İsmet Özel’in Son Yazısı: Yine İntikam Almak
5 Mart 2025
Namaz kıyam ile başlar. Hatırdan kıyamın lügavî manasının “kalkma ” olduğunu çıkarmamak lâzım. Bir Müslümanın samimiyetle kıyam edişi onun münafık olmadığının, dinine olan sadakatinin nişanıdır. Allah’ın huzuruna her Müslüman ancak kıyam ederek, küfürle uzlaşmayacağını ilân ederek çıkabilir. Eğer Yahudiliği, Hıristiyanlığı ve İslâm’ı aynı çatı altında, İbrahimî dinler çatısı altında birleştirmek muhtemel veya imkân dâhilinde olsaydı Allah’ın Kur’an-ı Kerîm’i Resul-ü Ekrem’e indirmesine gerek kalmayacaktı. Yahudiliği ve Hıristiyanlığı İslâm’la aynı kategoride değerlendirebilme ihtimali yoktur. Çünkü İslâm’a yakınlık duyabilmeniz ancak hem hesabın verileceği din gününe ulaşılacağını anlamakla ve hem de şirkten arınmakla gerçekleşebilirdi. Kur’an indirildiğinde Yahudiler ve Hıristiyanlar kendi elleriyle dinlerini din olmaktan çıkarıp bir kültür ve üstelik mahallî bir kültür şekline sokmuşlardı.
Kur’an insanlığa yeni bir çağın açıldığı haberini verdi. Gözden kaçan bir noktaya işaret edelim: Haberin muhtevası bireye ilişkindi. Antik Çağ’dan itibaren insanlık bireyi topluma karşı bir unsur olarak tanıyordu. Nasıl modern felsefe hükmünü kendini hakikate kapatarak yürüttüyse, kasıtlı bir biçimde gözler bireyin ancak bir topluluğun parçası şeklinde var olacağı gerçeğine kapatılmıştı. Bunu devekuşunun düşmanından korunmak için başını kuma gömüşüne veya Türklerin “göz görmeyince gönül katlanır” deyişlerine benzetiyorum. Nedir Kur’an nazil olduğu için açılan ve toplumların ayarının Kur’an gerçeklerine terk edildiği zaman kapanacak olan yeniçağ? Bu çağ birey kelimesinin küfrün tasallutundan arındırılma çabalarına hasredildiği zamanı kapsar. Kur’an yeniçağı açtı; ama mürüvvetini göremedi. Sözün açıkçası bütün fetihlere ve inanılmaz bir hızla yayılmasına rağmen insanlık İslâm’a mahsus bir çağa tanıklık edemedi.
Kur’an her Müslümanı dünya olaylarının seyrine tesir edebilecek vasıflarla donatmıştır. Bu vasıfların fiiliyatta yer bulmaları ancak Müslümanlar adına kefeni yırtmak zarureti doğduğu devrede mümkün olabilmiştir. Türk tarihinde İstiklâl Harbi’nin başlatılması bu bakımdan ihmale gelmez. Daha önemlisi İstiklâl Harbi’nin sona ermediğidir. Türk istiklâlinin ihata ettiği saha hangisidir? Zihinler bu suale cevap teşkil edecek hususlarda kasten karmaşık kılınmıştır. Hesaplaşma olacaksa teknologinin en ileri merhaleleri dikkate alınmalıdır. Bugün yapay zekânın devreye girmesi neticesinde yazılım alanında bir mesele doğduğu söyleniyor. Yani yazılım işini üstlenen bir yapay zekâ söz konusudur. Yapay zekâyla Türk istiklâlinin ne ilgisi olduğu suali akla gelebilir. Eğer bu ilgi olmasaydı kulenin tepesinden bize ateş edenlerin canavarlığından sakınmak için kuleyi ateş edeni kollayan durumdan çıkarma (meselâ kuleyi yıkma) çabalarına hiç girişmeyip kendimizi tetiği çekeni etkisiz hale getirmeye bağlamazdık.
Kıyametin koptuğunu gözümüzle görsek bile bize elimizdeki son hurma fidanını dikme yükümlülüğümüzü hatırlatan bir dine mensubuz. Mensubiyetimizi aidiyet haline getirmekte bir zorluk yoktur. Bu dönüşümü ancak Yahudilerden ve Hıristiyanlardan talimat almağa son verdiğimiz zaman gerçekleştirebileceğiz. Hatırdan çıkarmamamız gereken şey Türklüğümüzün Roma imparatorluğunun kalıntısını ortadan kaldırdığımızda gerçekleştiğidir. Bugün siyasetin Türk vatanı diye gündemde tuttuğu saha son Osmanlı meclisinin gerçekleştirilmesi hususunda yemin ettiği Misâk-ı Millî sahası değildir. Millet olarak intikam almamızı milli sözleşmeyi hatırlamamız kolaylaştıracaktır. Eğer kendi millî sözleşmemizi yok sayarak devleti belâdan arındırabileceğimiz fikriyle avunursak millî varlığımızı hatırlatacak her şeyden vaz geçmiş olacağız.
5 Ramazan 1446
İsmet Özel, İstiklal Marşı Derneği İnternet Portalı
İZDİHAM