seçti insan kötü şıklardan
Anlamı yok insanın seçerek iyiye kavuşmasının
İnsanlık dedikleri bir berattan ibarettir
Belgedir neye iyi denildiğinin belli edilmesi
Bilinç bilmekten geçiyor sana ve ona neyin verildiğini.
Mesela şehri seçmek olmasaydı şehre girmemiz
Şehre bir kur’aya katılır gibi girecek olsaydık
Çalkalar karıştırabilirdik talihi ve sevinci
Halbuki biz seçmeler zincirinde birer neyiz bakla
Bize sığmak için şehre
Komşunu geç diyorlar ziyaretçini hakla
Ölç diyorlar dağarcığı kutunun kutrunu seç sığdırmak için
Böylesi rüçhaniyetle seçtiklerimizde dua yoktu
Narayı neden attı bilmiyoruz bize uğrayan müvezzi
Geçtiğimiz koridor bilmiyoruz neden para koktu
Mabudun rengi sarı dediği dedik çaldığı düdük
Sarardı korkudan benzimiz yaptık yapacağımızı
Püsküllü sandırdık kendimizi
Oysa biz pis küllüydük.
13.
Toprak kadınlar hemhal olma işaretini verir
Evlekli kesekli içe çekilir kokusu olan
Erkek müstevli edasıyla üste gelir
Başlatır tartışmayı muhakkık saban.
Bu nasıl istiladır ki açılan ülke kabarır darbelendikçe
Kaybolur dişi geçiren kası geren keyfince baskın yapan
Kaybolur ve kaybeder inkıyad ettirdiği yerde
Saklı durmaz elde tutulmaz varlık çağıntısı
Gauss dağılımı çingene teoremi çan eğrisi falan
Burada geçer debelenmek kuralı
Sevmek Merc-i Dâbık sevilmek Çaldıran.
Erkek o kadar yalnızdır kadın ne kadar yüklüyse
Yüklenen kadının erkeği nasıl sakatladığını sarahaten bilinir
Bilinir de bu kimsenin derdi değildir
Nasıl ateş ve ter ve derin bir endişeyle titreyiş
Hiç aklınıza gelmiyorsa
Siz bu nadide porselenleri seyrederken.
Tennenni tennenni tenena
Na tene dir nen.
14.
Derlenmiş şiir artıklarından çöp torbası yapanı
Çöp torbasını şiirdir diye yutturandan ayıralım arkadaşlar
Şiirleşme olgusuyla çöpleşme sürecini birbirine
Karıştıran zevatın karşısında
Anasını boyayıp babasına satan eşhas
Kendini bir şey sanır
Ne kimseye lâf anlatabilir ne kimseye lâf atabilirsin
Lâf anlatmak lâf atmak onlar eskidenmiş
Şimdi her tekstin bir konteksti var deniyor
Filanca mı aman ha
Hiç lâfını sakınmaz denilmiyor
Mefhum-u muha
Lifinden anlıyoruz ki
Sakınılmaya değer bir şeymiş lâf
Kaf ise Kafkas’ın kısaltılmışı
Kaslılar Kafkaslılar kendileriyle
Uğraşılmasından ne kadar memnun
Her ne kadar kısa lâfa rağbet et denilse de
Açıyor peşpeşe lâf lâfı
Kelimeler kelimeler kelimeler
O eskidenmiş
Şiir deyince şöyle bir dururlarmış
Şimdi bu şiir mi yani derlermiş
Ben o günlere yetiştim
Gerçi henüz kâğıt para yoktu demiyeceğim
Lâfı limanlarda ibraz edilen pasaporta getirmeyeceğim
Dünyanın dönüş hızını hisseder gibiydik
İkna olmanın hoş bir tarafı vardı
Saygınlığına toz kondurulmazdı ikna edenin
Hava ne kadar güneşli olursa olsun
Havanın güneşli olduğuna birinin
Bizi ikna etmesini beklerdik
Çünkü İstiklâl Harbi’nden yeni çıkmıştık
Bütçemiz yetmiyor
Terbiyemiz müsaade etmiyordu
Niyetimiz kendimize gelmekti
Bundan kolay ne var demeyin
Bizim için kolay diye bir şey yoktu
Çünkü biz kendimizi canımız
Kurtulsun diye kaybetmiştik
Kendi istediklerimiz canımızın istedikleri
Birbirinden farklı şeylerdi
Canlılık şiirliydi
Çöplükteydik kendimiz
Niyetimiz kendimize gelmekti
Ağla açılırsın derlerdi
Ağlardık ha babam ağlardık
Hani açılmak nerde
Sonucu gör diyorsanız
Bunların açıldığı gibisine
Sizin olsun.
15.
Yenisey aktı mavi Tuna mavi Nil aktı
Amazon akıyor akıyor Missisipi
Bu zebûnküş çarkı çeviren el yorulmayacak mı
Nehirler ebediyyen akacak mı git zaman gel
Bir nehri bıkmadan besleyecek mi kolları
Kavuniçi solucan saçlara sürülen jel
Çocuk kitabı yazarları benden ilham alıyor diyerek
Şırıldayacak mı kollara güç veren her derecik.
Cevabını bilmesek de soruların fehmetmeliyiz
Eğri büğrü polisin nedir akarsular hakkında kanaati
Bekleyelim keşfetsin makaraya sarılmış
Ve gayretkeş zabıta
Arkları kanalları havuzları ırmaklara bağlayan yeri
Anlasa bari diyelim en çok neye muhtaçtır
Tuz yalayıp suyun yönü kaval sesi civarında
Sandırıla sandırıla
Sündürülmüş bir ordu bir donanma.
Bir başkası ne bilir oğlu kızı olanın bildiğini
Bir ülkede akarsular oğullar gibi kızlar gibidir
Bil bil artık bil artık bil bil geh bili bili
Bil ki oğlun kavrayasın diye fitnenin kabzesini
Boyuna yetişir
Senin kızına isim kondurduğun çiğdem
Ben küçükken köklerini yediğim sarı çiçektir
Yunus Emre dahi onu kastetti Allahü aalem
Zemin kaygan hava nemli hasret pürçektir.
Hasret pürçektir kafiye hatırına bile olsa
Çatlak boruları bu dünyada ötenler
Cenneti oğul kız sahibi olmayanlar için
Gayet tenha tasvir ederler
Biz sadede dönelim
Konuyu yine akarsuya getirirsek
Yanımıza kâr kalmaz kulp taktığınız şeyler
Yumuşak vücutlara geceyi bahane edip
Attınız zar var ya işte ondan servet kazanır
Kulak burun boğaz mütehassısı beyler.
Bunu ben söylemiyorum akarsular söylüyor
Gücün hayal meyal gören ben mahut çarkı
Niçin izaha yelteneyim varlıkla
Varolmak arasındaki farkı
Tanıklığına çağrıldığımız vukuat yanında
Hiç kalır benim yaptıklarım
Ne mi yaptım
Özlenen herşeyde duydum tehlikeyi
İşime burnunu kim soktuysa çimdik attım
Muhaldi zira angudun azardan anlaması
Yo, hayır yanlış anlamayın, pişman değilim
İyi ettim tebessümü çok görmekle gâvur döllerine
Turizmi teşvik için gitmedik Yemen çöllerine.
16.
Son harita akrebin çizdiğidir okudum biliyorum
Salladılardı beni biliyorum çıyanla doluydu son beşik
Aşırtabildikleri son Rubikon kâğıt parayla aşılandı
Son çardı âşık kocaların katledilen pîri Nick
Son halifeye ifade-i merâm Fransızca aşılandı.
Sondu ey cinayetle iki kat tezgâh sınıfında kalan siz
Hayırla yâdetmediniz Bismark’ı görevden alan
Avrupa’ya kök söktüren çolak Kayser’i
Kasıntısız gezilmeyen ışıklı sergileriniz
Çubuğu el çabuğu rokoko izlenimce kübist
Dışavurumcu fovist olanlardınız
Görmezlikden geldiniz çetenin kıskıvrak enselendiğini
Bu yüzden külün ne yana savrulduğunu size sormam anlamsız.
Sorsaydım omuz silkecektiniz mayanın ne zaman taştığını
Kirliydi sapkındı çarpıtılmıştı dile döktükleriniz ne kadarsa
Mırıldanmaz olaydınız hayata nal sesinden muştu bulaştığını
Dağları alıcı kuşun pençesine terk ettiniz vadileri bir parsa.
Neyinizle görünmüşseniz âleme çelimli ve tiz
Hangi tabaka üzerinde durulacağını kestiremediniz
Bir o yana yarım çark olmadı bir bu yana
İç bade diyen siz değil misiniz doldur kâse
Aranızdan kim çıkacak sorarım
Çıraklık evresini geride bırakma telaşından arık çırpınışlı rakkase
Yamaklar kiralamak istiyor yine de ikircikten kurtulamıyorsunuz
İş talebinde bulunan yeniyetmelerinizin zihni
Berraksa bakışları bulanık
Berrak bakışlar sahibi bunlarsa ki zihin bölgesini tarayın
Karaltıdan başka şey bulamayacaksınız
İşsizlik ayazda kalıp yanmak demek
Tam istihdam gayet ılık
Size günü gayet ılık geçirtiyor körpe vücutlar
Gözlerinizi zayıflatıyor ve bırakıyor üstünüze argınlık
Körpe vücutlar sayesinde oltaya çorman küre akrobatı
Kokusunu iliştirip diploma almıştınız
Şu yaptığınızı kim beğenir kendiniz bakın
Dilencilere dönüp bize aşkı telkin etmeyin diye yalvarmalarınız
Eşiniz varmış aşını varmış işiniz varmış daha neyiniz sorgulansınmış.
Ey koca dalak ey insanlık!
Vodvile konuşlandırılıyorsunuz tık yok
Kaldıysa şairlere emanet edecek bir şeyiniz kaldı asma kilit altında
Yahudiydi Osip Mandelstam demekle avunacaksanız
Sıranız geçti kusura bakmayın yandınız
Kaldı koltukaltında bir casusun anahtarınız
Umur etmediniz şefaati bari güvenlik kamerasından
Öz benliğinizi altlı üstlü seyrederek
Gecikme pahasına külün ne yana savrulduğu haberini bekleseydiniz
İnkâra yeltenmeseydiniz içinizde maya taştıkça bir şeylerin kıpırdandığını
Bileydiniz çoğalaydınız kayda geçeydiniz Allah bizi kıskıvrak enseledi diyeydiniz
Kıvraklığınızı tövbe tövbeyi inşirah inşirahı suskunluk perçinliyeydi.
17.
Gizli günah külrengi güneşe benzer
İçiçe halka açık halkalı gevrek çevreli pırtık
Ne şecaat yaysın beklenir ondan etrafa
Ne ımık.
Külrengi güneş! Zamanında yüceymiş miladın ondokuzuncu asrı
Apsentle yüceltilmiş mesela.
Külrengi güneş! Utancın Kafkayesk hava şartlarına bürünmüş davetiyesi.
Oku saplıyken gördüm anneciğim asr aklımı çeldi kanla aktı üzerime kibir
Kamyon lastiğinden yapılma oyuncak çember
Kâğıttan yapılma oyuncak edilemeyen fener
Anneciğim aleyhime tanıklığa bunları kim çağırıyor
Gönenç mi yoksa korku mu hissediyor
El tutuştuğu zaman yetişkinler.
Anneciğim günahsa neden gizli gizliyse neden günah
Neden beylerbeyi neden majesteleri neden haşmetpenah
Akrabaları gücendirmeyecek bir çare bulunamaz mıydı
Madem yazıktır ona yazıklar olsun denilmesin o halde
Mazlumları acıtıyor mahrumiyet
Kâfirleri aynı şey
Acıtınca kaçınılmaz hale geliyor iç geçirme
Mahrumiyet bölgesi denir denmez korkunç bir rüzgâr esiyor bu topraktan
Sırtı duvara yüzü üniformalılara dönük döneklere
Soruluyor şark hizmeti yaptınız mı sizler diye
Filmin en acıklı yeri burası olunca dünyayı küçümsemek
Bir patavatsızlık
Neye üzülecektir sincabına su verirken caka satan kalaycı
Sümüğünü pazarlık gücü gizli günahla artınca koluna silen kirve.
Gizli günah anneciğim güzellik duygusunun alenî müttefiki
Canım annem Müttefikler biz top twenty programı tavsiye etti
Eridi hani o külrengi güneş var ya anneciğim
Eridi küçüldü benim bedenime nâzil oldu
İzledim anneciğim külrengi güneşin
Boydan boya gezişini gövdemi
Domuz ciğeri ezmesi hakkında
Fikrimiz çok mu lazım
Abelard iyi fikir mi.
18.
Oktu ve saplanmıştı
Bu yeterli demiştim içimden
Oku bir bendim gören saplıyken
Sırf bu yüzden saplandığı yere boşverdim
Görmüşlüğüm sadakta takırdayan bir oku değildi elbet
Değildi bu havada asılı bir ok her Zenon’a nazire
Ne de Cengizvari bir oktu tehditkâr yayda gergin
Gördümse haber aldığım bir yerden savrularak
Haber beklediğim yere saplanan oku gördüm.
Okun dedikodusuyla meşgul edilmek kimisini mest etti
Kimisi homurdandı alamadı kendini tartışmaktan
İleri geri
İddia makamı gibi duran evet efendimciler
Hep bir ağızdan olacağı buydu
Diyorlardı ok yerini buldu ellerine sağlık
Ellerinde biz saplasaydık buraya saplamazdık
Tezinin serzenişli dilekçesiyle gezenler
Davaya müdahil kabul edilmişlerdi ama
Şehrin taş basaklı merdivenlerle çevrili meydanında
Kimin oturtulacağı merak konusu olan
Sanık sandalyesi inanın bomboştu
Ben şehrin dışına kaçmıştım
Benim gıyabımda görülüyordu dava
Marifetin hasının bende kabul edildiği
Bir mevsimdeydik galiba
Benimse görmekten ibaretti benim marifetim
Süratle kaçışım şehirden değildi
Vay sen misin oku gören saplanmış vaziyette
Kimmiş gördüm diyor diyerek ele geçirmek için
Arıyor beni bir hortlak sandviç satılan mekânlarda
Alt ve üst geçitlerde
Beni arayan hortlağın aklına memlekete uğramak
Mutlaka gelecektir gelsin
Arıyor demem yoksa
Öpeni öpülenden ayıran çizgiye ayak basmaksızın
İştira hakkı elindeymiş gibi ülkeyi uçtan uça
Derbeder gezinin kim olursa
Çok güzeldir geçtiyseniz görmüşsünüzdür bizim oralar
Havası suyu merhabası ne bileyim bambaşka
Dudak büküp nesi var havasından
Suyundan merhabasından başka sizin oraların
Diyenlere açıklayabilirim
Öpen öpendir bizim tarafta budur oraları bizim taraf yapan da
Öpüldüyse hiç şaşmaz öpülen öpüldüğüyle kalacaktır
Dört unsurun dördü de ilk bakışta fark edilir tek yapıda.
Hortlak bizim memlekete uğramaz olur mu
Güruh halinde gelmiştiler bir keresinde
Etrafa baktılar ben küçüktüm o zaman
Ben küçüğüm diye farkın ne olduğunu bilmem sandılar
Benim ben olabileceğim ihtimali üzerinde hiç durmadılar
Adını bilselerdi bari neyi nasıl sandıklarının
Ay bayılacağım deyip gölgesine oturdukları sancağın
– Onların hortlaklıkları da işte bu kadar –
Çarşıya kim tarafından dikildiğini bilselerdi
Ne olurdu
Hiç
Yazılandan ne eksik olur yeğenim ne fazla
Gizliden gizliye öpüşler kimden hangi gözden gizleniyor
Aldığımız haberlere göre zehrin
Öpülen yerde saplı kalan gizli oku
Et yarılıp din günü yuvasından fırlatılacakmış.
19.
Perde kapanıyorken elini paltona uzatıyorsun
Kumaşın kalınlığını hissediyorsun yakanın iriliğini
Kalfalık sevincine alkış! En esaslısı kaba şeydir diyorsun
İrileşmiş kaba bir Çinli gibi çıkıyorsun tiyatro salonundan
Çünkü Çin’di son perde neyi çapraşıklaştıysa onu sıraya sokan
Oyunun bitmesi cümle âleme gösterecek sanki avucunda saklanan şeyi
Soğuktan değil bu yüzden yumruklarını paltonun cebinden çıkarmıyorsun.
Ne saklıyorsun avucunda çiğ tanesi gözyaşı değirmen taşı mı
Doğru söyle avucunda sahiden bir şey var mı
Görenler ne anlayacak şehri tanıyor daha doğrusu
Biliyorsun etraftaki ayran gönüllü şehir ahalisini
Nedir alıp veremediğiniz sorusundaki çapraşıklık
Bir ortamın vehmine fırsat veriyor
Şive farkının aranızı açması aradaki boşluğa
Dolgu yığdırtıyor ki oyalanmak mümkün oluyor
Mümkünü allayıp pullayıp
Bir ast üst ilişkisi ayarına uğratarak
Sarmaş dolaş bahanesinden bir rahatlık müddeti
Elde edebilmek için vakit kazanılabiliyor
Tezgâhı yerine oturtabildikten sonra
Bir göz kırpmak yeter
Binaenaleyh ellerin cebinde kalsın
Palto cebinde yumruk iyidir gösterme avucundakini.
Gösterme açma açık verme belli etme
Kaçırtma kaptırma düşürme salıverme bırakma
Cevap verme gözünü kaydırma kıvrılma
Tutanağı kendin kaleme almadıysan imza atma
Şehir hayatı dedikleri sadece bir yutturmaca
Dediğime gelirsen artık bana bir gömlek alırsın
Onlar seni aldatacağına sen onları aldat demiyorum
Bir bestekâr heykelinden destur almak aklının ucuna gelirse
Gel şunu büst olarak düzeltelim nereden bulacağız heykeli
Eh yani heykel mi dikilsin sen destur alacaksın diye
Şehir bu içinde barınanlar çıkan her arızaya
Yerkürenin bir sabitesi unvanı vermiş
İte kaka herşey yolunda
Deyim yerindeyse
Şirketleşmiş.
Deyim yerinde değil ulan n’olucak
Deyimi yerine ben koymadım
Deyimi gittim başka yere koydum
Var mı diyeceğin
Neden tâbir câizse demiyorsun
Çünkü vah sana sen ne dediğini bilmiyorsun
Perde kapanıyorken elini paltona uzatıyorsun
Kumaşın kalınlığını hissediyorsun yakanın iriliğini
İlâ mâaşallah.
20.
Darphanedeki yan ödemeli yüksek memuriyeti
Kimseye kaptırmayasın diye hangi senatör
Senden yevmiye defterinin neresine
Ne yapmanı istemiş olabilir
Kulağına ne
Fısıldamış olabilir
Oraları elleme
Bu sıkıcı konuyu kapat
Bu defteri kapat
Pencereyi kapat
Perdeyi çek
Fermuarı da
Çek defterini getir
Gelsin defter-i kebir.
Gel dersin gelir bazı şeyler
Çağırır çağırmaz yanında belirirler
Bazı şeyler geldiği gibi gitmez
Hiç gitmez keşke gelmeseydi dersin
Son pişmanlık fayda vermez
Pişman olacaksan elini çabuk tutmalısın
Yol yakınken dönmelisin
Demir asa demir çarık diye bir şey yok
Olsaydı emdiğin süt burnundan gelirdi
Yabacı bir devletin emri altına girmek
Sana yabancı bir dilden emredilmesi
Bulgur çorbası nedir bilmenin ölmeleri
Yankee Doodle çaldırmaları mehter takımına
Istakayla tınlayan bağlamanın telleri
Henüz kayda geçmediği bilinen şey peşinde
Ediliyor kıyı bucak didik didik
İki şeyden biri olacaksın yap duanı
Ya vitrinde yerin hazır etiketin
Okunamayacak kadar silik
Veyahut kaçaksın kaçacaksın
Başını boş bırakırlar sanma
Avunup yakınıp tutuşup yanma
Sana şarkın sihrini işçi sınıfı bozdu dedirttilerse
Sen de geriye garbın afakı kaldı sözünü onlara yedirt
Bak aslanım
Hepimiz tedavi gördük
Pansuman aksatılsaydı
Şimdiye çoktan tahtalı köyü boylamıştık
Senin yedi sülalen gelse
Sinsi çetenin yakalanmasına engel olamayacak
Çete çökertildikten sonra ortalıkta
Şiirden faiz düşülsün diyen biri kalmayacak
O zaman kimin haddiymiş görelim
Kimlerin tavsiyesine uyup ontolojik bir tahlile
Kapital kelimesini sokmamak.
Ay ay ay.
Ay oğlan yiğit misin
Yiğit misin ay oğlan
Dağlarda geyik misin
Geyik misin dağlarda
Selâm verdim almadın
Almadın selâmımı
Halbuki almıştı selâmını Dante’nin Baudelaire
Şimdi sen neci oluyorsun büyük müsün Baudelaire’den.
İsmet Özel
İZDİHAM