10 Mart 2016

Kemal Çeliktaş, Kalbin duygu fısıltıları

ile izdihamdergi

Tavanda ki kukla ayaklarının, birbirine vururken çıkarttığı ‘’tık tık’’ sesine uyanıyorum. Yağmurlu güzel bir gün, camdan toprak kokusu sızıyor odaya, tıpkı onun kahverengi gözleri gibi, tabi daha bir yağmurlu günde kalbe inmemişken ilk bıçak darbesi. Hava soğuk, nemli, iliklere işleyen bir soğuk var İstanbul da. Sonbaharın hüzünlü ama edebi günleri bitmiş, ayaz, yüzleri, elleri ve dudakları çatlatmaya başlamıştı.

Mezuniyet daha yeni alınmış ve diğerlerinin yanına eklenmiş bir kağıt parçasıydı, babamın tabiri ile altın bilezik. Hala bir alışkanlık vardı, sabah kalkıp, sürüler halinde uyku ofislerine gitmemek tuhaf geliyordu. Belli belirsiz neye ettiğimi bilmeden bir küfür edip, sigaraya uzandım küllüğüm, yani yarı dolu su şişem, yine kapkara bir zifte dönmüştü. Nedendir bilmem hoşuma gitmiş, keyif ile yakmıştım sigaramı. Bir başkadır zaten aç karnına ilk sigaralar, sarsar adamı.

İstanbul’u sevme sebebim; camı açınca şu içeriye dolan insanların seslerine karışmış martı sesleri,  feribotun çıkarttığı ne olduğunu bilmediğim, feribot kornası galiba işte o ses, deniz kokusu, bir başkaydı.

Elime bir Sabahattin Ali alıp, son on dal kalmış Camel sigaram ile çıkıyorum evden, bir türlü ölçüsünü ayarlayamadığım şu kahve midemi yakmaya başlamıştı, eskiden olsa bu ana bir şiir yazardım ama  şiire tövbeliyim, şiir kadınlara yakışıyor, fakat kadınlar biz elleri tütün kokan, fazla parayla, ehliyetle, arabayla, şu boş kafalı mahlukların tepiştikleri bol sesli aptal odalarıyla işi olmayan erkekleri, zehirli bıçaklarıyla bölüp parçalamayı çok severler, o yüzden bulaşmamak en iyisiydi, daha lisede görmediğim gitmediğim bir yere ‘’kafe’’ ye bir bayan beni götürünce anlamalıydım bir sorun olduğunu. El ele tutuşmak, yanaktan öpmek, okulda sevgilim var demek yanında kukla gezdirmenin baş sebepleriydi. Üniversiteye geçince de aynı, yanımda biri olsun diyebilmek için edinilmiş, kukla erkeklerden olmak istemedim. Bir kahveye 25 lira vermek benim harcım değildi, bu benim 5 günlük sigara roman ve kağıt paramdı. Olacaksam bir bayanın hayat arkadaşı, her şeyini paylaşacağı bir dostu, oturup bazen saatlerce tartışacağı, hatta böyle sinirlenip zıplayıp bana tokat atacak birini isterdim.

Kız kulesinin karşısında bir banka çöktüm ıslak mı soğuk mu anlamadım. Ama oturduk artık, tam sözünü etmişken, önümden kuklalar geçmeye başlamıştı. Soğuk bakışlar, sanki görevmişçesine el tutuşmalar, bayadır hediye almadım diye alınan hediyeler.

Kadınlar bugüne kadar hep güvenilir, dürüst, iyi kalpli olanı istedi. Fakat her zaman; saçı güzel yüzü yarasız, mümkünse sigarasız, ama Marlboro ise sorun yok. Arabalı ve paralı insanları tercih ettiler ve yine kaybeden kendileri oldular, kendilerini mutlu edecek, hiç olmazsa onları sadece o oldukları için sevecek erkeklerin kalplerine tükürdüler, o erkeklerin hayallerini gözleri önünde çiğneyip önlerine kustular, kendilerini üst saydılar, daha bilgi daha, kibar gördüler. Kendilerine ayrı bir bireyi değil bir kuklayı bir köleyi istediler, hem de zengin bir kuklayı. Ama hiç olmazsa elleri tütün kokan bu adamlar, onları dürüstçe sevdiler, sadece gözlerinde gördüler sevgiyi, ya da sözlerinde.

Bu kadar duygu tacizine, sevgi katliamına rağmen, bunlara şahit olmama rağmen, ben duygularımdan vazgeçmedim, bugün bile sigara içiyorsam, bu soğukta yalnız başıma bir bankta oturuyor isem. Ne bileyim bunlar pek aklın işleri değil sanki, kalbin duygu fısıltıları.

 

 

Kemal Çeliktaş

İZDİHAM