25 Şubat 2025

Kerem Gümüş, Sonbahar Hüznü Yeşerirdi Kalbinde

ile izdihamdergi

Niyeti hiçbir zaman duasını tamamlamak değildi. Tek amacı, “İşte, bak,” demekti. “Gör, nasıl da çabalıyorum.”

Şehrin soluk ışıkları, akşamın alacakaranlığına karışıyordu. Yine aynı bankta oturdu. Sırtında eski bir gülücük, avuçlarında zamansız bir titreme vardı. Rüzgâr, ıslak yaprakları sürükleyerek önünden geçti, ta ayaklarının dibinden. Doğa, yalnızlığı taşıyamayacak kadar ağırdı.

Bulvarda yürüdü az. Vitrinlerin camından tedirgin bir gölge belirdi gözüne. Adımları duraksadı. Sanki bir zamanlar sevdiği kadın, camların arkasında donup kalmıştı. Belki de gölge oydu. O yüzden evden pek çıkmazdı. Bazen sokaktan yükselen bir çocuk kahkahası odasına kadar sızar, o anlarda yalnızlığını unuturdu. Tabi kısa sürerdi bu. İşte en çok o zamanlarda sonbahar hüznü yeşerirdi kalbinde.

Akşam, camın kenarına bıraktığı hüznün rengini almıştı. Söylemek istediği her cümle, yarım kalmış bir nefes gibi havada asılı kaldı. Yalnızlığın tanımı onun için buydu; sessizliği paylaşacak kimsenin kalmayışı… Dualarını, sevdiğinin payına düşen kısmıyla bırakırken aslında kendini avuttu. “Al bunları, belki tamamlarsın,” diye fısıldadı; bir yanı hâlâ onun ellerinde cevap bekliyordu. Ama o bu sefer, duaları dağınık bir rüzgâr gibi savurmuştu. Geriye sadece kelimelerin kırıntıları ve o kaldı. Artık o, bir köşede, cümlelerini dizmeye çalıştı.

Neden sonra zihnindeki kelimeleri sıktı avucunda. Önce elleri sıcacıktı. Sonra yavaştan usul usul patlayıp parmaklarını boyadı. Acı çekmek ne garipti. Ve tüm bu ıstırap. Ve tüm bu keder. Ve tüm bu isyan… Tam da bu tatlı çürüyüştü canını acıtan. O gideli her şey böyleydi… Yarısı toprağa karışmış, yarısı hâlâ avucunda sıcacık. İçinden geçense hep aynıydı: “Dön,” diyordu. Çoğu zaman sessizce. Çünkü bu sesi kim duysa bir anda kayboluyordu. Son zamanların yorgun isteği, kendi yankısını duymaktı.

Sonbahar, onun için bir mevsim değil, bir hâldi. O haldeyken o gün yine aynı bankta oturdu. Yine eski bir gülücük ve yine avuçlarında o zamansız titreme. Artık çelişkiyi sevmeye başlamıştı. Yeşermek, ölmeden önceki son umuttu.

Sonunu bilemediği duaları tamamlamaya hiç de niyeti yoktu. Onları sevdiğinin avucuna bırakıp “Bak, nasıl da çabalıyorum,” demek istiyordu. Ve sonra o, avucunu hep gökyüzüne açık tutmuştu. 

Nadir de olsa dışarı çıktı. Gölgesi, sokak lambasının altında şekilsizce uzadı. Bir an sessiz kaldığı kalabalığa karışıp gitmesi gerekti. 

Ve gitti.


Kerem Gümüş
İZDİHAM