Jem Poster, Tim Winton Edebiyatını Kaleme Aldı
Tim Winton’a aşina olan okurlar birbiriyle bağlantılı kısa öykülerden oluşan bu hayranlık verici kitabın geçtiği çevreyi hemen tanıyacaklardır. Burası Tim Winton’un kendi sahası – çürüyen yosun kokusuna boğulmuş veya “kirli teneke” renkli kumsalları döven yağmur perdelerinin ardına gizlenmiş küçük bir Batı Avustralya kasabası. Burada, kesimhanenin, konserve fabrikasının ve tükenmiş balıkçılık sektörünün gölgesinde yaşamlar ufalanıp gidiyor ya da zamansız sona eriyor.
Winton’un dar coğrafi odağının etkilerinden biri de klostrofobik bir kapana kısılmışlık hissi. “Büyük Dünya”da, adsız anlatıcıyla irikıyım arkadaşı Biggie, havalı bir spor arabayla kasabalarından ve bunaltıcı işlerinden kaçmanın hayalini kurarlar ama sonunda kafalarında tam da belli olmayan hedeflerine ulaşmadan bir duman bulutu içinde bozulup kalan külüstür bir Volkswagen minibüsle yetinmek zorunda kalırlar.
Kitaba adını veren öykünün kahramanı Raelene ise bir karavanda iki çocuğu ve kendisini kötücül bir şekilde istismar eden kocasıyla tıkılıp kalmıştır; vücuduysa o kadar yara bere içindedir ki kendisini “kötü bir kaportacının elinden çıkmış”a benzetir. Arkadaşının inancıyla bağlantı kurmak için aldığı zevksiz kar küresindeki İsa’ya bakarken durumu bütün açıklığıyla görür: “İsa küçük küresinde, kendisi de küçük alüminyum kutusunda, ikisi de kapana kısılmış …”.
Daha geniş ve vaat dolu dünyalara kaçmayı başaranlar bile ince bağları tarafından kasabaya geri çekilirler ve nihayetinde annelerinin babalarının dünyasından ne kadar az uzaklaşabilmiş olduklarını kendilerine itiraf etmek zorunda kalırlar. Tüm bunların öyküleri yöresel ve iç sıkıcı kıldığını düşünebilirsiniz, fakat aslında bu kapana kısılmışlık sembollerinin tümü daha geniş ve karmaşık bir tablonun parçalarını meydana getirerek tamamlıyor.
Yıpranmış bir medeniyetin incelerek veya yırtılarak bir anlığına da olsa ardındaki görsel ihtişamı görmemizi sağlaması kitapta sürekli tekrarlanan bir motif. Mesela, Raelene bir sahnede kendisinin uçup yıldızlarla dolu gökyüzüne yükseldiğini ve oradan aşağıdaki dünyanın göz kamaştırıcı güzelliğini seyrettiğini hayal ediyor: “… bir an için sanki bulutların arasındaymış ve bir boşluktan aşağı bakıp binbir çöl kampının ateşine bakıyormuş gibi … hissetti.”
“Komisyon”da, anlatıcı yıllardan sonra beklenmedik şekilde babasının karşısına çıktığında, yaşlı adamın inzivaya çekildiği harap maden kasabasından gökyüzüne bakıyor ve “gökyüzünün uçsuz bucaklığında, tepemizdeki yıldız fırtınasında” bir tür özgürleşme buluyorlar. Bu tür anlar, öykülerin katı toplumsal gerçekçiliğine karşı gerekli bir denge oluşturarak bu iki öğenin bir arada olağanüstü dengeli bir bütün yaratmasını sağlıyor.
Winton’un uluslararası ünü kayda değer derecede artmış olmakla beraber kökleri hâlâ doğduğu topraklara sımsıkı bağlı. George Crabbe veya Thomas Hardy’nin olduğu anlamda yerel bir yazar: Eserleri belli bir çevre ve o çevrenin beslediği yaşamlarla yakın fakat duygusallığa kaçmayan bir bağla biçimleniyor. Net ve keskin şekilde işlenmiş ayrıntılardan yana zengin olan bu öyküler gerçekten “benim” diyebileceği bir kurgusal coğrafyada kendini evinde hisseden bir adamın sessiz yetkinliğini yansıtıyor.
Jem Poster – The Guardian, 2005
İZDİHAM